Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau |
|
||||||||||
|
daha dün ölmüş gibiydim. Ayaklarım yere değiyor, ve bir duvar beliriyor önümde, yıkıp geçemediğim,tırmanamadığım, ötesine gidemediğim bir duvar . Dışarıdan bakıyorum, evimin içine adımımı atamıyorum, deniyorum ama tüm çabam ve gayretim elimden alınmış gibi sanki, kıpırdayamıyorum bile, olduğum yere öylece saplanıp kalıyorum. Her yer karanlık, evimin silüeti belli belirsiz görünüyor gözüme, bir rengide yok üstelik, her şey olabildiğince mat. Bir canlılık yok, bir geçen ,bir hareket eden kimse'de yok. Kalbim kanıyor o dakikalarda sanki, içimde durmaksızın kanayan bir yara var gibi. Kan kaybediyorum, ikinci kez canım çekiliyor gibi sanki, hiç bir şekilde ses duymuyorum, sağır edilmiş gibiyim, ölmüş olmam ve kısa bir süreliğine evime yollanmam dışında bildiğim hiç birşey yok. Kafamda derin bir boşluk var, nasıl öldüğümü bile hatırlamıyorum, benimle kalan tek şey hüznüm olmuş belliki, çünkü evimin duvarlarına belli belirsiz göz atmak bile beni derin hüzne boğuyor. Bir süre sonra mutfağımızın ışığı yanıyor, bir anda aydınlanıyor,renkleniyor, yanan yer adeta ışık saçıyor, dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi haraket edemiyordum oysaki, ama şimdi evin kenarını dolanıyor, arka tarafa ışığın geldiği, mutfağımızın olduğu yöne doğru ilerliyorum. Nefes nefese kalıyorum o dakikalarda daha bir heyecanlanıyorum, karşımda kimi göreceğimi bilmeden üstelik, yerler çamur, belliki yağmur yağmış, çıplağım, tenime değen herşeyi hissediyorum. Evin dışında eğilerek mutfak penceresinden kafamı belli belirsiz çıkararak bakmaya koyuluyorum, bir gölge beliriyor içerde, o gölge bir süre sonra varlığa dönüşüyor, bu annem, bu kalbimden bıraktığım bir parça, gözlerim doluyor, kalbim kanamaya devam ediyor o dakikalarda. Mutfağın demirlerine tutunarak bağırıyorum ona doğru, bağırıyorum,bağırıyorum ama sesimi duyuramıyorum, o ne görebiliyor nede duyabiliyor beni. Yaşamın dışına itildim çünkü ben, bitirdim o döngüyü, atlattım o kaosu, nefesim kesilmeye başlıyor tekrardan,oysaki bir kez ölmüştüm ben, o tarif edilemez kötü acıyı yaşamıştım. Bir yandan yemek yapıyor, bir yandanda tencereleri yıkıyordu, o kadar odaklanmış ki işine, gözü etrafındaki hiç bir şeyi görmüyor. Beni görmesinin ise mümkün olamayacağını idrak ediyorum o dakikalarda, diz çöküyorum olduğum yere, koparıldım ben bu evrenden, yaşayamadan üstelik, gerçek anlamda nefes alamadan. Kızabileceğim hiç kimse yok, Tanrıyı seviyorum oysaki , ve onu kalbimin en derininde sımsıcak bir şekilde hissediyorum. Bir gayretle tüm gücümü toplamaya çalışarak tekrar yöneliyor tekrar bağırıyorum anneme doğru, dibindeyim oysaki, neden göremiyorsun beni! Tekrar diz çöküyorum olduğum yere, hiç bir şey yapamayacağımı anlıyorum o dakikalarda, ve bir ses duyuyorum yanı başımdan gitme zamanı diyor, gerçeğe yönelme zamanı yeniden. Bırakmak istemiyordum,tüm sevdiklerim burada bulunuyorken üstelik. Renksizde olsa burada yaşayabilirdim, her gün bana sağır olunsada dilsiz olunsada o yüzü görmek, görebilmek için kalmaya razıydım. Ama mümkünatı yoktu bunun, artık gitme zamanıydı, tam anlamıyla dönme zamanı. Yaşadığım gün bir gün gibiydi sanki, öldüğüm zaman ise, yıllar gibiydi. Sadece gözümü açıp yeryüzüne süzüldüğüm anda bunu hissetmiştim. Yavaş yavaş havalanıyordum olduğum yerde, bir anda paniklemiş anneme doğru son bir kez daha bakmıştım, pencere aşağıda kalmaya başlıyordu,bak ,bak, bana bak diye bağırdım son kez, demirlere tutunuyor yükselmek istemiyordum göğe doğru ama bu çabamda nafileydi yavaş yavaş tutunduğum demirlerden kendiliğinden kayıyordu elim. Arkası dönük annem bir anda atakla yönelmişti pencereye, o dakikalarda göz göze gelmiştik onunla. Dehşetle çarpan kalbimi hissedebiliyordum, üstelik açıkta gibiydi gittikçe soğuyor, buz gibi oluyordu. Belliki dışarıya bakıyordu, önündeydim, ama beni göremiyordu, bir kaç santim vardı aramızda,düşünceliydi yine surat ifadesi, kafasını ağrıtan yine birşeyler var gibiydi. Bir anda gölgeye dönüşüverdi önümde, hiç birşey görememeye başladım o dakikalarda . Daha fazla karanlık vardı, daha fazla karanlığa batıyordum sanki, yükselmiştim bir anda, parmaklıkları bırakmıştı ellerim, soğuk olabildiğince soğuğu hissediyordu bedenim. Buz kesmiş gibiydim. Sanki bir kalıp buza dönüşmüştüm. Soğuktu ölüm, çok soğuk... Yazan-Edibe Toğaç -Minimalist Şair- -Sürrealist stil- http://sayfamdakalancumleler.blogspot.com.tr/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Edibe Toğaç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |