"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe |
|
||||||||||
|
Evimizde olduğu gibi arabamızda da hapis kalmıştık. Çerkezköy yolundan Çeltik köyüne yaklaştığımızda gözlerimiz tarlalarda nergisleri aradı ama görünürde hiç nergis yoktu. Geçen yıl bol bol fotoğraf çektiğim evin bahçesindeki laleler tektük açmışlardı. Yola devam ettik. Seymen’den ilerisini de görüp tanımak için Clasis Golf’a doğru ilerledik. Clasis’ten sonraki yol çok bozuk olmasına rağmen yeni yerler tanıma tutkusu yüzünden yola devam ettik. Yol boyunca baharın yarattığı yeşil örtüyü hayranlıkla seyrettik. Hele bazı ağaçların açmış oldukları çiçekler olağan üstü güzellikteydiler. Ana yola çıktığımızda bozuk yoldan kurtulduğumuzu sanmıştık. Oysa aldanmışız. Ana yol bile yer yer öylesine bozulmuş ki anlatamam. Yaz sezonu turizm sezonu demektir. Yolların turizm sezonu açılmadan onarılması gerektiği halde hiç çalışma yapılmıyor. Köy yolları için yapılan açıklamada bu yıl yol çalışmaları yapılmayacağı duyurulmuştur. Gerekli yol bakımının yapılmaması iç ve dış turizme ne kaybettirir bunun hesabını yapan yok. Ya arabaların yürüyen aksamları ile birlikte parçalanan eksozlar patlayan amortisörler? Ulusal servetmiş, kimin umurunda? Bunların da hesabını yapan yok. Yolların bakıma alınmamasındaki gerekçe ise tasarruf. Bir koyup üç almak diye dilimizde bir söz vardır. Bu iş ise tam tersi. Buna bir koyup bin kaybetmek derler. Yıllar önce Ecevit Erbakan koalisyonu döneminde Selçuk – Ortaklar arasındaki yolun genişletme çalışmaları tam turizm sezonuna denk getirilmişti. Yol trafiğe kapatılmış ve geçişler Kuşadası’na yönlendirilmişti. Daracık, tozlu, topraklı yollardaki trafik sürücüleri de, yolcuları da bunaltıyordu. Hükümet ortaklığının küçük kanadına göre turist döviz getirir ama ahlakımızı alıp götürürdü. Bu nedenle turisti korkutup kaçırmak için her türlü oyun oynanmalıydı. Yol inşaatı o denli ağır ilerliyordu ki, turizm sezonunun sonuna kadar bitirilmemesi hedeflendiği belliydi. Neyse ki durum sayın Ecevit’e bildirilince yol yapımı çok hızlı bir tempoyla bitirilip trafiğe açıldı. Yaz aylarında hareketlenen iç ve dış turizm ile birlikte yazlıkçılar piyasaya canlılık kazandırır. Bölgemizde zaten turizm mevsimi çok kısadır. İşinin gereği bozuk yollarda akşam sabah gidip gelmek zorunda olan bir yazlıkçı, yaz tatilini kısa kesmek zorunda kalır. Bu da yaz aylarının hareketliliğini bekleyen esnafın umduğunu bulamamasına neden olur. Turizm bacasız fabrikadır. Turistse altın yumurtlayan tavuk. Turistler nereye akın etmişlerse o bölge kalkınmıştır. Bodrum’a ilk kez 1966 yılında gitmiştim. O yıllarda birine Muğlalıyım ya da Muğla’da oturuyorum denildiğinde sorarlardı; Muğla Bodrum’a ya da Marmaris’e mi? bağlı diye. Bu iki ilçe Muğla’dan daha çok tanınıyordu. Ünlü Bodrum’a girdiğimde şaşırmıştım. Motor sıkletimi uygun bir yere park ettikten sonra çarşıyı gezdim. On beş yirmi dükkandan ibaret bir çarşı ve birkaç da sahil gazinosu. Bodrum tam bir köy havasında. Doğrusu Bodrum umduğum gibi çıkmamıştı. Hani küçük kazalar için kaza ile kaza olmuş derler ya, işte Bodrum da onlardan biri. Tam bir köy havasında. Bodrumlular turizmin getirisini erken kavradılar. Evlerini pansiyon olarak çalıştırıp iyi para kazanmaya başlayınca yatırımlar hızlandı ve Bodrum büyüyerek bu günkü bodrum oldu. Yöneticiler sahil kentlerimizin çok hızlı büyümesine ayak uyduramadı. Plansız programsız büyüyen sahil kentlerinin büyümesine göz yumuldu ve bu günkü beton yığınlarına dönüşmesine neden olundu. Hükümet bu çarpıklığa inşaat sektörünü canlandırdığı için göz yumdu. Sahiller, içinde oturulmayan boş evlerle doldu. Akar yakıta üst üste yapılan zamlar ulaşımın çok pahalı olmasına ve yazlık evlere olan itibarın yitirilmesine neden oldu. Silivri’den Çanakkale’ye, oradan da Kuşadası’na kadar tüm sahiller oturulmayan, kullanılmayan evlerle doldu. Bu evler ulusal servetin heder edilmesinden başka bir şeye yaramadı. Oysa bu evler turizme kazandırılabilirdi. Çok yıldızlı otel sahipleri, parasız turist istemiyoruz, onlara bedava hizmet vermemeliyiz diyorlar. Bu yüzden pansiyonculuğun geliştirilmesine karşı çıkıyorlar. Bu çıkışın etkilerinin ne olduğunu Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs’ın turizm gelirlerini karşılaştırarak görebiliriz. Kuzey Kıbrıs sahilleri turistlerin en çok tercih ettikleri sahillerdi. Kuzeyden kaçmak zorunda kalan Rumlar güneyde sahilleri düzenleyerek turizme,ucuz fiyat politikasıyla açtılar. Kuzeyde uygulanan fiyata göre çok ucuz fiyat uygulayan Güney Kıbrıslı işletmeciler, kuzeyin müşterilerini kendi tesislerine çekmeyi başardılar. Bu sayede de Kuzeylilerden daha çok zengin oldular. Ucuz hizmet politikasıyla ülkemizi cazip hale getirecek pansiyonculuğa elverişli on binlerce ev boş olarak duruyor. Eksik olan ne? Pansiyonculuk bilinci ile ülkemizin tanıtımındaki yetersizlik. Bu olumsuzlukları yenmeyi başardığımız gün kim tutabilir bu koca ülkeyi? Ne İMF ne Amerikan yardımı. Biz bize yeteriz, artarız bile. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |