Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Kozmopolitanizm, bireyin insanlık adı verilen büyük kom üniteye aitliği savunan, yerel nitelikteki bağlılığın yerini evrensel bağlılığın aldığı, evrensel düşüncelerin benimsendiği, tüm dünyanın ülke ya da vatan olarak görüldüğü; genellikle bu görüşlerle ilgili etiksel, sosyolojik ve siyasi felsefelerin tanımlanmasında kullanılan bir kavramdır. Bu fikirleri benimseyen kişi kozmopolit veya kozmopolitan diye adlandırılır. Kozmopolitanizm birliği ve çeşitliliği içerir. Etik ve kültürel bir tutum olarak kozmopolitanizm insanlığın birliğini, farklılıkların hoş görülmesini, tüm insanların aynı ahlak topluluğunun parçası olduğunu, bireysel kimliğin oluşumuna farklı kültürlerin kaynaklık etmesini ve insanların birlikte yaşama eğilimini kapsar. Ayrıca kozmopolitanizm dünya toplumunu hedefler; dünya toplumu riskler, yaşama imkânları ve toplumsal ilişkiler ağı sayesinde bütünleşmiş, ortaklaşmış insanlığı ifade etmektedir. “Dünya toplumu” ve “kozmopolitanizm” kavramları günümüzde kadar ki süreçte yeni anlamlar kazanarak, dünya ölçeğinde tek bir siyasal yönetimin varlığının dışında; kamusal alanın, toplumsal ilişkilerin dünya ölçeğinde genişlemesini ve farklı yaşam biçimlerinin, farklı düzeylerdeki kimliklerin iç içe geçişini gösterir olmuştur. Kozmopolit günümüzde asıl anlamının dışanda kullanılmış bir kelimedir. Şöyleki : Özellikle büyük şehirlerde köyden ,kırsaldan göçler sonucunda gelişen şehirler için olumsuz manada bir kullanım söz konusu” istanbul kozmopolit bir şehir oldu “diyorlar , Bursa için, İzmir içinde öyle .Oysaki kozmopolitizm yukarıda anlatıldığı gibi olumlu bir şey bir dünya vatandaşlığını amaçlayan insanları göç ettikleri şehre kendi bölgelerinden getirdiği kültürel varlıklarını katmaları ve güzelliklerin bir aranjman gibi çeşitli çiçeklerin bir vazoda toplanması gibi bir şey keşke kozmopolit olsak olabilsek , GECEKONDULAŞMA: Köyden kente göçler ,özellikle altmışlı yıllarda sanayinin gelişmesi ve fabrikaların çoğalması üzerine bu alanda büyük bir iş gücü açığı oluşturdu . Anadolu'mun kanaatkar insanları, asgari ücret denilen bir ucube ücret le sendikal hakları olmadan karın tokluğuna çalıştırılan insanlar, bu ancak Anadolu'dan gelen ağalık beylik sistemi içerisinde yetişen insanların kanaatkarlık denilen bu tür sözcüklerde desteklediği yazılı olan veya olmayan kuralların etkisiyle çalıştırılıyorlardı . Apartman kültürü oluşmamıştı. Çünkü Anadolu'da derme çatmada olsa kendi evlerinde oturan insanlar 30-40 daireleri apartmanlarda su parası, kapıcı parası vererek oturamazlardı. Bunun içinde başını sokacağı bir (dam) bir ev gerekliydi konforu önemli değildi banyosunun tuvaletinin olması önemli değildi yeter ki akşam olunca başını sokabileceği bir yer olsun kendi evi olsun köyündeki gibi , evinin önünde bir kuyu olsun , küçük bir bahçesi olsun, bir iki dikilmiş ve yetişmiş ağaçta oldu muydu değmeyin keyfine . Bu da İstanbullun yerleşik halkının oturduğu semtlerde olmazdı, yeni yeni semtler iş yerlerine yakın fazla bir mesafesi olmayan mahalleler semtler, gül tepe, fikir tepe ,şişliye taksime yakın, karşı tarafta Üsküdar'a yakın Kadıköy'e yakın semteler , Ümraniye , iki telli vs. bu semtlerde yeni yeni düzenler ne şehirli olabilmiş , ne köylü kalabilmiş insan toplulukları yeni bir edebiyat, yeni bir yaşam şekli , çatışmalar kendini kabul ettirme çabaları , bunun sonucunda yetersizlik hissi sonucunda oluşan suçlar , ve suçlular , YÜKSELEN SUÇ ORANLARI VE TUTUKLAMALARIN ARTMASI BİR TEDBİR OLMAKTAN ÇIKMASI SONUCUNDA CEZAEVİ BİNALARINA DUYULAN İHTİYAÇ: Bayrampaşa Ceza evi ya da eski adıyla Sağmalcılar Ceza evi, 1968 ve 2008 yılları arası İstanbul'un Bayrampaşa ilçesinde hizmet veren bir cezaevidir. Türkiye'nin en büyük ceza evlerinden biri olan Bayrampaşa Cezaevi'nin temeli 1956 yılında atıldı ve 1968 yılında hizmete girdi. 120.000 metre karelik alana kurulan Cezaevi, 2000 yılındaki Hayata Dönüş Operasyonu'nda 12 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybetmesiyle anıldı.T.C. Adalet Bakanlığı'nın, "çağdaş standartlara uymayan kötü bir imaja sahip olan eski ceza evlerini kapatarak, tutuklu ve hükümlülerin yeni inşa edilen modern ceza evlerine taşınmasını" amaçlayan çalışmaları kapsamında kapatılması kararlaştırıldı. Karar doğrultusunda, ceza evindeki 5.500 tutuklu ve hükümlü başka ceza evlerine nakledildi. İstanbul'un Avrupa yakasında kurulu olan bu ceza evi devasa bir yapıydı. Kapatıldığı anda 5500 mahkumun bulunduğu bu ceza evinin kapasite sorunları vardı İstanbul'da yaşayan her yüz kişinin en az birinin yolu bu ceza evine düşüyordu . Ceza evinde yeteri kadar görevli yoktu burada tabiri caizse mahkumlar kendi kaderleriyle baş başa kalmışlardı koğuş sistemi vardı koğuşlar çok kalabalıktı . Mahkumlar koğuşlara suç ayrımı yapılarak tasnif ediliyordu ama: koğuş ağalığı vardı , bazı mafya mensuplarının tetikçi tabir edilen adamları bu ceza evine sık sık giriş çıkış yapıyorlardı. Genelde koğuş ağları bu kişilerdi , bunlara çuvallarla para geliyordu , emanet para sistemi daha uygulamaya girmemişti .paralarını korumaya almak isteyen bazı mafya mensupları içeriye kasa dahi sokmuşlardı . İnfazlar yapılıyordu , bazı örgüt mensupları burada öldürüldü DHKPC mensupları da bu ceza evindeydi 1991 yılında bu örgüt mensuplarından H. Eliuygun burada arkadaşları tarafından döneklikle suçlanıp öldürüldü. Eski yıllarda mahkumların emanet tabir ettiği kendi yapımı silahları vardı , güçlü kişiler bu emaneti kullanırlardı. Öldürülmesi istenen mahkumun ismi bir şekilde içeriye ulaştırılır , koğuş ağası burada hazırlığını yapar ve emanet tabir edilen şiş Ya da bıçakla , infaz gerçekleştirilirdi .Darbe çok vurulurdu ya ölmezse kurtulursa diye en az 30-40 darbe vurulurdu . Adeta delik deşik edilirdi ceset ya tuvalette bulunurdu , Ya da banyoda ...! Öylesine bir soruşturma yapılırdı genellikle bir tetikçi suçu üslenir çıkardı ortaya ben yaptım derdi bir kişi ölmüş, bir kişi ben vurdum diyor daha fazlasını araştırmaya ne gerek var; ağız birliği etmiş mahkumlarda doğru bir ifade almak çok zor hatta imkansız idi . Mahkumlar bir gün sıra bana mı gelecek diye korkarlardı tüm ekonomik güçlerini harcarlardı sağ kalabilmek için BAYRAMPAŞA CEZAEVİNDE SİLAHLI ÇATIŞMA:90' lı yıllarda Emanet, şiş ve silahın devri geçmişti artık Mahkumların artık otomatik silahları var. 1999 yılında Bayrampaşa ceza evinde büyük bir silahlı çatışma yaşandı . Mahkumlar guruplara bölünmüşlerdi bir tarafta ünlü kabadayı Tevfik ağan soyun öldürülmesi olayından tutuklu olarak Alaattin çakıcının yeğeni kenan ali gürsel bulunuyordu, diğer tarafta ise Hakan Çiloğlu, Aynı bölgenin çocukları bir taraf rizeli diğer taraf trabzonlu aralarında sadece metreler olan iki komşu vilayetin çocukları ne olmuştu birbirine girmişlerdi sebeb açıktı:ağalık savaşı Evet bu Bayrampaşa'nın gördüğü en büyük çatışmaydı , tarafların elinde tam otomatik tabancalar , deniz telsizleri vardı . Kurumun müdürleri bölünmüştü ,bir taraf birini diğer taraf diğerini destekliyordu , öyle ki ceza evinin içindeki mahkumlar ceza evi müdürünü cep telefonu ile tehdit ediyor ama ne var ki sayın müdürler ceza evinin içinde kullanılan yasak olan kendileri tehdit edildiği telefonu mahkumdan alamıyorlardı . Tarih 20eylül 1999 du ve o gün ceza evinde çıkan çatışmada tam 7 kişi öldü , Çatışma idare tabir edilen yönetim binasında olmuştu ve saatlerce sürmüştü. Memurlardan yaralananlar olmuştu. Köyden kente göç sonucunda bozulan şehir düzeninin yansımalarının en iyi görüldüğü yerdi bayram paşa hal böyle olunca ister istemez bir şey atla geliyor, devlet dışarıda suçla mücadele edemiyor Ya da etmiyor , kriminoloji çalışmalar yapılmayan Ya da eksik yapılan toplumlarda ister istemez Bayrampaşalar doğacaktır , adı Bayrampaşa olur Silivri olur değişebilir kartal olur Maltepe olur eğer bu düzen böyle devam ederse ki öyle görünüyor suçlu insin sayısı o kadar artmaktadır ki 2020 yılında Türkiye topraklarının büyük bir kısmı ceza evi olacaktır. Bu arada ünlü Fransız düşünür , Victor Hugonun bir Sözünü hatırladım “Bir okul bir açan bir ceza evi kapatır” diyordu ünlü düşünür, Kapatırır mı kapattırmaz mı bu her zaman tartışılabilir ama gerçek olan şu eğitimli insanların suç oranı düşük ülkemiz ceza evlerinde bu gerçek , tek bir şeye ihtiyacımız var eğer insanlar ceza evine girmesin istiyorsak onları eğitelim Konfüçyus'un dediği gibi “ Br yılı düşünüyorsanız buğday, 10 yılı düşünüyorsanız pirinç, 100 yılı düşünüyorsanız insanları eğitin” NE DERSİNİZ DENEMEKTE FAYDA OLABİLİRMİ? BİR ŞEY KAZANNAMAYABİLİRİZ AMA NE KAYBEDERİZKİ...!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © suat engin yılmz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |