Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Mahalleden bir iki arkadaş pul koleksiyonu yapıyorlar, ben de bakarken hoşuma gitti. Birisi dedi ki ''Ağabey bu pullar seneler sonra satarsan servet servet, sana on tane villa alır'', hmmm nasıl bir şey bu ya, şimdi on liraya al, on yıl sonra delikanlı oldun mu yüz katına, bin katına sat. İki sokak ötede yaşlı bir amca bulduk. Amca hem kitapçı hem de pul satıyor. ''Bak evlat' dedi 'Bu pul biriktirme işine filateli denir, pul biriktiren kişiye de filatelist, sen şimdi bu işe başlayınca ne olacaksın?'' Ne olacağım ki acaba diye düşünürken, amca biraz hiddetlenerek'' Filatelist dedik ya oğlum'' deyiverdi. Çocuk aklımız ile yarı anladık, yarı anlamadık amcanın söylediklerini... Cumartesi tatil günü soluğu Behiç Fahir amcanın yanında alıyoruz. Mahallede arkadaşlara da hava atıyoruz, bilmiyorlar ya, ''Oğlum filatelistim artık bu saatten sonra ona göre.'' Bön bön suratımıza bakıyorlar, ''İyi ne yapalım filatelist olduysan, Allah tamamına erdirsin, para pul var mı işin ucunda?'' Elim ile çenemi kaşıyorum'' Şimdilik sadece pul var pul, para kısmetse ileride beş on yıl sonra, Behiç Fahir Amca öyle dedi'' Aklımızdan neler geçiyor neler. Üüüüf, beş on sene sonra paraları koyacak yer de bulamayacağız. Arkadaşlarda şafak bet beniz atıyor, illa ki düşünüyorlardır bizde mi yapsak pulculuk arkadaşlarla diye... Her cumartesi Behiç Fahir Amca'nın dükkanına uğramak alışkanlık oldu artık. Amca bir açıyor defter defter pulları, cillop gibi, ayrıca bir de o senenin çıkan pul kataloğunu verdi bize hediye. Eve gittim bir karıştırdım, aklım çıkacak nerede ise. Eskilerden 1930 yılı pulu, 1923 yılı İzmir İktisat Kongresi pulu, fiyatını duysanız dudağınız uçuklarda iyileştirmezsiniz bile tedavi ile ilaçla. Otuz bin lira kırk bin lira serisi. Hele hele bir de geri tarihlere git, Osmanlı Dönemi Pullarına, yüz bin, iki yüz elli bin Türk Lirası fiyatları var pulların Filateli Kitapçığında. Aklım çıkacak da tavana vuracak bir daha geri gelmeyecek diye korkuyorum... Pulculuğu yavaş yavaş ilerletiyoruz. O zaman e-mail ve İnternet denen aletler daha piyasada yok. Herkes birbirine, köye şehre mektup yazıyor en kallavisinden. Akrabalara eşe dosta haber veriyoruz, mektupların zarflarını sakın atmayın, bize getirin. Sağ olsun birçoğu da getiriyordu. Kesiyoruz pul olan yeri, su ile dolu tasa atıyoruz, pul az sonra kağıttan ayrılıyor, alıp kurutup doğru pul defterine... Pul koleksiyonu yapan üç beş arkadaş daha var, onlarla fikir alışverişinde bulunuyoruz. Arada kızlara şaka yollu takılıyoruz ,''Gelin kızlar evde size pul koleksiyonumuzu gösterelim' diye, kikir kikir gülüyorlar, yapmadığımız şaklabanlık kalmıyor... Bizim pul sevdası böyle böyle bir iki sene sürdü. İki sene sonunda, bir bakayım maddi olarak, ne kadar olmuş dedim bu pullar. Kalemi kağıdı aldım elime, benim hesaplarıma göre, dört beş bin lira eder bu pullar. Gidelim bakalım Kızılay'a doğru, orada bu işin ticaretini yapan amcalar var. Paramızı alalım çatır çatır yiyelim, babamıza arkadaşlarımıza yardım da yaparız az buçuk... Her neyse bir cumartesi günü, Kızılay Menekşe Sokak'da ki bir pasajda, iki tane yaşlı pulcu amca bulduk, girdik birine, selam aleykümselâm, verdik defteri. Amca eline büyüteçi aldı, bakıyor da bakıyor. İçimden dedim ki beş bini de geçer herhalde bizim pullar, babama bir Anadol marka araba mı alsam. Anadol deyip de geçmeyin, o zamanın en lüks arabası, şimdilerde piyasada tek tük kaldıysa da. Öyle düşünürken, amca başını kaldırdı, gözlüklerini indirdi ,''Şu arka sayfadakiler beş para etmez, ön sayfadaki yüz yüz elli tanesine de temizinden bir beş yüz toka ederim size'' dedi. Arkadaş ile şoke olduk şoke, başımızdan kaynar sular döküldü adeta ''Ne beş yüzü amca, ne diyorsun sen ya, bizim ile dalga mı geçiyorsun, Behiç Fahir amca çok para eder dediydi bize',' amca tekrar ''Eeee oğlum ben otuz yıldır bu işi yapıyorum, anlarım biraz, işinize gelirse, yanda bir pulcu daha var bir de ona gidin siz bilirsiniz.'' Dur dedim bir de yandakine gidelim. Oradan çıktık yandaki pulcuya girdik. O amcada uzun uzun inceledi, elinde ki büyüteç ile, sanırsın Emniyet'in Kriminal Laboratuvarı. Şimdi anlayacak bu amca gerçek değerini galiba dedim içimden. Ne dese beğenirsin, ''Bunlar ancak dört yüz dört yüz elli eder küçük arkadaşlar'' demez mi. Bir bozulduk, bu sefer başımızdan kaynamayan sularda döküldü, yine ilk girdiğimiz dükkâna girdik. Amca hiç olmazsa bir elli yüz lira arttır dediysek de, adam la dedi illa demedi... ''Ver elini amca, hayırlı olsun o zaman, hayrını gör ver paramızı'' dedim. Aldık parayı doğru yan pasajdaki kotçuya, alırsın en güzelinden bir lewis marka Amerikan kotu, yallah sokaklarda top tepmeye, akranlarımıza hava atmaya. İşte böyle bizim geçmişteki pulculuk hikâyemiz. Şimdiki bazı bebeler bilmez bile belki filatelistin ne olduğunu, uzman doktor cinsi filan zannederler. Bir kot pantolona gitti o pullar, bir kot pantolona. Üç beş sene daha saklasak zengin olur muyduk ki acaba?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |