"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Bu yurttaşlarımızı… Ayakkabı kutularındaki paralar, sıfırlalanan milyon dolarlar, eurolar, evlerdeki kasalar, sayısız villalar, gemiler, gemicikler, gecebiten(*) gibi vakıflar, şirketler… Doğanın, kentlerin rant uğruna talanı… Konya ovasının buğday üretmez duruma gelmesi… Suların yok pahasına satılması sonucu torunlarının içme suyunu uluslararası tekellerin insafına bırakması… Hayatını, padişahın iki dudağının arasından çıkacak sözlere emanet etmek… Her türlü muhalefetin zorbalıkla, baskıyla bastırılması… Hukukun guguk olması… Haber alma, düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğünün yok edilmesi… İktidar uğruna dinsel, mezhepsel, etnik farkların kaşınmasından, çatışmasından doğacak büyük tehlike… Kelle kesip, kestiklerinin ciğerlerini yiyenlere verilen destek vb… Hiçbiri, hiçbir şey ilgilendirmiyor. Hepsine “Eyvallah” diyen, seçim sistemi sayesinde milli irade sayılan bu fıtratın, her soydan ve boydan ekonomik nemalanma, sosyolojik, psikolojik, arkaik, toplumsal psikiyatri, toplumsal genetik açısından irdelenmesini işin uzmanlarına bırakıp milli iradenin(!) dışında kalanlara bakalım. Onlar, bu seçimde ne demek istedi? %38,5 yani 16 milyona yakın seçmenin muhafazakâr, siyasal İslama yakın bir bölümü (MHP, BBP, SP oyları) İhsanoğlu ile düşünsel bağ kurdukları, kariyerinden, diğeriyle kıyas edilmeyecek, yumuşak, saygılı, nazik kişiliğinden etkilendikleri için tercih etmişlerdir ki bunların oy toplamının fazla olduğunu sanmıyorum. Aldığı oyları da kendi çabasıyla aldığını kabul etmek gerek. Çünkü sürekli bağırıp çağıran, tehdit eden, hırçın, dediğim dedik politikacı tipinin verdiği bıkkınlık ve kurtulma isteği toplumda çok yoğundu. CHP ve MHP’nin pat diye tabanlarına dayattığı adayı, kadroların, tabanın hemen baş tacı edip onun için koşturması beklenemezdi doğal olarak. Çoğunluğu ise içlerine sinmediği halde, çaresizlikten “Tıpış tıpış” gitmek zorunda kalanlar. Bu gerekçe, %9.8 yani 4 milyona yakın oy alan Demirtaş oylarının bir bölümünü de kapsıyor. Politikası inandırıcı gelmese bile Demirtaş’ın sakin, saygılı, düzgün, nazik kişiliğinin bu oy kaymasındaki rolü yadsınamaz. Saygın, özlenen, nesli tükenen bir politikacı kişiliği sundu Demirtaş. %26 yani 14,5 milyonu seçmen sandığa gitmedi. “Bana ne, ben mi kurtaracağım”cılar, “Aaaa seçim mi varmış ayol, diyen lay lay lom”cuları çıkarır ve geçersiz oyları da sayarsak en az 12 milyon (Hadi itirazlara karşın indirelim, 11 milyon seçmen diyelim) ne dedi?... “Aptal yerine koymanızdan, patronlarınızın ve sizin dayatmalarınızdan, korku tacirliğinizden, göstermelik vatan, millet, Sakarya ve her renge saygısızca buladığınız Atatürkçülük edebiyatınızdan, milliyetçiliğinizin her türünden, tavşana kaç, tazıya tut politikalarınızdan bıkıp usandım. Politik entrikalarınızı, kirli pazarlıklarınızı yutmuyorum, hepinize lanet olsun, demokrasicilik oyununuzu oynamıyorum, artık bensiz politika yapamazsınız!” dedi. İhsanoğlu seçmeni içinde, muhafazakâr olmakla birlikle herkesin inancına saygılı, demokratik, daha adil bir düzeni özleyen, diktatörlük, vurgun talan karşıtı seçmenleri gözardı edemeyiz. Bu durumda, dinsel, etnik, mezhepsel, cinsiyetçi ayrımcılığa, talana vurguna karşı olma temelinde, en kötümser tahminle 21 milyona karşı 27 milyon seçmen birleşiyor, değil mi?... Peki, hani milli irade nerede?... Bu durumda, cumhurbaşkanlığı seçiminin, asgari burjuva demokratik normlarına göre ve etik olarak meşruluğu sorgulanmayacak mı?... Muhalif güçler, birbirini suçlamak, birbiriyle didişmek yerine enerjilerini bu yöne kaydırırsa bu seçimin gayrımeşruluğu saptanmaz mı?... Bu gemi bu yükü kaldırmaz hanımlar, beyler!... Afrika’dan değerli maden ve maddeler(?) taşıyan gemilere, gemiciklere benzemez toplumsal gemiler. Ya dümeni tutacak namuslu, kaptanlar ve mürettebat bulur, rotayı çizer yüzer gider, limana varır ya da batar bu gemi hanımlar, beyler!… Batar!... Elbette fırtına, bora olacak… Hava patlayacak… Gemi şiddetle sallanacak. Göze almak gerek. Göze almak zorundayız, başka gemimiz yok ki?... İşte “Bu ahval ve şerait içinde” iyi kaptanları, iyi mürettebatı nasıl bulacağız?... Hep birlikte kafa yoralım, yorumlarla düşüncelerimizi aktaralım. Bundan sonraki yazıyı birlikte yazalım. Bizde umut ve çare tükenmez. Yeter ki üretelim. (*) Gecebiten: Çimler içinde birdenbire çıkıp büyüyen, çime benziyen, saçaklı kökler salarak çimleri öldüren bir ot çeşidi.) 11.08.2014 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |