Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
İşte böyle çıktık kızımla bir bahar günü. Hava kapalı mı kapalı. Olsun, yağmurda başlarsa hemen kaçarız yakınlarda ki bir yere, diye kafamızdan geçiriyoruz... Olmadı cadde de seyyar satıcılar beş liraya şemsiye satıyorlar... Alırım iki tane bir kızıma, bir de bana, devam eder gideriz yolumuza... Muhtemelen o ucuz şemsiyeler Çin Malı, ama ne yapacaksınız, ıslanmaktansa Çin Ekonomisine biraz katkımız olsun, yazık adamlara bir milyar beş yüz milyona yakın insanları var, birilerine şemsiye satacaklar, başka birilerine oyuncak, yoksa nasıl geçinecekler bu adamlar... Bakarsın ileri de Avrupa Birliği adaylığından çekilir, Şanghay Beşlisine girmek için başvuru maşvuru yaparız. O zaman da karşılarına çıkıp ''Biz sizin şemsiyelerinizi bile kullandık, bu Avrupa Birliğine de çok kıllandık. Hadi açın kapıları kanka olalım.'' deriz. Açarlar mı açmazlar mı, orası kendi bilecekleri iş. Ha başladı, ha başlayacak derken sürahiden boşanırcasına bir yağmur Ankara'da... İşte orada şemsiyeci, koş kızım koş, hemen alalım bir şemsiye... Yanaşırız hemen delikanlıya ''Kaç para şemsiyeler evladım?'' Yağmur da şakır şakır adeta ''Beş lira ağabey senin güzel hatırın için.'' Elimi cebime atarım. ''Ver bakalım oradan değişik iki şemsiye.'' Elimi cebimde de para namına elime bir şey gelmiyor ki para yok, aman Allah'ım. Öbür cebime sokarım onda da kuruş yok. Kıza dönerim ''Kızım sen de para var mı?'' şaşırır o da ''Yok baba ben de ne arasın para.'' Hay Allah herhalde el çantamı arabada unuttum, arabada iş merkezinin garajında... Tam o sırada yağmurda şiddetini arttırmaktadır... Ne yapsak ki şemsiye satan mağaza olsa yakında, kredi kartı ile alsak, ama kredi kartı da yok, sap gibi kaldık ortada. Delikanlıya desem ''Ver iki tane şemsiye birazdan arabayı koyduğumuz garaja gidip de cüzdanı mı alıp paranı veririm.'' kabul eder mi ki? Sonra şemsiye ile beni kovalamasın. Zaten gariban fakir çocuklar bunlar... Yok, yok tuttum kızın elinden hızlıca, bir apartmanın girişine sokulduk. Baktık orada bizim gibi şemsiyesi olmayan üç beş tane vatandaş. Kimi sakin, kimi kızıyor, bir yerlere geç kaldım diye... Biraz felsefesini yapsam şunlara yağmurun. Nuh Tufanından girip ta günümüz yağmurlarına kadar gelsem. Ya da dur dur, Nurullah Genç'in Yağmur Şiirini okusam ben bunlara, hazır burada yağmurun dinmesini beklerken. Yok aslanım, yok, şiiri seviyorlar mı ki bir kere, nereden bileyim, hangi birisini tanıyorum ki? Ukalalık yapma da kes sesini birader de derler, sonra şapa otururum... Kıza dönerim ''Bir daha hava kapalı olduğu zaman yanımıza şemsiye almayı unutmayalım hemi kızım.'' O da başı ile tasdik eder beni... O yağmurdan sonra ki toprak kokusu yok mu, ona bayılıyorum işte...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zeytinci, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |