..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Merve Yıldırım




25 Ağustos 2003
Küçük Bir Sevda Masalı  
Merve Yıldırım
İşte son olarak da az önce aramıştı Ali. Onu yazlık evinde bir hafta sonu geçirmeye davet ediyordu. Reddedememişti Elif. Sanki aynı çatı altında geçirilecek bir gece,


:BIJD:
Yüzünde şaşkın ama mutlu bir ifadeyle telefonu kapatırken, son bir yıl bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti Elif’in. Üniversitenin son yılında aldıkları bir ortak derste tesadüfen tanışmıştı Ali ile. Her şey bir merhaba ile başlamıştı. Sonra ders bitiminde yapılan sohbetler, kantinde içilen çaylar ve beraber çalışmalar sonucu güzel bir dostluk oluşmuştu aralarında. Bir süre sonra Elif Ali için arkadaşlıktan daha farklı şeyler hissettiğini anlamıştı ama bunu Ali’ye itiraf etmeye çekiniyordu. İki sebebi vardı kendine göre. Öncelikle Ali ondan iki yaş küçüktü. Kendinden küçük birine ilgi duymak suç değildi ama yine de Elif bu konuda rahatsızlık hissediyor, ona olan hislerini Ali’nin nasıl karşılayacağını tahmin edemiyordu. Ayrıca duygularının karşılıksız olduğu ve Ali’nin onu sadece dost olarak sevdiği gerçeğiyle de yüzyüze gelmek istemiyordu.

Aslında Ali’nin bazı söz ve davranışlarında özel bir şeyler hissetmiyor değildi. Beraber ders çalıştıkları zamanlarda, bir an başını notlarından kaldırıp da Ali’ye baktığında onun o güzel yeşil gözleriyle karşı karşıya geliyor, onun tarafından seyredilmekten hoşlandığını gizleyemeyip gülümsüyordu. Havadan sudan konuşurlarken birden ortaya atılan bir sözü neye yoracağını günlerce düşündüğü de çok olmuştu. Öylesine söylenmiş gibi görünen ama farklı anlamlar yüklenebilecek, Ali’nin ona duyduğu ilginin esprili ifadeleri sayılabilecek sözler. Ali çoğu zaman ona karşı korumacı da davranıyordu. Genelde şefkatli bir insan olduğunu duymuştu, ama ...

İşte Elif bir yandan bütün bunları düşünüp, aklındaki soru işaretlerini silmeye çalışıyor, diğer yandan da gerçekçi olamamaktan, Ali’nin söz ve davranışlarını sadece kendi açısından yorumlamaktan ve sonunda da bir çıkmazda kalmaktan korkuyordu.

Günler, aylar akıp geçti ve Elif bu ilişkinin arkadaşlık mı yoksa platonik bir aşk mı olduğuna bir türlü karar veremeden mezuniyet günü geldi.

Elif bir taraftan arkadaşlarıyla vedalaşıyor, bir taraftan da gözleriyle Ali’yi arıyordu. Törenin sonunda Ali yanına geldi. Elif tebrik etmek ve şans dilemek üzere ona baktığında yine o yeşil derinliğin içinde buldu kendini. O anda Ali’yi bir köşeye çekip bir nefeste onu sevdiğini söylemek gibi çılgınca bir fikir geçti aklından ama aynı saniyelerde Ali ellerini onun omuzlarına koymuş, veda sözleri söylemeye çalışıyordu.

Artık yolun sonunun geldiğini ve bu güzel rüyanın burada bittiğini düşündü Elif. Hayal kırıklığına uğradığını belli etmemek için gülümsemeye ve hayatından memnun görünmeye çalıştı. Açıkça anlıyordu ki yanılmıştı işte. Özel olduğunu sandığı her şey, o bakışlar, o sözler sıcak bir dostluğun işaretlerinden başka bir şey değildi. Eğer duyguları karşılıklı olsaydı Ali yollarının böyle ayrılmasına izin vermezdi.

O günün üzerinden tam bir yıl geçmişti. Bu süre içinde Elif Ali’yi duygusal anlamda kalbinden söküp atmayı bir türlü başaramadı ama Ali’nin ona daima sadece arkadaş gözüyle baktığını ve artık kendi yolunu çizmesi gerektiğini kesin olarak anlamasını sağlayan bir olay oldu. Ali mezuniyetten birkaç ay sonra evlendi. Onu bir başkasıyla evlenirken görmek Elif için bir kabustan farksızdı ama dostluklarının hatırına nikaha gitmek zorunda hissetti kendini. Törenden sonra onu kutlamak için yanlarına gittiğinde o yeşil bakışlarla bir kez daha içi titredi. Aylardır sevdiği insana duygusal açıdan sonsuza kadar veda etmenin ona verdiği acıyı göstermemek için çaba harcadı ve sahte tebessümlerle mutluluklar dileyip salonu terk etti.

Balayından sonra Ali birkaç kez aradı Elif’i. Ne olursa olsun bu dostluktan vazgeçemeyeceğini, zaten vazgeçse bile bunu Ali’ye açıklamak için mantıklı bir bahane bulmayacağını bilen Elif de onunla görüşmeye hiçbir şey olmamış gibi devam etti.

İşte son olarak da az önce aramıştı Ali. Onu yazlık evinde bir hafta sonu geçirmeye davet ediyordu. Reddedememişti Elif. Sanki aynı çatı altında geçirilecek bir gece, aynı masada yenecek birkaç yemek kalbinde açılan o yarayı biraz olsun saracakmış gibi.

Hafta sonunu düşündükçe hem seviniyor hem de korkuyordu. Ali’ye yakın olma fikri güzeldi ama aynı zamanda onun eşiyle, en büyük platonik aşkının kalbini çalan insanla aynı evde olmanın vereceği acıyı düşündükçe zaten hiçbir zaman ona ait olmamış bir erkeği deli gibi kıskanıyor ve bu duygu karmaşası içinde o iki günü nasıl geçireceğini kendisi de bilmiyordu. Buna rağmen içinden gelen sese kulak vermiş ve Ali‘nin davetini geri çevirememişti.

Ali’nin eşi kendisiyle aynı yaşta, oldukça güzel ve sempatik biriydi. Uzun boylu, siyah saçlı ve mavi gözlü, Sibel adında bir bayan.

Elif’i Cumartesi sabahı kahvaltı saatinde bekliyorlardı. Elif nikahtan sonra ilk kez görecekti Sibel’i. Sibel de konuğunu en iyi şekilde ağırlayabilmek için uğraşıyordu. Muhteşem bir kahvaltı terastaki masada yerini aldığı sırada kapı çaldı. Elif elinde küçük bir sırt çantası ve hediye paketiyle eve girdi. Ev sahipleriyle selamlaşıp paketi onlara uzattı. Elinde olmadan gözünü Sibel’den alamıyordu. Üstüdeki daracık bluz ve pantolonla tıpkı bir manken edası vardı onda. Eğer göründüğü kadar şirin biriyse Ali’nin iyi bir seçim yaptığını kabul etmesi gerekiyordu Elif’in.

Biraz yol yorgunluğu biraz da evin hanımı ile çok yakın olmamasının verdiği çekingenlik sonucu kahvaltıda pek bir şey konuşamadı Elif. Ortada bu iki sebep olmasa herhalde Ali de pek anlam veremezdi üniversitedeki o hoşsohbet dostunun nasıl bu kadar sessiz olabildiğine.

Evin ön tarafında, içinde birkaç ağaç, güller ve başka çiçekler olan çok şirin ve küçük bir bahçe vardı. Ali eşinin ve arkadaşının birbirini daha yakından tanıyıp sohbet edebilmeleri için en iyi yolun bir süre ortadan kaybolmak olacağını düşünerek bir iş bahane etti ve bayanları bahçede, çiçeklerin içinde bırakıp evden ayrıldı. Elif Ali’nin ne yapmak istediğini anlamıştı ve her ne kadar Ali’nin olmadığı bir ortamda onun eşiyle baş başa olmaktan pek rahat değilse de Sibel’e uyum sağlamaya çalışmanın herkes için daha iyi olacağını düşündü. Böylece aralarında güzel bir sohbet havasının doğması çok sürmedi.

Elif’in çok merak ettiği ama alacağı cevaptan korkuyormuşçasına sormaya çekindiği bir soruyu Sibel misafirinin aklından geçenleri okuyormuş gibi kendiliğinden cevapladı.

Ali ile nasıl tanıştığının ve bu noktaya nasıl geldiğinin hikayesiydi bu.

“Üniversitedeyken eşimin yakın dostuymuşsun. Evliliğimizin hikayesini o sana anlattı mı bilmem ama istersen ben biraz bahsedeyim.”

Bu söze karşılık olarak sadece sen bilirsin anlamında bir işaret alan Sibel anlatmaya başladı.

“Bu çok ilginç bir hikaye. Ali benim çocukluk aşkımdı. Oniki onüç yaşlarındayken çok yakındık. Parklara gidip banklarda oturur, gelecekle ilgili hayaller kurardık. O hayallerde sadece ikimiz vardık. Sanki hepsi gerçek olacakmış gibi. Çocukluk işte... Sonra biz başka bir yere taşınmak zorunda kaldık. Senelerce hemen hemen hiç görüşemedik. Birbirimize olan bağlılığımız hep bir yerlerde gizlice sürmüş olacak ki geçen sene bir tesadüf bizi tekrar karşılaştırdığında kendimizi hiç ayrılmamış gibi hissettik. Böyle şeyler de oluyormuş demek. Düşünsene, neredeyse on yıl doğru dürüst görmediğin ilk aşkınla birden yine yakınlaşıvermek. Film senaryosu gibi ama gerçek. O karşılaşmada oturup saatlerce konuşmuş, o yıllarda neler yaşadığımızı birbirimize anlatmıştık. Tuhaf bir şeyler vardı aramızda. İkimiz de ya hiç değişmemiş ya da yanı yönlerde değişmiştik. Yine aynı şeylere gülüyor, kızıyor, aynı şeylerden zevk alıyorduk. Bu kez birbirimize gerçek anlamda aşık olmuştuk. Aynı zamanlarda seninle de tanışmış olacak ki senden ara sıra söz ederdi.”

Burada Elif şaşkınlığını gizleyemedi. “Bana senden hiç bahsetmedi. Hayatında biri olduğunu ancak nikah davetiyesini aldığım gün öğrendim ve şaşırmadım desem yalan olur.”

“Biz de evlenmeye çok ani karar verdik aslında. Birlikteydik ve mutluyduk ama bunu resmileştirmeye hazır olup olmadığımızı anlamak için bir süre beklemek istedik. Ali okulunu bitirdi. Beraber tatile çıktık, döndük, ancak ondan sonra Ali bana ciddi olarak evlenme teklif etti ve ben de evet dedim.“

“Peki nasıl gidiyor?”

“Ali zor bir insan değil. Sen de tanıyorsun, bilirsin. Şimdilik bir problem yok. Umarım hiçbir zaman da olmaz.”

“Onu seviyor musun?”

“Elbette. Yoksa burada ne işim olabilir ki?”

Elif Ali’yi her dakika biraz daha kıskandığını hissediyordu. Ne oluyordu böyle? O artık başkasıyla evliydi ve bunu değiştirebilecek bir şey yoktu. Duygularına boyun eğip Sibel’i yok saymak kendi kendine işkence etmekten başka işe yaramazdı. Elif bu düşüncelerle boğuşurken Ali kapıda göründü.

“Hanımlar, konuşmanızı bölmedim değil mi?”

Sibel sanki günlerdir ilk kez görüyormuş gibi gidip kocasına sarıldı ve onu öptü.

“Hayır canım. Biz de seni çekiştiriyorduk.”
“Arkamdan kötü konuşmadığınızı umarım.”

Elif Ali’nin yanına gidip gözlerinin içine bakarak söze girdi.

“Sibel ne kadar hoş bir beraberliğiniz olduğundan söz ediyordu. Seni böyle seven bir eşin olduğu için çok şanslısın. “

Elif’in sesindeki hafif iğnelemeyi ne Ali ne Sibel fark etmiş olacak ki ikisi de aynı anda evet diyerek onu onayladılar.

Ortadan kaybolma sırası bu kez Sibel’deydi.

“Aliciğim konuğumuzla biraz da sen ilgilenir misin? Benim mutfağa gitmem gerek.”

Ali başıyla tamam işareti vererek Elif’e döndü.

“Söyle bakalım dostum, buraları beğendin mi?”
“Çok güzel bir ev olduğunu itiraf etmeliyim. Bahçeyi de beğendim. Oldukça dinlendirici bir ortam.”
“Sibel’le neler konuştunuz? Umarım biraz yakınlaşabilmişsinizdir.”
“Bizi bu nedenle bıraktığını anlamıştım.”

Elif tüm çabasına rağmen bir türlü kendini rahat hissedemiyor, içindeki duygu karmaşasını Ali’ye fark ettirmemek için ona bakmamaya çalışıyordu. Sanki tam o anda bir kez göz göze gelseler Ali her şeyi anlayacakmış gibi. Sessizliğin sinir bozucu etkisinden kurtulmak için sözüne devam etti.

“Çok merak ettiysen söyleyeyim. Sizden söz ettik.”

Ali yapraklarıyla uğraştığı çiçeği birden bıraktı. Şaşırmış bir ifadeyle sordu.

“Bizden mi?”

Sonra Elif’in cevabını beklemeden devam etti.

“Herhalde birbirimizi nereden tanıdığımızı anlatmıştır. Ben sana bunlardan bahsetmemiştim.”

“Neden?” diye sordu aniden Elif. Asıl merak ettiği konu buydu zaten.
“Seni tanıdığım süre boyunca hayatında hep özel biri vardı ve sen bana tek kelime etmedin. Oysa okuldaki en yakın dostunun ben olduğumu sanıyordum.”

Ali Elif’e yaklaştı, cevap verecekmiş gibi gözlerinin içine baktı. Elif neredeyse bu bakışın içinde kaybolacaktı ki Ali “Boş ver” deyip arkasını döndü. Artık ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü bilmiyordu Elif ama Ali’nin ondan bir şeyler gizlediğinden emindi. Bir açıklama borçluydu Elif’e, aylardır, oysa umursamıyormuş gibi davranıyordu. Tam dört ay diye düşündü Elif, dört ay her gün birkaç saati beraber geçirmişler ve bir sürü şey paylaşmışlardı. Neydi bütün bunlar? Bu Sibel de kimdi ve hikayesi doğru muydu? Elinde olmadan, olanları düşünüp duruyordu. Belki de buraya hiç gelmemeliydi. Dayanamıyordu işte onu başkasıyla görmeye. Ya bundan sonrası? Ona bu kadar aşıkken ve o başkasına aitken onunla görüşmeye daha ne kadar katlanabilecekti? Diğer yandan, görüşmemek ne kadar akıllıca bir çözümdü? Ali’ye ne diyecekti, itiraf mı bahane mi? Ya özlerse, ya bir gün yine telefona atılıp Ali’yi ararsa? Asıl garip olan, onu ne kadar çok sevdiğini, tam olarak ancak şu son birkaç saat içinde anlamış olmasıydı, en kötüsü de artık bunu asla belli etmemesi gerekiyordu.

“Elif?”

Elif Ali’nin sesiyle birden irkildi.

“Nereye dalıp gittin Allah aşkına? Burada değil gibiydin.”
“Bilmem, öylesine dalmışım işte. Bir şey mi söyleyecektin?”
“Çıkıp terasta oturalım. Burası fazla güneş almaya başladı.”

Ali’nin ardından merdivenlere yöneldi Elif. Bir taraftan basamakları birer birer geride bırakıyor, diğer taraftan da son kez görüyormuş gibi Ali’yi inceliyordu. Siyah saçları uzun boyu ve hafif kaslı yapısıyla arkadan bakınca bile yakışıklıydı.

Günün kalan kısmı oradan buradan sohbet etmekle geçti. Elif biraz kendinden söz etti. Bütün gün Ali ya da Sibel hakkında konuşmaya dayanamazdı zaten.

Akşam yemeğinden sonra arabayla bir süre etrafı gezdiler. Çevrede her şey çok güzeldi, evler, bahçeler ve deniz kenarı. Hoş bir hayat diye düşündü Elif. Geçen yıl cesaret edip de Ali’ye duygularını açabilseydi şimdi kendisi bu hayatın bir parçası olabilir miydi? Ali’nin eşi, ömür boyu onun yanında olacak kadın. Yine dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyordu. Bu karşılıksız aşk artık onda bir sabit fikir haline gelmişti. Kaçmaya çalıştıkça yakalanıyor, başka şeyler düşünmek için kendini ne kadar zorlasa da bu evlilik hayali bir türlü aklından çıkmıyordu. Umutsuzca seviyordu Ali’yi.

Bütün bu gezi boyunca, Ali’nin çevredekilerle ilgili açıklamalarına tepki vermenin dışında neredeyse hiç konuşmadı Elif. Ali bu sessizlikten şüphelenmeye başlamıştı artık. Onun tanıdığı Elif böyle değildi. O devamlı konuşacak bir şeyler bulabilen neşeli bir kızdı. Oysa arabanın arka koltuğundaki konuk dalıp dalıp gidiyor, ev sahiplerinin neler söylediğini bazen duymuyordu bile.

Sonunda eve döndüler. Vakit geç olmuştu. Araba gezisinin de vermiş olduğu yorgunlukla yatmaya karar verdiler.

Elif herkese iyi geceler dileyip odasına çekildi. Yorgun olduğunu sanıyordu ama bir türlü uyuyamadı. Bir süre sonra yatakta dönüp durmaktan siniri bozuldu. Kalkıp terasa çıkmak istedi.

Dışarıda gerçekten nefis bir hava vardı. Gökyüzü olduğu gibi görünüyordu, ay parlak, yıldızlar teker teker sayılacak kadar netti. Tatilin bir günü geçmişti. Elif’in kafası öyle karışıktı ki günlerdir bu evdeymiş gibi hissediyordu. Gözlerini kapayıp, temiz havayı birkaç kez içine çekti. Nefes alıp verdikçe rahatlıyordu. Birden içeriden ayak sesleri geldiğini fark etti. Biri daha uyuyamamıştı anlaşılan. Acaba Sibel mi Ali mi? Terasın kapısına baktığında Ali’nin üstünde bir şortla öylece durdurduğunu gördü. O da kendisine burada ne işi olduğunu sorar gibi bakıyordu. Elif omuzlarını silkerek cevap verdi.

“Uyuyamadım. Sen de mi?”
“Su içmek için kalktım. Odanın açık kapısından içeride olmadığını anlayıp buraya sana bakmaya geldim. Sen iyi misin? Bugün bu evde bambaşka bir Elif vardı sanki.”

Elif soruyu duymamış gibiydi. Ali’nin gözlerine geniş omuzlarına, kaslı kollarına, şortuna ve uzun bacaklarına bakıyordu. Birden kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başladı. Kalkıp ona sımsıkı sarılmamak için zor tutuyordu kendini. Ali incelendiğinin farkındaydı.

“Bana niye öyle bakıyorsun?”

Elif birdenbire öyle bir duygu yoğunluğu içine girmişti ki, sonu ne olursa olsun hissettiklerini açıklama zamanının geldiğine karar verdi. İkisi baş başaydı ve ortam çok güzeldi. Bu itirafın Ali’yi ona kazandırmayacağını biliyordu ama artık bu yükü taşıyamayacak kadar yorgun hissediyordu kendini. Hayatının Ali’nin hiç bilmediği bir döneminden bahsediyormuş gibi söze girdi.

”Bir zamanlar birini tanımıştım.”

Rahat konuşabilmek için Ali’ye bakmamaya çalışıyordu.

“Çok kültürlü, yakışıklı, yanında kendimi rahat hissedebildiğim biri. Dost olmuştuk onunla. Bir gün ona artık dost gözüyle bakmadığımı, onu özlediğimi ve ona her an ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Onun sevgisi bana hava ya da su kadar gerekliydi.”

Bu arada Ali ona iyice yaklaşmış, neredeyse bir fısıltı gibi dudaklarından dökülen sözcükleri duymaya çalışıyor ve konuşma ilerledikçe, sözün ilginç bir yere bağlanacağını hissediyordu.

“Ona hiç bunlardan bahsettin mi?”
“Hayır, sanırım korktum.”
“Neden korktun?”
“Aynı şeyleri ondan duyamamaktan.”

Ali birden çok garip hissetti kendini. Merakla ama alacağı cevaptan korkuyormuş gibi sordu.

“Nasıl biriydi bu? Biraz daha anlat.”

Sözcükler hayranlık dolu bir ifadeyle döküldü Elif’in ağzından.

“Esmer, yeşil gözlü, uzun boylu, esprili, harika biri. Bir erkekte aradığım her şey onda vardı.“

Artık gözlerini tamamen göğe çevirmişti. Kafasının birden boşaldığını hissediyordu.
Ali derin bir nefes aldı ve sadece “Olamaz!” diyebildi. Şimdi de onun aklı karışmıştı.

“Şu anda nerede o?”
“Uzansam dokunabileceğim kadar yakın ama asla ulaşamayacağım kadar uzak."

Ali Elif’in neden söz ettiğini çoktan anlamıştı. Tam olarak emin olmak için konuşmaya devam etti.

“Neden böyle düşünüyorsun?”
“Çünkü artık onunla özel bir ilişkimiz olamayacak. Onu bu açıdan sonsuza dek kaybettim.”

Yıllardır sırtında taşıdığı bir yükten kurtulmuş gibiydi Elif. Konuşurken hiçbir şey düşünmüyor, içinden geçenleri, Ali’nin üstünde ne etki yaptığını umursamadan öylece söylüyordu.

Ali Elif’in tam karşısına geçti. Onun karanlıkta parıldayan gözlerine baktı ve duymaktan çoktan umut kestiği bir şey söyledi.

“Ya bu erkek de o sıralarda sana karşı aynı şeyleri hissettiyse?”

Elif hiç beklemediği bu söz karşısında çok şaşırmıştı. Gözlerini kocaman açmış Ali’ye bakıyordu. Ne demek istiyordu? Bahsettiği erkeğin kendisi olduğunu anladığından emindi. O halde şimdi Ali onu bir zamanlar sevdiğini mi söylüyordu? Artık bu küçük hikayedeki erkek rolüne Ali’yi koymanın zamanı gelmişti.

“Yani...sen...”

Cümleyi bitiremedi Elif. Çok uzun zaman beklemişti bunu Ali’den duymak için ve o, aylar önce söylemesi gereken şeyi ancak ikisi için de her şeyin çoktan bittiği bir anda itiraf edebilmişti.

“Ben de seni sevdim.”
“Neden bana hiçbir şey söylemedin?” Neden başka birinin hayatına girmesine izin verdin? Nasıl beni öylece bırakıp gidebildin? Nasıl...”

Elif sorularını bitiremeden Ali sözünü kesti.

“Bu çok karışık bir hikaye. Anlatıp seni daha fazla üzmek istemiyorum.”
“Olanları anlatarak, nikah davetiyeni aldığım günden bu yana ve özellikle de bu sabahtan beri yaşadığım üzüntüden ve acıdan daha fazlasına neden olacağını sanıyorsan yanılıyorsun. Zaten acı çekiyorum ve hikayenin aslını duymak en azından kafamdaki binlerce soru işaretini silecek.”
“Her şeyi bilmek istediğinden gerçekten emin misin?”

“Evet, çünkü evlendiğin günden bu yana bu ilişkinin nereden ortaya çıkmış ve nasıl buralara varmış olabileceğini kurup durmaktan yoruldum. Artık söyle de bileyim. Ne zaman tanıştınız? Ben varken o da mı vardı? Beni sevdiysen onunla nasıl evlendin? İkimize de mi aşıktın?”
“Dur, tamam, seni anlıyorum, haklısın ve özür diliyorum. Olanları, hayatımın Sibel tarafını senden saklamak zorunda olduğum için üzgünüm. Anlatacağım, dinle.” Elif hem sevgi hem merak hem korku hem de endişe dolu gözlerini Ali’nin üzerinden ayıramıyor. Bir yandan hikayeyi kelimesi kelimesine öğrenmek, diğer yandan da sanki kalırsa korkunç şeyler duyacakmış gibi kaçıp gitmek istiyordu.

Ali Elif’i en az incitecek şekilde olanları nasıl dile getireceğini düşünerek anlatmaya başladı.

“Sibel aslında benim yeni değil yıllar öncesinden tanıdığım bir insan. Daha çocukken aynı mahallede oturuyorduk. Sokakta oyunlar oynarken arkadaş olmuş sonra da hep birlikte gezer hale gelmiştik. Hatta aramızda çocuksu bir aşk bile doğmuş olacak ki, “Büyüyünce başkasıyla evlenmek yok, tamam mı?” diye birbirimize masum tehditler savururduk. Sonra onun babasının tayini çıktı ve başka bir şehre taşındılar. Biz de çok uzun bir süre boyunca birbirimizden pek haber alamadık.”

Hikaye bu noktaya kadar Sibel’in anlattığıyla aynıydı. Asıl can alıcı gelişmeler de bundan sonra oluyordu zaten.

“Geçen kış okulun sömestre tatilinde, bir akşam ailemle beraber yemeğe çıkmıştım ve karşı masada yemek yiyen ailenin kızını görünce birden donakaldım. Çocukluk aşkım Sibel karşımdaydı. Ben ona öylece bakarken o da beni fark etmiş olacak ki, önce “Bu gerçekten sen misin?” der gibi bir bakış attı, sonra da masasından kalktığı gibi yanıma geldi. Bizi yıllar sonra karşılaştıran bu tesadüfe ikimiz de hem şaşırmış hem de sevinmiştik. Meğer babası emekli olmuş ve tekrar buraya dönmüşler. Sonraki günlerde görüşmeye devam ettik ve arkadaşlığımız kaldığı yerden sürdü. O zamana kadar çok samimi olmamış ailelerimiz de o günden sonra görüşmeye başladı ve kısa süre sonra hem ailelerimiz hem biz birbirimize yakınlaştık. Henüz aşk değildi bizim aramızdaki ama onunla zaman geçirmekten çok hoşlanıyordum. İşin ilginç tarafı annem Sibel’i çok sevmişti ve bazen kendi aramızda konuşurken Sibel için ‘gelinim’ diye espri yapıyordu. Benim henüz onunla evlenmek gibi bir niyetim yoktu tabi. Sonra okul açıldı ve seni tanıdım. Sen de en az onun kadar güzel, hoş, insan canlısı ve yanında rahat olabildiğim bir kızdın ve beraber yaptığımız her şeyden zevk alıyordum. Benim için özel bir arkadaş olmuştun. Ve işte başkaları yapınca kızdığım ve hoş görmediğim bir şey benim başıma gelmişti. Aynı anda iki insandan hoşlanıyordum. Böyle olmaması gerektiğini biliyordum ama mantığım duygularıma bir türlü hakim olamıyordu. Şimdi sen de, tanıdığın o iyi niyetli, dürüst Ali’ye bunu yakıştıramıyorsundur elbette. Sonunda bir gece sabaha kadar uyumadım, duygularımı tarttım, bir seni düşündüm bir onu. Aslında birlikte geçirilen süre olarak seninle daha yakındık, Sibel ile çok sık görüşemiyorduk ve bu nedenle seni biraz daha iyi tanıdığımı sanıyordum. İçimdeki bu duygu karmaşasına bir son vermek ve kendimi de sizleri de daha fazla aldatmamak için, kız arkadaşım konusunda kesin bir karara varmak ve yolumu çizmek zorundaydım. Kadere bak ki o günlerde kararımı sen yönünde vermiştim ve senin daha iyi bir eş olacağını düşünüyordum. Henüz bana açılmamıştın tabi ama hareketlerin ve sözlerinle zaten beni sevdiğini çoktan söylemiştin. Tam sana duygularımı açmaya karar verdiğim günlerde hayatımı değiştiren o korkunç kaza oldu.”

O ana kadar sessizce Ali’yi dinleyen Elif birden Ali’nin sözünü kesti.

“Ailenin geçirdiği trafik kazasından mı söz ediyorsun?”
“Evet. Olanları, daha doğrusu olayların Sibel dışındaki boyutunu biliyorsun.”
“Konunun onunla ne ilgisi var?”
“Annemin Sibel’i çok sevdiğini ve bizi hep birbirimize yakıştırdığını söylemiştim. Bildiğin gibi babam kazadan fazla yara almadan kurtuldu ama annemin durumu ağırdı. Bir gün beni yanına çağırdı ve benden son bir isteği olduğunu söyledi. O benim annemdi, çok az ömrü kalmıştı ve ne isterse yapacağını söyledim. O da benden Sibel ile evlenmemi istedi, onun bana iyi bir eşi olacağından ve beni mutlu edeceğinden emin olduğunu söyledi. Ölüm döşeğindeki bir insana, hele ki bu kişi annense, son isteğini gerçekleştiremeyeceğini, asıl evlenmek istediğin kişinin bir başkası olduğunu söylemek öyle zor ki. Bu açıklamayı dinleyecek ve anlayış gösterecek durumda değildi zaten ve ertesi sabah da onu kaybettik.”

Elif ne söyleyeceğini bilemiyordu. Sadece filmlerde olduğunu sandığı bir şeydi bu ve aynen yaşamışlardı işte. Artık gerçeği biliyordu ve gerçek çok acıydı. Her şey Ali’nin iradesi dışında gelişmişti ve bütün olay ailesine çok bağlı bir insanın annesinin son dileğini yerine getirme zorunluluğundan başka bir şey değildi.

“O günleri hatırlarsın, mezuniyet yaklaşmıştı ve önce o kaza, sonra da annemi kaybetmem ve ona verdiğim bu sözü yerine getirmek zorunda olmam nedeniyle okulu bitireceğime sevinemiyordum bile. Sana açılamamak bir yana, seni tamamen kaybetmek korkusuyla olanları da tam olarak anlatamamıştım. Evlilik olayından sana nasıl söz edebilirdim ki? Buna kesinlikle dayanamazdın ve arkadaşlığımız biterdi.”

”O sırada çok kötü günler geçirdiğini biliyorum. Ama ben bunun sebebinin sadece anneni kaybetmek olduğunu sanıyordum. Meğer aynı dönemde kaderimiz de çizilmiş.”

“Böyle olması gerekiyormuş demek ki. Mutlu olmadığımı söyleyemem aslında. Eşim gerçekten iyi bir kadın ve eminim senin karşına da çok iyi biri çıkacaktır. Eşim olamadın ama arkadaşlığından vazgeçmek istemiyorum.”
“Ben de. Biz her zaman iyi anlaştık ve bundan sonra da böyle olacak.”

‘Bundan sonra da...’ diye geçirdi içinden. Kafası karmakarışıktı. Hayat iyi ve kötü sürprizlerle dolu diye düşündü. Bazen olaylar bizim hiç de istemediğimiz şekilde yönleniyordu ve boyun eğmek zorunda kalıyorduk. Tıpkı Ali ve Sibel olayındaki gibi. Bir annenin son isteği ve bir erkekle iki kadının hayatının tamamen değişmesi. Gerçeği kabullenmek, Ali ile arkadaşlığını sürdürmek ve ileride karşısına çıkacak uygun biriyle evlenmek dışında elden gelen bir şey yoktu. Şu an kendini çok kötü hissediyordu ama artık her şeyi bildiğine göre bir süre sonra bunu da atlatacağını düşündü.

“İyi misin?” Elif Ali’nin elini omzunda hissetti.
“İyiyim, beni merak etme. Zamanla her şey düzelecektir. Seni seviyorum ve mutlu olmanı istiyorum. Eğer eşinle mutluysan bunu bilmek de bana yeter.”

Ali Elif’in ellerini tuttu ve gözlerinin içine baktı.

“Teşekkür ederim. Ben de senin mutlu olmanı istiyorum ve olacağını da biliyorum. Sen de güzel şeylere layıksın.”
“Senden son bir şey isteyebilir miyim?”
“Elbette.”
“Sakıncası yoksa bana sarılır mısın?”

Ali önce uzun uzun Elif’in gözlerinin içine baktı, yavaşça ona yaklaştı ve kollarını uzattı. Elif sadece birkaç saniye sürecek bu anı aklına kazımak için bir an hiçbir şey düşünmedi, ellerini Ali’nin beline doladı, başını omzuna koydu ve öylece kaldı. Sonra yavaşça onun kollarından sıyrıldı. Yüzüne bakıp iyi geceler diledi ve başka bir şey söylemeden odasına gitti. Kendini yatağına attı ve başını yastığa gömdü. Dakikalardır boğazında düğümlenen, hakim olmak için büyük çaba sarf ettiği hıçkırıkları sessiz haykırışlarla bıraktı ve ancak ağlamaktan yorgun düşünce uyuyabildi.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: oku ve etkilenme.işte bu imkansızzz
Gönderen: DERYA KADAŞ / Artvin/Türkiye
20 Şubat 2007
inanılmaz bir öykü bence.muhteşem bir konu.okurken kendimi monitöre yapışmış buldum.bu öykü belkide devam etmeli.ali ve elif tekrar yaşamalı.kim bilir belkide bu sefer farklı bir sonla biter.bu biz okurlara heralde değerrr...

:: masalın sonu
Gönderen: Mehmet Barut / izmit
11 Eylül 2003
Bu masalın sonunda herşeye rağmen günahsız bir öpücük olmalıydı Bu öykü amatör işi olmaktan çok öte .. Kalemine sağlık

:: Güzel bir sevda masalı...
Gönderen: Serpil Yüzlü / Bartın
28 Ağustos 2003
Merhabalar, Bu öykünüzü daha önce başka bir sitede (amatörce edebiyat)okumuş ve beğenmiştim. Aynı sitede "Denizkızı ve Şövalye" isimli öykünüzü de okumuştum. O da çok güzeldi. Güzel yazılarınızın devamını diliyorum.Hoşcakalın...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bazı aşklar kavgayla büyür
Bir Hata Bir Hayat
Denizkızı ve Şövalye

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir kafe macerası
Adını siz koyun

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Garip Şiir [Şiir]
Hoşgeldin Bebek! [Şiir]
Öldürdüler Güvercini [Şiir]
Hayat dediğin nedir ki... [Şiir]
Anti - Alkolik Şiir [Şiir]
Hasret şiiri [Şiir]
Dosta çağrı [Şiir]
Yoksa aşık mı oluyorum.. [Şiir]
Devir Değişti Dostum [Şiir]
Hadi canım sen de [Şiir]


Merve Yıldırım kimdir?

Kendini bile bileli aklına gelen her konuda irili ifaklı kağıt parçalarına, defterlere ve bilgisayar ekranına yazıp durmuş bir amatör.

Etkilendiği Yazarlar:
Hayat...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.