Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Kendini dahi degistiremiyorken nasil dunyayi degistirebilirdi? Aylardir ne uyku uyuyabiliyor, ne yemek yiyebiliyor ne de yasayabiliyordu aslinda, nefes alip veriyordu eger bir bitkiden farksizca nefes alip vermeye yasamak diyebilirsek, yasiyordu o da. Kocaman bir dunyasi vardi; tek kisilik yer yatagi, bir kitaplik ve bezden dolabinda uc bes parca kiyafetinin bulundugu bes adimlik odasinda, icinde kayboldugu devasa bir dunya... O kadar ki aylarca kendini bulamadigi oluyordu, ara ara. Ruhunun bedeninden ayrildigini soylemesi, bir delinin sacmasi gibi gelse de kulaginiza, dogruydu. Ruhunun bedenini bulamamasiydi onun kaybolusu. Bazen duygular diyarinda kaybolurken, bazen gecit vermez dusuncelerle cevrili bir kalede buluyordu kendini, her dusuncenin binlerce kucuk dusunceyle donatilmis bekcileri vardi kapilarda, aşamiyordu dusunce duvarlarini da hapsoluyordu bazen gunlerce bazen aylarca orada. Hele ki en kotusu duygularin dusuncelerin de giremedigi o umutsuzluk labirenti. Her bir umut baska bir umutsuzluga cikiyordu ama gercek cikisi bulamiyordu bir turlu ve iste boylece yokluk oluyordu, bir cesit kaybolus. Telasa dusup aradiginizda bir ses duyuyordunuz, ardisira uzun uzun aramalarinizin sonrasinda, duygudan yoksun, android bir ses duyuyordunuz ahizenin karsisinda, cok derinlerden gelen onun kaybolusunun sesi. Anliyordunuz onun yine uzaklara kendisinin dahi bilemedigi biryerlerde oldugunu, ve biliyordunuz ki onun icin, ruhunun bedenini bulmasini beklemekten baska yapabilecek birseyiniz olmadigini. Kim bilir hangi diyarlardaydi simdi; belki vahsi bir ormanda kaybolmustu, gece gunduz kan ter icinde bir cikis bulmaya calisiyordu, duydugu her ses heran vahsi bir hayvanin saldirisina maruz kalacakmiscasina onda korku uyandiriyordu, birileri onu duyar diye avazi ciktigi kadar bagirip dururken kendi sesinin yankisindan sagir olmustu belki, belki de akintiya kapildigi bir nehirde dalgalarla bogusuyordu, kiyida kosede tutunabilecgi, akintidan onu kurtaracak bir dal ariyordu, bulamiyordu, ya da sadece yatagindaydi; yataginda uyurken bogazi yirtilircasina bagirarak birileri onu duysun istiyordu, ancak hic sesi cikmiyor, kalkmaya zorluyor kendini ama vucuduna soz geciremiyor, tek bir parmagini dahi oynatamiyordu. Cok sacmaydi! Nasil bedenine söz geciremezdi? Beyni komutu veriyordu, bundan emindi, ses telleri nasil olur da beynin komutunu gormezden gelip, titresmezlerdi? Vucudu bagimsizligini mi ilan etmiti ki? Sadece yatagindaydi, bir ruyada da degildi, beynin vucudunun kontrolunu kaybetmesi icin hicbir sebep yoktu. Anlayamiyordu. Belki sesi cikiyordu ama insanlar duymuyorlardi. Hani zaten dunyayi degistirmek istemesinin sebebi de bu degil miydi zaten? Hickimsenin birbirini duymamasi degil miydi sebep? Mesela ne cok hayiflanmisti sozluklerden silinmesine imece' teriminin. Halbuki ilkokulda cumle icinde kullanmayi en sevdigi kelimeydi, tam hayalini kurdugu dunyayi canlandiriyordu kafasinda 'imece'. Simdiyse en cok kullanilan kelimeler 'bireysel kariyer' 'kendi dunyasi' 'ben' degil miydi? Bilmiyordum. Sahiden neredeydi simdi? Neden ruhu bensiz yolculuga cikiyordu. Birlikte kaybolsaydik belki bir parca daha guvende hissedebilirdi kendini. Ahizenin karsisinda duydugum o sese agliyordum. Gun gectikce kotuye gidiyordu. Ruhu bedenini terketmedigi zamanlarda dunyayi degistirme hayallerini konusuyorduk onunla. Yasadiklarinin onu umitsizlige dusurdugu oluyordu ama vazgecmemisti hic bir zaman. Son zamanlardaysa sıklıgı artmisti, ruhunun onu terkedislerinin. Cocuk ruhu dayanamiyordu gorduklerine, yasadiklari boguyordu umutlarini, nereye gidiyordu insanlik? Bunlara dayanamayan ruhu biryerlerde saklaniyordu sanirim. Belki vahsi ormanlarda, sicaktan kavruldugu bir çölde degildi. Kendine guvenli bir yer bulmustu. Belki hayal ettigi dunyayi kuruyordu gittigi yerde, 'ben' yok 'biz' vardi orada ve her koyun kendi bacagindan asilmiyordu, gormezden gelmiyordu orada insanlar haksizliklari, tek bir agiz oluyorlardi ve son raddeye gelmeden degistiriyorlardi birseyleri... Mesela birinin ölmesini beklemiyordu insanlar, meydanlara dökülmek icin.. Kurdugu dunyada da haksizliklar oluyordu elbet, ama hakkini savunan garipsenmiyordu, 'kavgaci' denip, suclu bulunan hakkini arayan degildi artik. Suclu olan, susandi, boyun egendi haksizliklara. Cogunlugu 'biz' di kurdugu dunyanin, farkli olan 'ben'di, 'ben-ci' ler, 'ben-cil'lerdi azinlik. O artik mutluydu ve hayalini kurdugu dunyadaydi belki de, bu yuzdendi son zamanlarda bedenini bu kadar sık terketmeleri. Hayali gercek olmustu, degistirmisti dunyayi ve degistirdigi dunyasinda yasiyordu artik, sadece biz gormuyorduk.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © şirin aydın, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |