Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Gecenin 12'si. Tir tir titriyorum. Hem de ne titreme. Sanki Sibirya soğuklarında kalmışım. Sanki, kar, dizlerime kadar dolmuş ve ben de bu karları küreksiz, ellerimle kürüyorum... Battaniye, yorgan da fayda etmiyor. İkinci battaniye, ikinci yorgan örtülüyor üzerime... Ben, hala Sibirya soğuklarındayım. Adeta bir dağın doruk noktasında tek başıma kalmışım... Ağlamak istiyorum ve bu istek hiç de uzak durmuyor benden. Çocuk gibi ağlamaya başlıyorum. Çaresiz hissediyorum kendimi. Eşim ve çocuklarım etrafımda pervane kesiliyor. Dönüp duruyorlar çevremde "Bir isteğim var mı, bir şey yapabilir miyiz" diye... Ama nafile. Hiç bir şey gidermiyor bu soğukluğu... Eşim, "Senin ateşin var" diyor. Banyoya girmemi istiyor. Her zamanki gibi karşı çıkıp ona takılıyorum. "Sen, 6 ay fazla okuyup da neden doktor olmadın sanki?" diye. O bu espiriyi çok iyi biliyor... Andırın'da anlatılır bu hikaye: "Bir dağ köyüne bir kaymakam gitmiş. Ormanlık bir dağ köyü. Tabii oralarda en kral yetkili, ormancı. Ormancıların bu kesimlerde her dediği adeta ferman hükmündeymiş. Ve kaymakam başlamış anlatmaya... "Vatanımıza, değerlerimize, milli kültürümüze sahip çıkalım... Birbirimize mutlaka yardım edelim. Böylesi yerlerde bu şart. Önce kendinize güvenin, sonra devlete... Birlik ve beraberlik içinde olun..." Konuşma sürdükçe sürmüş. Oradakiler, belki de ilk defa böyle güzel sözcükler, cümleler ve kendilerine hitap eden, kendilerini adam yerine alan biriyle karşılaşmış. Yaşlı bir kadın dayanamamış: "Vah oğlum! Maşallah ne güzel de konuşuyorsun. 6 ay daha fazla okuyup da bir ormancı olsaydın daha iyi değil miydi..." Kadın, ömründe en yetkili kişi ormancıyı bilmiş, tanımış, kaymakam da kim oluyor ona göre... Banyoya zorla sokuyor hanım beni... Ama boş yere... Üşümem geçmiyor... Aksine daha da artıyor. Artık ağlamalarım çığlık derecesine yükseliyor... Hanım, zorluyor ve beni güç de olsa arabaya atıyor. Ver elini Gazimağusa Hastanesi... O yol hiç bitmiyor. Dışarısı soğuktan daha soğuk... Anlatılmıyor... Yaşamak gerek o anı... Ve hastanedeyim. Ben, arabadan hemen aşağıya iniyorum. İki büklüm, ellerim kucaklarımda birbirleriyle kenetlenmiş... Hastanedeki görevliler beni o halde görünce hemen koşuyorlar. Tabii tanıyanlar da var aralarında beni... İlgi oldukça büyük... Tüm kapılar sonuna kadar açılıyor adeta... Hemşireler koşuyor, "Donuyorum, beni ısıtın diyorum..." Fakat, kat kat giyinmişim... Kazak, ceket, palto ve bir battaniye... Bir hemşire "Hocam bu ne hal?" diye soruyor. Geçmişte, hemşirelik okulunda edebiyat hocalığı yapmıştım. Oradan çıkarıyorum bu hemşireyi... İçten ve samimi davranıyor. Ben, onlara hep "Beyaz Melekler" demişimdir. Çünkü sevgileri, şefkatleri hep bir melek derecesinde oluyor hastalara... Ateşim ve tansiyonum ölçülüyor. “Korkulacak büyük bir şey yok” deniyor. Hemşire "Size bir Voltaren diyazem yapacağız" diyor. Aman Allahım! Beni hafakanlar boğuyor bunu duyunca. Bu, benim için en kötü an... Çünkü hayatta en dayanamadığım ve en korktuğum şey iğne yemektir. Ve hemşire hanım iğneyi kalçadan salıyor: "Anaaaaaaaaaa!..." Ortalığı bir kaplama alıyor. "Acıdı, acıdı!" diye bağırıyorum. Hemşire, "Ama hocam, elim çok hafiftir" diyor. Ah O bir bilse benim ne kadar korkak olduğumu... Hafifliğin yanımda bir hiç olduğunu... Ama iğneden sonra yaklaşık 5 dakika sonra rahatlıyorum. Biraz kendimden geçiyorum. Yarım saat kadar orada uyuyup kalıyorum. Terler içinde kalmışım. Doktor Hanımın gelip "Şimdi nasılsınız?" demesiyle kendime geliyorum. "İyiyim, rahatladım" diyorum. "O zaman, sizi bırakayım. Yarın, geçmezse bir polikliniğe gidin" diyor. Herkese teşekkür edip evin yolunu tutuyoruz hanımla. Bu arada, yerinde bir uygulamayla acil tarafına hastadan başka hiç kimseyi almıyorlar. Bu sayede doktorlar çok daha rahat çalışıyorlar... Allah, tüm doktorlarımızı ve hemşirelerimizi başımızdan eksik etmesin... Sağlık her şeyden önemli... Lütfen kendinize dikkat edin. Önce kendi doktorunuz kendiniz olun...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |