Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
Teknoloji çağında yaşıyoruz. Etrafımız tamamen teknolojik aletlerle doldu. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, son model araçlar, ve daha adını sayamadığımız birçok araç ve gereçler… Amaç insan yaşamını daha rahat ve kolay bir hale getirmek. Kolay hale geldiği gibi, güzel bir duruma da geliyor. Bir düğmeye basmak veya bir tuşa tıklamak sizi birçok bilgiye anında ulaştırabiliyor. Veya uzakları anında yakın yapabiliyor. Özellikle günümüzde akıllı telefonların çıkması ve uygulanmaya başlanması zaman ve yer mevhumunu da ortadan kaldırdı. Bu akıllı telefonlarla, her an her yerde internetlere girebiliyor, çeşitli fotoğraflar çekebiliyor ve hatta görüntülü olarak başka kişilerle görüşebiliyoruz. Bakıldığında hoş ve güzel bir durum olarak görünüyor. Peki, bunun hiç mi olumsuz yanı yok? Mutlaka vardır. Bu teknolojik aletler amaçları doğrultusunda, gerektiği gibi kullanılmazsa insana zarar da verebiliyor. Haddinden fazla görüşme, hem maddi hem de manevi zarara yol açabiliyor. Ay sonunda yüklü bir fatura ödemenin dışında, insanlar arasındaki birebir iletişimi de öldürüyor. Misafirliğe dahi gidildiğinde öyle bir an geliyor ki, herkes susuyor ve elindeki cep telefonlarıyla ya facebooka dalıyor, ya da başka bir arkadaşıyla çetleşiyor. Dolayısıyla misafirliğin de bir anlamı kalmıyor bir yerde. Düşününüz, anne ve babaların elinde birer akıllı telefon, sohbeti kesmişler ve internette sörfe dalmışlar, çocukların ellerinde ya birer dizüstü bilgisayar veya aypet türünden bir alet. Onlar da birbirleriyle oynamak yerine, ellerindeki aletlerde bulunan sanal oyunlara dalmışlar… Öyle bir fotoğraf ki herkes susmuş, başları önde, elleri durmadan tuşlara basıyor… Aslında çok komik bir durum ortaya çıkıyor. Oysa önceleri, misafirliğin bir anlamı, başka bir tadı vardı… Geçelim bunu. Günümüzde akıllı telefonlar artık öğrencilere kadar indi. Maddi kaygı olmayan ailelerimiz çocuklarına fahiş derecede pahalı olan bu akıllı telefonları almaktan hiç çekinmiyor. Bırakın çekinmeyi bunu övünme payı bile yapıyor. Sonucunda ise öğrencinin notlarında büyük bir gerileme oluyor. Çünkü öğrenci, bu akıllı oyuncağın tamamen esiri oluyor. Her an, her vakit ve her yerde telefona sarılıyor. Bu konuda geçen haftalarda basında bir haber yer aldı: “Bekirpaşa Lisesi Müdürü Hüseyin Cumaoğlu, okula öğrencilerin telefon getirmesini yasakladı.” Tabii Hüseyin Cumaoğlu, bu yasağı koyarken tek başına almadı. Öğretmenleri ve Okul Aile Birliği üyelerinin de görüşlerini alarak bu kararı aldı. Tabii haberden sonra yeni bir tartışma başlatıldı. Kimileri “Öğrencilerin haberleşme özgürlüğü elinden alınamaz” dedi. Kimileri ise okul müdürünü yerden göğe kadar haklı bularak “Alınan kararın yerinde bir karar olduğunu” belirtti. Hüseyin Hoca’nın yaptığı bu hareket bana göre de doğru bir hareketti. Çünkü öğrencilerin zararlı ve yanlış hareketler yapması böylece önlenmiş oldu. Bu konuda bir gazeteye açıklama yapan Uzman Psikolog ve Kognitif Terapist Deniz Erkal, “Çocukların okula cep telefonu ile gittiklerini ancak cep telefonu kullanan çocukların dikkat sürelerinin kısaldığını, akademik performanslarının düştüğünü, derse odaklanmalarının engellendiğini ve teneffüste arkadaşlık ilişkilerinin zedelendiğini” söyledi. Erkal, “Çocuklar okula kesinlikle cep telefonu ile gönderilmemelidir. Çocuklara sınır koymak ve amacına uygun kullanılması öğretilmelidir. İlk önce aile model olmalıdır” dedi. Biz de Sayın Erkal’ın görüşlerine olduğu gibi katılıyor bu düşünceyi destekliyoruz: “Çocukların gelişimini olumsuz yönde etkilemesinin önüne geçmek için sınır konulması ve amacına uygun kullanılmasını öğretmek gerekir.” Yazımı şu örnekle bitirmek istiyorum: İlk sınavlarda cep telefonu elinden düşmeyen oğlumuz, bize göre derslerde oldukça kötü gitti. Telefona el koyduk. İkinci sınavlar bitene kadar da kesinlikle telefonu kendisine vermedik. Oynayacak başka bir şey bulamayınca kaldığı derslere büyük bir hırsla sarılan oğlumuz tüm derslerden yüksek not almayı başardı. Demek ki telefonlar gerektiğinden fazla değil de, amaçları doğrultusunda ve gerekli hallerde kullanılırsa insan yaşamını da olumsuz yönde etkilemiyor… Oğlumuz bunu öğrendi…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |