Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Çok rastlarım yolda gezerken ıslık çalan ya da türkü söyleyen birilerine. Hoşuma da gider çok, çünkü aynı şeyi ben de yapıyorum zaman zaman. Bakarım, bazen bir ortaokul öğrencisi yanında kız arkadaşı ile yolda yürürken dillerinden dökülüyor nağmeler ''Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur, dört mumdur on dört mumdur.'' ulan kerata diyorum içimden ben de eşlik ediyorum hemen ''Bu ne güzel düğündür haninna haninna.'' kimisi gülüyor geçiyor, kimisi utanıyor öyle işte... Bazen taksi duraklarında denk gelirim, hem saz çalanlara hem de türkü söyleyenlere, taksici arkadaşlar arasında da ne cevherler var bir görseniz. En azından benim iş yerimin orada öyle, başkasını bilemem... Taksi çevirip Kızılay'a gitmem lazım durağa doğru seğirttim azıcık, baktım Hoca lakaplı Nuri ağabey elinde saz dımbırdatıyor da dımbırdatıyor '' Yine yeşillendi fındık dalları, yine yeşillendi fındık dalları.'' ben durur muyum hemen atıldım ''Acep ne olacak yârin halleri acep ne olacak yârin halleri.'' hemen hemen hepsi ile dostuz taksici ağabeylerin, kardeşlerin... ''Ooo Ahmet Bey sen de de ne cevherler varmış da haberimiz yokmuş yahu.'' Eh işte, eskiden biraz türküler, biraz da halk oyunları ile haşır neşir olmuşluğumuz vardı da gençlikte oradan kalmış biraz kırıntılar... Geçmiş zamanlardan bir yaşanmışlık. Benim hemşerim ağabeyim değerli sanatçı Zülfü Livaneli Ankara'da Hipodromda konser veriyor bir yaz akşamı biz de çoluk çocuk gitmişiz. Hınca hınç dolu Hipodrom. O gümbür gümbür tok, davudi sesi ile Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Nazım'a ithaf sözlerinde o bilinen türküyü söylüyor biz de eşlik ediyoruz. ''Şu sılanın ufak tefek yolları ağrıdan sızıdan tutmaz elleri, tepeden tırnağa şiir gülleri.'' burası bize ait işte ''Yiğidim aslanım burda yatıyor.'' hadi bir daha ''Yiğidim aslanım burda yatıyor.'' Gözlerimiz doluyor da doluyor. Aklımızda zamansız yitirdiklerimiz tabi ki... Geçenlerde iş yerimizin olduğu arka mahalledeki evlerin birinde Esma Sultan da değimiz tatlı mı tatlı Esma Ablamız evinin önünde hem çamaşırları çitiliyor hem de türkü tutturmuş, ağzında da yarım bir filtresiz sigara, daha doğrusu cigara diyelim, sigara dedin mi hep kızar da ablam. ''Tren gelir hoş gelir ley ley lümü lümü ley, treen gelir hoş gelir ley ley lümü lümü ley.'' Ahan da bir fırsat daha Ahmet durur mu ''Odaları boş gelir lümü lümü güzel gel bize, lümü lümü güzel gel bize.'' bir selam çakarsın Esma ablama '' Hay var olasın Ahmet bey sen çok yaşa emi.'' azıcık koltuklarım kabarır da kabarır '' Ne demek ablam ne demek sen türkü çığıracaksın ben eşlik etmeyeceğim olur mu hiç yakışık alır mı?'' Bazen de gençler arasında tanınmış sanatçıların şarkılarını mırıldananları görüyorum. Barış Manço gibi Cem Karaca gibi, Haluk Levent gibi sanatçıların çok bilinen parçalarını delikanlılar genç kızlar mırıldanıveriyorlar... Sözlerini bildiklerim olursa hemen takılırım hem şarkıya hem de şarkıyı söyleyene... Araba yağ değişimi için sanayiye gitmişim, daha sabahın körü, belki kargalar bile kalkmamış, çıkıp da o dala bakmamış henüz. Erkenden işimi yaptırıp geri dönmem de lazım. İçeri de belli ki çıraklar kahvaltı ediyorlar, ustaları daha gelmemiş. Hafiften yardırıyorlar, bir de dümbelek var fazla sesi çıkmayan ''Aaah bir ataaaş veeer cigaraaamıııı yaaaakaaayım, sen sallaaaan geeeel ben boyunaaaa baaakaaayımmm.'' biraz dinledim dinledim çaktırmadan sonra daldım içeriye önce selam sonra kelam ''Yok ulan keratalar size sigarada ateş de kalkın çalışın hırpolar almayayım şimdi ayağımın altına.'' Hepsi de beni tanır severler de ''Ooo Ahmet ağabey buyur çay içiyorduk buyur.'' Bir günde yakınlarda ki bir askeri birliğin yanından geçiyorum. Askerlik yapanlar bilirler, oranın en meşhur liste başı parçası her zaman için ''Ay akşamdan ışıktır yaylalar yaylalar.'' diye başlayıp devam eden yaylalar türküsüdür. Askerler tüfek elde çapraz tutuş ile koşu yapıyorlar hem de canlı canlı yaylaları söylüyorlar. Bir an kendi askerliğim geldi aklıma, biz de çok söyledik hem acemi hem de usta birliğinde... Hüzünlendim biraz gözlerim doldu, onlar o türküyü söylerken, kulağıma da geliyor sesleri çok yakından. ''Ay akşamdaaan ışıktır yaylalarrrr yaylalarrr.'' dayanamadım ben de tel örgünün dışından ''Yüküm şimşirrrr kaşıktır dilo dilo yaylalarrr yüküm şimşirrrr kaşıktırrrrr dilo dilo yaylalaarrrr.'' Kule de nöbet tutan asker ile başlarında bulunan ast subaylar bir bana baktılar, bir daha baktılar, bıyık altı güldüler. Elim ile bir selam çaktım ve ıslık ile yaylalara devam fiyu fiyu fiyu yaylalarrrrr. İşte böyleyken böyle oldu...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |