Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Mera demişler hayvancılar yakmışlar ormanları. Tarla açacağız demişler yakmışlar o güzelim ormanları. Büyüyen kentlerde, gelişen sahillerde arsa vurguncuları vermiş ateşe ormanları. Oy uğruna ormanları yok edenler için özel aflar çıkarmışlar iktidarlar. Yönetenlerin kulakları sağır olmuş, duymazlar yanan ormanlardan yükselen feryatları. Nice canlar gitmiş cayır cayır yanan ormanların içinde. O feryatlar oy, oy deselerdi, nasıl da duyardı o duymayan kulaklar. Yol boylarında yolcu çeşmeleri, yol uzağında çoban çeşmeleri vardı. Gürül gürül akardı suları. Nice insanlar, nice canlılar susuzluklarını giderirlerdi bu çeşmelerden. Ellerini,yüzlerini, ayaklarını yıkarlardı insanlar serinlemek için. Kuşlar yalaklarında banyo yaparlardı cıvıl cıvıl. Ağaçlar serpilip büyümüşlerdi suyun etkili olduğu yerlerde. Göğe, güneşin yakıcı sıcağına meydan okurcasına dim dikti yaprakları. Yaprakların yeşili ömre bedel güzellikteydiler. Kuraklık çok fena vurdu yol boyu ve çoban çeşmelerini. Hemen hemen tümünün kaynakları kurumuş, bir damla suya hasret kalmışlar. Yalakları çatlamış, kırılmış, adım adım yok olup gitmekteler. Ağaçların boyunları bükük, kimi kurumuş, kimi yaşamak için var güçleriyle direnmekteler. Tüm olumsuzluklara karşın. Benim Türkiye’m büyük bir tarım ülkesiydi eskilerde. Atlarla, öküzlerle, tırnaklarla işlenirdi o bire on, bire yüz veren topraklar. Ormandı Türkiye’min her yanı, yağmursa ormanların anasıydı. Yağar, yağar durmadan yağardı yağmurlar. Toprak ana doyardı doya bildiğince. Bereket fışkırırdı toprak ananın koynundan. Çekirge saldırısından başka felaket tanımazdı üreteciler. Doğaldı yetiştirdikleri tüm ürünleri. Lezzet fışkırırdı yetiştirdiklerinden. Karpuz geçen yıl Kipa’ da kilosu dokuz bin lira, işportada yirmi bin liraydı. Tarlada çürüyenlerse bedava. Karpuz ekicisi perişan mı perişan. Üç yıllık krediyle yakında Amerikan pamuğu girecek piyasaya. Türkiye’min pamuk üreten çiftçileri, hazırlıklı olsunlar perişanlığa ve de açlığa. İran karpuzuyla doymuş insanlar, bıkmışlar karpuz görmeye ve yemeye. Bu bıkkınlığın ve doymuşluğun ardından çıkmış Türkiye’min çiftçilerinin ürettiği karpuzlar. Dar gelirlerin dışında yüzüne bakan yok karpuzun. Domatesçi, üzümcü, pamukçu, tahılcı karpuzcu kavuncu tüm üreticiler perişan. Doğaysa daha da perişan. Ormansız kalan dağlar yağmuru çekemez olmuşlar. Kuraklık felaket olmuş, üstesinden gelmek olası değil. Türkiye’min tarım geliri yüzde on dörde düşmüş ne gam. Çikita muzları, İran fıstıkları, İran karpuzları ithal elmalar, armutlar tezgahlarda yığın, yığın. Kendi kendine yeten ender ülkelerdendi benim Türkiye’m. Dün ürettiklerini,bu gün ithal eder olmuş. İthal edilenleri dar gelirliler yiyemiyorsa da zenginlerimiz yiyorlar ya. Türkiye’m benim, çooook, çoook güzel Türkiye’m benim. Oy uğruna yağmura hasret ettiler seni. Oy uğruna olabildiğince kirli suları doldurdular toprak anamızın bağrına. Hem toprağı zehirlediler, hem de güzel insanlarımızı. Tarım devlet desteğiyle katledildi benim Türkiye’mde. Uzak değil işsizler ordusuna katılmaları çiftçilerimizin. İsrail’de kızıl kumlarda, olabildiğince zor koşullarda sağlanan sularla yapılan tarım para kazanırken, gürül, gürül akan suyun dibinde ola bildiğince verimli topraklarımızda yapılan tarımsa para kazanamıyor, üreticinin yüzünü güldüremiyor. Türkiye’yi ağır sanayi ülkesi yapacağız dediler. Köylüye çiftçiye üvey evlat muamelesi yaptılar. İnsanlar tarımdan kazanamadıkları için akın, akın büyük kentlere göç ettiler. Ne ağır sanayi ülkesi ola bildik, ne de tarım ülkesi. Turizm dediler, onu da ağzımıza, burnumuza bulaştırdık. Turistin aradığı ne temizliği ne de hizmeti veremedik. Uzaklarda yine ormanlar yanıyor. Yanan ormanlarla birlikte benim de yüreğim yanıyor cayır, cayır. Kulaklarımda ormanlarla birlikte yanan canlıların sesli, sessiz çığlıkları uğulduyor. Önümde haber bir resim, resimde bir tilki, sıcak küllerin üzerinde tabanları yana, yana, evini yurdunu arıyor. Ben de arıyorum tilki kardeş, kaybolan insanlığımı arıyorum. O insanlık ki çıkarları uğruna, o güzelim ormanları, kırılasıca elleriyle , ne vicdanları ne de elleri titremeden ateşe vere biliyorlar. Her şeye rağmen sen çok büyüksün Türkiye’m. Tüm olumsuzluklara karşın yine de dimdik ayaktasın .Öyle olmasaydı bunca düşmanına rağmen ayakta kalabilir miydin. Seni her şeyinle delicesine seviyorum. Sen bu sevgiye layıksın be Türkiye’m. Özcan Nevres
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |