..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. -Puşkin
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Günlük Olaylar > Özcan Nevres




2 Şubat 2004
Şu Televizyon Dedikleri  
Özcan Nevres
Eskiden beyaz cam derlerdi ona. Daha sonra renklendi. Eskiden üç beş evden bir tanesinde bulunurdu. Renklendikten sonra her evde ikişer üçer tane bulunur oldu.


:ADGG:
Şu Televizyon Dedikleri
Eskiden beyaz cam derlerdi ona. Daha sonra renklendi. Eskiden üç beş evden bir tanesinde bulunurdu. Renklendikten sonra her evde ikişer üçer tane bulunur oldu. Televizyon zamanla evlerin baş köşesine yerleşmekle kalmadı. Her evin en vaz geçilmezi oldu. Çünkü onda insanların zamanını boşa harcatacak televole programları var. Çünkü onda fakir insanların intiharına neden olabilecek, fakirllerin fakirliğiyle alay eden yemek tarifi programları var. Çünkü onda bırakın her günü, haftayı ya da ayı, yıl boyunca bile eti sofralarında göremeyenlere inat, bol tencereli, bol tavalı, bol tereyağlı, bol etli, bol çam fıstıklı yemek pişirme sanatının öğretileri var. Kimi bunları seyrettiğinde hemen ben de bunu yapabilirim diye mutfağa koşar. Kimi de zengin sofralarında ne yemekler var diye düşünerek, gördükleri dudaklarına yapışmış gibi dudaklarını yalar. Kimi de sağlığı elvermediği için bunları yiyememenin acısını yaşar.
Eskiden adı beyaz cam olan, daha sonra adını renkli cam olarak yenileyen televizyonlarda sorumluluk duygusu yok olmuş insanlar için neler var neler. Televoleler, biz evleniyor, biri bizi gözetliyor ve pop stahr programları var. O programlara bakımlı elleri olan, ojeli tırnaklı, boyalı ve permalı saçlı hanımlarla birlikte, tarlalarda çalışan, elleri nasır tutmuş, elleri çatlaklarla dolmuş, yüzleri yetersiz beslenmeden, kansızlıktan sararmış kızların bile çıkma özlemleri var. Bazıları aynaya bakıp benim onlardan eksik neyim var deyip evini terkediyor ve kendisini bir bataklıkta buluyorsa kimin umurunda? Umutla evlerini terkedenler umduklarını bulamadıklarında seks ve uyuşturucu batağına düşüyorsa kimin umurunda? Yaşananlar RÜTÜK'ün bile umurunda değil.
Hey gidi hey!!!!! İlk televizyonu bin dokuz yüz atmış üç yılında Philips Servis Müdürlüğüne kursa geldiğimde görmüştüm. Arka kapağı açılmış onarılmayı bekliyordu. Onu onarabilecek teknik bilgiye sahip olan olmadığından belki de çalışması için bir mucize bekleniyordu. Görünen tek şey kablo yığınlarıydı. Oysa bize telsiz teknisyen kursunda uazayan kabloların distrosyana neden olacağını öğretmişlerdi. Bu nedenle onca kablo ile o cihazın nasıl çalıştığına akıl erdirememiştim. Bir gün o kablo yığını televizyonun evlerimize gireceğini, tüm alışkanlıklarımızı, hatta erdemliliklerimizi bile değiştireceği aklımın kenarından bile geçmemişti. Oysa on yıl sonra Profilo Holdingin Muğla bölgesi servis şefi olmuştum. Üstelik sorunlu bölgelerin bile can kurtaranı olmuştum. Nereden nereye.
Bin dokuz yüz atmış beş yılında, Foça'da her zaman rahmetle andığım sağlık memuru Ali Çetin'in konuğu olmuştum. Arkadaşıma Almanya'da çalışan bir yakını atmış bir ekran bir televizyon getirmiş. O yıl İstanbul Teknik Üniversitesinin sınırlı televizyon yayınından başka bir yayın yoktu. Oysa yunan adalarında yaşayanlar yıllardır ana karadan yapılan yayını izliyorlarmış. Arkadaşımın evinin konumu Yunan yayınını en iyi alabilecek bir yerde olduğundan yayını onlar da çok net izliyorlardı. Televizyonda muhteşem bir program vardı. İyi olmasa da biraz yunanca anlıyor olmam nedeniyle programdan çok etkilenmiştim. İyi anladığım bölümleri de arkadaşıma tercüme etmiştim. Şarkı söyleyen sanatçı havalarda uçuyor ve Yunanistanın görülmesi gereken en güzel yörelerde şarkılarını söylüyordu.
Yıllar sonra bizde de o tür programlar yapılır olmuştu. Muğla Gökova azmağı başındaki muhteşem manzaralı değirmende çekilen görüntüler de muhteşemdi. Gökova'ya her gidişimde o değirmene mutlaka uğrardım. Havuzdan çarkın kanalına dökülen minik şelaleyi ve çarkın dönüşünü uzun uzun seyrederdim. Bu tür çekimler çok mu zahmetli oluyor? bilemiyorum. Oysa bacasız fabrikalarımız turizmin gözde yerlerinin en güzel tanıtımı bu tür programlarla çok güzel yapılabilirdi. Ülkemize daha çok turistin gelmesine ve daha çok döviz getirisine neden olurdu. Zira artık televizyonlarımız uydu aracılığıyla tüm dünyada izleniyor.
RTÜK cam karartmak için bahane arayacağına yayın şartnamesine bu tür yayınları koyması bence çok daha isabetli olurdu. Hiç olmazsa ülkemizin güzelliklerini oturduğumuz yerden ekran başında seyrederdik. Yabancı ülkelerin tatil sevdalılarının tatilini nerede yapcağının hesaplarında da etkili olurdu.
                                        Özcan Nevres



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın günlük olaylar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Baykuş ve Serçeler
ADD nin Uyarıları
Bozuk Orman Arazisi Arıyorum
Bir İstek Üzerine
Uyan Ey Türkiye Uyan
Televizyonda İçine Eder Hanım
Küçükçekmece Gölü
Yeni Yıla Bakarken
Dürüst Olabilmek
İşkence Suç Mu

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bilim Nereye Gidiyor?
Siyasetin İçinden
Pazar Günkü Gezimiz
Çok Sevmiştim Bu Kenti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acılarla Yaşamak [Şiir]
Özleyiş [Şiir]
[Şiir]
Bir Dosta Mektuplar 1 - 12 [Şiir]
Sevgiliye [Şiir]
Seni Düşündüm Yine [Şiir]
Alın Götürün Beni Dalgalar [Şiir]
Ah Bu Sensizlik Yok Mu [Şiir]
Bir Rüzgardır Yaşamak [Şiir]
Uyan Be Memet [Şiir]


Özcan Nevres kimdir?

1958 de gazetecilige basladim. O zamandan beri yazmaktayim.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ümit Yaşar Oğuzcan Fazıl hüsnü Dağlarca


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.