Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ki bunlar ne özgür yaşayabilen, ne özgün davranabilen, ne de kendi benliklerini kah yazıyla, kah fotoğraflarla rahatlıkla ifade edebilen bireyler… Velhasıl toplumun; (velhasıl da kullandırdınız ya bana) favori, akım ya da moda dediği şeyleri takip edip; bunları yaptıkları için övünen ve hayatlarında bir şeylerin değişeceğine inanan bireyler… Aynı zamanda benim bu kadar rahatlıkla tespiti koymamdan da rahatsız olup, amma velakin psikoloğundan, ünlü yazarına; bu sözleri söyleyenlerin ya da yazanların dediklerini dinleyenler. Niye? Toplumun beklediği gibi davranıp bunları söyleyenler ‘’zararsız’’ ya da ‘’karizmatik’’ ise tercih edilir, Charles Bukowski tadında yaşayanlar ise nefret edilir. Yedirilemez. Vaktiyle o da kim ki derler… Anca öldükten sonra tehdit de olamayacağı için ‘’adam ne güzel demiş ya’’ derler. Mekanı heaven olsun. Dolayısıyla; şahsen kimseye akıl vermeyi artık doğru bulmuyorum. Çünkü her verdiğim akıl, destek ya da öneri; gün sonunda şartlar değiştiği ve de yeni şartları ön göremeyenler ve buna göre önlem alamayanlarla dolduğu için sanki benim suçummuş gibi görünüyor. O yüzden bildiğiniz gibi ilerleyin… İster ne bileyim, ilahi dinler dışında antik kuntik şeylere inanın, onu bir tarzmış gibi etrafa sunun; ister özendikleriniz gibi davranıp, giyinip, gölgelerinde yaşadığınız için onların başına gelen, sizin için de olur diye düşünün, ister de elde edemediklerinize diş bileyip rekabet halinde olun… Kendi kararlarınız… Sonuçta özel sektöre soksanız çaycı dahi olamayacak 73 yaşındaki insandan medet beklemeyen, bilim yanlısı, aklı başında insanlarsınız değil mi? (Nereden alıp nereye bağlıyorum değil mi? Ah bir de bazı durumlar iyice rahat olsa… Nefi tadında olacağım Nefi) Şımarmayalım… Özete bağlayalım. Kimilerinizin abisi, kimilerinizin kardeşi, kimilerinizin ise bilmem nesiyim… Demem o ki, kendiniz olmadığınız, taklit ettiğiniz sürece üzülürsünüz. Ha biz de çocuktuk, biz de gençtik… Ama ne yaptık? İdolümüz dediklerimizin iyi yönlerini gözlemledik, ters gelen yönlerini eledik, kendi benliğimizle harmanlayıp mantıklı yönleri haliyle modifiye edip daha sonra kendimizi bulduk… Bu yolda ilerledik, ilerlemeye de çalışıyoruz… Dolayısıyla hani her seferinde atılan adımın aynısını atıp ‘’abi ne kadar aynıyız ya, ne kadar benziyoruz’’ demedik… Kaldı ki benzeyemeyiz lan… Niye? Her seferinde benim attığım adımın aynısını atan sensin. Ben senin adımını atmıyorum ki… Oluştu değil mi bir şeyler? Muazzam. Tarkan’dan Şıkıdım dinle şimdi… İyi gider…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Alp Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |