"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Hangi gruba ait olursak olalım moda hayatımıza bir şekilde giriyor, kendimiz tamamen uzak dursak da çevremizdekilerin giydiğinde, yediğinde, içtiğinde, kullandığında ve yaptığında görüyoruz modayı. Ben özellikle giyim modasından ve kendimi bildim bileli değişerek günümüzde aldığı bana göre garip biçiminden söz etmek istiyorum. Neler gördük geçirdik son on-onbeş yıldır moda şapkası altında… Şöyle bir düşününce aklıma hemen eski Türk filmlerinde genç kız rolünü oynayan aktrislerin saçından eksik olmayan koca koca mandal tokalar, kazakların ya da kot ceketlerin altından basenleri süpürerek çıkan gömlekler ve onların altına giyilen daracık kotlar geliyor. Sonra bir dönem pastel renklerde çiçekli kloş etekler moda oldu. Onların ardından, giyen kişinin birdenbire bir apartmanın üçüncü katına çıkmış da oradan aşağı bakıyormuş gibi hissettiği kule topuk ayakkabılar geldi. Bunlarla aynı zamanda, sokaktaki on bayandan sekizinin üstünde göre göre artık fenalık geçirten ve nihayetinde semt pazarlarında beş on milyona almayanın dövüldüğü siyah deri mont ve kaban furyası başladı ve koyu füme kaban furyası ile devam etti. Birkaç sene önce robadan sıkmalı uzun yazlık elbiseler çıktı ve aynı şekilde bütün bayanlara üniforma oldu. Bütün bunlar iyi, hoş ve bir şekilde giyilebilir giysilerdi benim için ama gelgelelim özellikle bu yaz öyle bir moda vardı ki, şöyle aklı başında, her yerde giyilebilir ve bir yerlerinden köpek saldırısına uğramış izlenimi vermeyen birkaç tişört, etek ve pantolon almak için çarşıdaki bütün dükkanların dolaşılıp ince ince taranması gerekiyordu. Siz ne derseniz deyin, ben sevmedim bu senenin yaz modasını. Tişörtler için harcanan kumaş miktarının santimetrekarelerle ölçülebilir olmasına karşın fiyatlarının neden on milyonlarla ölçülebilir olduğunu, tek parça kumaştan adam gibi yazlık etek yapmak yerine kumaşların önce hunharca parçalanıp sonra da bir iki düzgün kenarından dikilerek bir araya getirilmesiyle etek dikme yoluna niye gidildiğini, eteklerin bir yanı dizin biraz üzerinde biterken diğer yanının neden topuklara kadar indiğini, pantolonlarda neden makul mantıklı bir bilek çevresi ölçüsünün en az iki üç katı genişlikte paça olduğunu, kotların uyluk ve oturak kesimlerinin neden aptalca taşlanıp beyazlaştırılarak kotun o güzelim mavi tonlarının rezil edildiğini ve insanların böyle kendinden önce bütün sülale giymiş de en son ona kalmış gibi duran kotları giymekten ne zevk aldığını ve, en garibi de, pantolon ve etek camiasına bir fırtına gibi giren, giyenin üzerinde ha düştü ha düşecek modunda duran ve hatta abartılarak giysileri kalça kemiklerini bile sergileyecek kadar kumaştan yoksun bırakan düşük bel modasını anlayamadım. İyi ki son bir iki yıldır gardırop yenilememin gerekmediği ve pijamayla bile çıksanız kimsenin dönüp de ‘bu da ne giymiş böyle?’ diye bakmayacağı bir ortamda yaşıyorum da öyle ciddi bir alışveriş yapmam gerekmedi. Yoksa zevkime uygun giysi bulacağım diye o dükkan senin bu dükkan benim gezerken maazallah kafayı yerdim herhalde. Tabi moda demişken, bu senenin saç ve makyaj modasına da dokundurmadan geçemeyeceğim. Saç modelinde favorim (!) başın tam arkasından yüksek devirde bir fön makinesi tutularak saçların komple ön tarafa hücum ettirilmesi ve sonra da yönünü şaşırmış bu saç kütlesine yüklüce miktarda saç spreyi boca edilmesiyle yapıldığını tahmin ettiğim, ve daha bir iki sene öncesine kadar birinde görsek ‘hayırdır sabah pek telaşlı çıktın galiba, saçını taramayı unutmuşsun’ diye espri yapmamıza vesile olabilecek karmakarışık tarz. Bunun yanında, özellikle kulağın hemen altından küt kesilmiş saçlarda tercih edilen, saçların ön taraflarının içeri ve arka taraflarının da abartılı şekilde dışarı fönlenmesiyle yapılan ve hangi estetik amaca hizmet ettiğini bunca aydır hala çözemediğim saç modelini de unutmayayım. Son olarak makyaj konusuna gelince, hiçbir makyaj malzemesiyle aram olmamakla beraber hafif yapılmış ve insanın simasını daha güzelleştiren makyaja saygım var tabi. Ama son zamanlarda, en azından televizyona daha fazla zaman ayırmakta olduğum birkaç hafta öncesine kadar bazı noktalar dikkatimi çekiyordu. Örneğin, gündüz programlarına çıkan hatunlar neden boya küpüne girer ve yüzlerinin her bir bölümüne ayrı ve cırtlak renkler veren ağır makyajlar yapar? Allık denen yanağa renk verme malzemesi neden sadece elmacık kemiklerinin üstüne kondurulur ve iki yanakta fondötenin tonundan bariz farklılık gösteren kırmızı bölümler oluşur? Ve özellikle manken ve şarkıcı takımı, gözlerinin hemen altındaki birkaç santimetrekarelik bölümü komple beyaza boyayarak hortlak gibi görünmekten ne keyif alır? Bu yöntem göz altındaki kırışıkları kapatan bir makyaj hilesi olabilir belki ama gözlerin altındaki o mumya görünümünü bence en derin kırışıktan bile çirkin duruyor. Bunlar benim görüşlerim tabi, belki içinizde bu moda giysileri zevkle giyenler vardır. Herkesin kendi tercihi elbet, zevkler tartışılmaz. Ama dediğim gibi bu yazın modasını ben hiç tutmadım. Umarım seneye değişir de mağazalarda uygun giysi bulmak için kendimi telef etmek zorunda kalmam.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |