|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
26 Ocak 2004
Gitmek - Gelmek (Ve Diğerleri)
Seda İlke KILIÇ
Hep ayrılır aşıklar, kavuşulmayan aşklar aşktır gibi bir düşünce hakim. Aslında birliktelik bitiriyor bence... Romeo ve Juliet evlenseydi neler olurdu düşünebiliyor musunuz? |
|
O kadar uzun zamandır bekliyordu ki giden kimdi, o neyi bekliyordu karıştırır oldu zamanla. Biri gitmişti ve gelecekti ama kimdi o? Ruh eşi mi? Kocası mı? Kardeşi mi? Adı neydi gidenin?
Ne kadar da saçmaydı gitmek-gelmek ikilemi. O da artık giden olmak istiyordu; birileri de onu beklemeliydi. Arkasından bakan bir çift göz olmalıydı, onu özleyen bir yürek, belki de zamanla nefrete dönüşecek bir aşkla onu özleyen bir ruh...
Hep gidenler düşünülür. Okuduğumuz hikayelerde de durum değişmez. Yazar her zaman gideni ve gidişini anlatır; bazen de neden gittiğini. Ama ya kalan! Onu düşünen yok mu hiç? Yollara düşmek mi gerekiyor kendinden bahsettirmek için? Beklemek de önemli bir şey değil mi? Yoksa bekleyen beklediği için salak diye mi nitelendiriliyor? "Ne bekliyorsun kardeşim - başka işin yok mu - bak burakıp gitti seni işte" diye heralde bekleyene kızılıyor. Ne mantığı varsa artık! O seçmiş beklemeyi size ne pardon da?
Bütün şarkılar gidenlerden bahseder. Bütün şairler onları anlatır. Nadir şey var aklımda sadece bekleyene ithaf edilmiş. Belki Orhan Veli... 'şairim yine geçmedi diyeceksin' diye bir şiiri vardı. Şair gidiyor arkasındakinin bekleyişi anlatılıyordu.
Öyle bir aşk ya da sevgi bulmak istiyorum ki, ne o beklemek zorununda kalsın ne de ben gitmek. Zor mu kavuşmak? Hep ayrılır aşıklar, kavuşulmayan aşklar aşktır gibi bir düşünce hakim. Aslında birliktelik bitiriyor bence... Romeo ve Juliet evlenseydi neler olurdu düşünebiliyor musunuz?
- Juliet!!! Bahçedeki çiçeklerin hali ne? Ben sana bu eve göz kulak ol diyorum sen bütün gün oturup arkadaşlarınla çay içiyorsun!
Böyle bir konuşma geçerdi aralarında kesin... Ne de olsa günlük yaşam denen şeyden haberdar olacaklardı kavuşunca.
Gün geliyor ve birini çok istiyorsunuz. İstiyorsunuz, istiyorsunuz, aklınızda ondan başka bir şey olmuyor. Sabah birlikte kahvaltı etmenin ya da romantik bir akşamın hayalini kuruyorsunuz. Ama aynı evi paylaştığınızda ödemeniz gereken faturaları değil! Ne de olsa aşk size geçim sağlıyor ya... Yenen içilen bir şey o aşk! Etraf kendiliğinden temizleniyor sayesinde... Çocukların okul problemlerini de halleder 10 yıl sonra...
Beklemeyin kimseyi! Kimse size ölümsüz aşk - sınırsız mutluluk veremez: Eğer siz hayatı hayattan ayrı yaşamayı beceremiyorsanız. Küçük şeylerin farkında olanların mutlu olma şansı vardır. Ama iki kişiden sadece biri bunun farkındaysa o da olmuyor. Ne zor değil mi? Benim de bahsettiğim bu işte... Belki siz her durumdan Polyannavari bir mutluluk çıkarabiliyorsunuz ama karınız negatif bir kadın. O zaman ne olacak? Ne kadar daha onu düzeltmeye çalışacaksınız? Bir yerden sonra siz de ona benzeyeceksiniz; bu kaçınılmaz! 'körle yatan şaşı kalkar'.. Belki de siz kör olacaksınız tam onun gözü açılamaya başlamışken. Zamanlama burda devreye giriyor. O kozmik güçler sizin için uygun olan insanı karşınıza sizin hazır olduğunuz bir zamanda çıkaracak, beden kimyanız da uyuşuyor olacak ruhlarınızın yanında (kimse ilk görüşte beğenmediği biriyle birlikte olmayı düşünmez!), hayatlarınız birbirinizi alacak kadar boş ve hazır olacak, yaşlarınız zevkleriniz birbirini tutacak, diş macununu ortadan sıkmayan bir tip olucak, aileleriniz birbirine uygun olacak (şu bi gerçek kabul edin çocuklar kadar aileler de birleşir!), geçmişlerinizi umursamayacaksınız, hayatınız aynı yönlere gidiyor olacak falan da filan... Daha bir sürü şey aynı anda olacak! Hem de siz hazır olduğunuzda beklenen gelecek! Ölme eşşeğim ölme durumu işte burda geçerli...
Böyle birini bulan var mı? Hani diğer yarımız? Hadi diğer yarı inanışı gerçek diyelim ya o yarınız dünyanın başka bir ucunda dağ tepesinde yaşayan bir budistse! Ne yani sizin tatilinizi o dağda geçirmeniz mi gerekecek tanışmanız için? Ya da onun sizin bulunduğunuz şehre konferans vermeye gelmesi mi? Tamam bunlar da oldu diyelim... Bir dağ adamı ve kariyer sahibi bir dişi nasıl birlikte olabilir ki? Dağda iş merkezi mi açacaklar? Yaşamları farklı birbirinden zaten... Bu iki kişi nasıl yaşayacak?
Eğer aşktan kastınız sadece "o anı yaşamak" ise size kötü bir haberim var; o andan sonrası ne olacak? Tamam, dağcı budistle unutulmaz bir hafta geçirdiniz ve ağlaşıp sızlaşarak kalbinize taş basaraktan hayatınıza geri döndünüz... Bundan sonraki hayatınız? Bir daha kimi beğenirsiniz siz? (adam için zaten problem yok o dağda yaşıyo!)...
Sıradan olmaktan nefret etmeyin! Sıradanlık iyidir bir yerde... Dünyada milyarlarca insan yaşıyor ve herkes birbirinden farklı olmaya çalışıyor.. Halbuki farklı olmak yerine kendinin farkında olmaya çalışsalar hayat ne kadar da kolay olur onlar için! Beklemese kızlar kitaplardaki beyaz atlı prensi (ya da günümüzde artık Rechard Gree bekleniyo) erkekler de hem seksi bir kadın hem de temiz (!) olanı!
Eksik her yerde var! Doğa bile bazen eksik! Biz neden olmayalım? Koskoca doğal yaşam zincirinden önemli bir şey mi insan? Ya da güçlü ve özel?
Sizin de eksikleriniz var onların da... Kusursuz diye bir şey yok (yüzyılın haberi:p)... O yüzden elinizdeki ile yetinin demiyeyim de şöyle diyeyim elinizdekinin zevkini çıkarın!
Sizi sevmeyen birine mi tutkunsunuz? O duyguyu dibine kadar yaşayın, acı da çekin, onu hayal ederken mutluluğu da... Ama hayatınızı karartmayın. Önemli olan siz olun; hayatınıza girip çıkan yolcular değil. Kimseyi kendinizden fazla düşünmeyin. Onlar zaten düşünüyor kendilerini... İki kişinin birini düşünmesine gerek yok anlayacağınız...
Ya da kocanız sizi aldatıyor mu; çaresi var, savaşın! Onunla değil kendinizle! Yüzleşin ayna ile... Neden yapıyor acaba diye sorun önce kendinize... Baktınız ki sorun sizde değil onda o zaman boşverin gitsin. Ölmez kimse acıdan merak etmeyin!!!
Çocuğunuzu kırdınız ve sizi terk mi etti? Geri dönmesini sağlamak için elinizden geleni yapın... Ama bir de şunu düşünün acaba sizden ayrı daha iyi bir yaşamı olabilir mi? Özgür iradesini kullanarak en azından "kendim ettim kendim buldum" deme şansına sahip olması daha iyi değil mi? Tamam onun dünyaya gelmesini siz sağladınız ama o da bir birey! Kabul edin bunu... Sizin dediklerinizi yapacak bir şeye sahip olmak istiyorsanız illa da gidin bir bilgisayar simülatörü alın! Sanal çocuğunuzu istediğiniz gibi yetiştirirsiniz...
Nerden nereye geldik. Gitmek-gelmek derken kişisel özgürlüğe dayandı konu bir anda.
Kendi adıma konuşayım; kimsenin gelmesini beklemiyorum. Gelse de gittiği andaki duyguyu tekrar yaşayamayacağımı biliyorum çünkü! Ne de olsa gideli ne kadar zaman oldu kimbilir! Kimse de benim gitmemi beklemiyor. Hayatımda bekleyen-beklenen durumu mevcut değil. Ama bir karasızlık durumu mevcut ki bunu daha sonra konuşuruz...
Seda İlke KILIÇ
24.01.2004 - 13:45
İstanbul
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Size en yakın olan camdan kafanızı uzatıp sokaktan geçen on kişinin ortalamasını aldığınızda beni bulacaksınız. . . Sıradanım. . .
Etkilendiği Yazarlar:
Mina Urgan, Paulo Coelho, Wilbur Smith, Ayşe Arman ve onlarcası...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|