..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > Bayram Kaya




5 Kasım 2013
Atatürk Olmasaydı Atatürk'ler Olur Muydu? 1  
Bayram Kaya
Atatürk gibi olmak istemek duygu oluşla değil de kibir olarak kendi bile olamamakla eş değerdir. Atatürk zamanın ve tarihin insanlığa armağan ettiği ender isimlerden biridir. Öncülün işlerini tersine çevirerek büyük adam olunamadığı gibi yeni bir şey söyleyememekle de hiç bir tarihi kişilik olunamaz. Şartların vukuunda Atatürk olunsaydı, başta Vahdettin Atatürk olurdu!


:AAIC:
Ben hep Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bunca gezme, tozma içinde; günden üç dört kez ve saatler kez konuşma periyotları içinde bulunmasının yanı sıra; hangi ara düşünüp, hangi ara kendisini yenileyip; hangi ara ülkeyi yönetip; hangi ara ülkenin işleri ile haşir neşir olup; yönetsel sorumluluğa denk düşen hangi aksamalardan uykularının kaçıp ta; “Fırat'ta kayıp olan kuzunun vebalini duyuşçu” nedenle hangi ara manen çöktüğünü ve bu nedenle dinlenmeyi kendisine haram kıldığını merak etmişimdir.

Partiler, sistemin çarpıklığını ve sistemin delaletsizliğini (bir şeyin bilinmesiyle diğer şeyin bilinmesini) birbiri ile yarışırcasına Kerbela olaylarıyla ya da Hz Ömer, adaleti ile dile getiriyorlar. Bu ne dejenerasyondur. İyi de Dünya'da Japonya, Çin, Kore, Rusya, Brezilya, Kanada vs. gibi onlarca Kerbela'sı, Hz Ömer'i olmayan ülkeler adaleti düzeni nasıl sağlıyorlardı? Bu soruları sormayan halk, bu kabil izansızlığı duymaya müstahaktır.

Atatürk olmasa başka kurtarıcılar olamaz mıydı? Buna cevap vermek olmuş bitmişlik bağlamında olanaksızdır. Tarihi bilinç bağlamında bir cevap ve anlayışı, oluşturmaksa; pek ala olasıdır. Bu cevap ilerisi içinde bir seçme ayıklama kuralı oluşla çalışır. Bu cevap doğanın kullandığı mekanizmalarından sadece birisidir.

Şu iki bağıntı hiç unutulmamalıdır. Koşullar olgunlaşmadan, koşulun gereği olan sonuç ortaya çıkamaz. Koşulun gereği olanın ortaya çıkabilmesi için de, koşulun gereği olacak tepkinin çevre içinde sesiz sedasız ya da işe yaramaz tuhaf mutantik sunum oluşla çevre verileri içinde, çevre şartlarını okuyabilen bir denk düşme oluşla bulunması gerekir.

Mozart bir Viyana koşulları ürünüdür. Mozart, Viyana koşulları belirdiğinde Viyana koşulları ortamı içinde bir etkilenme bir girişici ve okuyucu oluşla şartlara uygun veri, dönüt olarak var bulunmaktadır.

Viyana koşulları Mozart'lık için çevresel bir etkilenme ve seçme yapan dayatma ise Viyana ortamı belirinceye kadar Mozart gibi var olan enstrümanlar bir hilkat garibesi olarak, ne işe yaradığı bile bilinmeyen tuhaflık olarak ve ender olarak var bulunacaktırlar. Yani suyu görene dek yüzemeyecektir.

Viyana şartlarının belirmesiyle Mozart gibi ender tuhaflıklar bir değer, bir üstünlük, bir aktiflik ve bir seçilim şansı elde edecektirler. Es kaza Mozart gibi hilkat garibeleri Viyana şartlarında değil de Bambu şartlarında doğsa idiler yine Mozart olurlar mıydı? Eş deyişle Mozartlar, Mozart'lık çevre seçilisine tabii olabilirler miydi?

Şunu da unutmayalım. Her Viyana ortamı içinde doğan kişi, Viyana şartları ortada var diye Mozart olamamaktadırlar. Demek ki iç ve dış koşulların varlığı bir seçilim dayatması oluşla ortaya çıkmaktadırlar. Atatürk, Osmanlı'nın dağılış döneminde; Osmanlı'nın kendi iç şartlarıyla doğan ve konjonktür sel gelişen bir diyalektiktir.

Yurdun paylaşımı ortaya çıkmadan Atatürk'ün bir önder bir kurtarıcı bir sistem kurucu ve bir önder olarak ortaya çıkması olanaksızdı. İşgal şartları ortaya çıkana kadar Atatürk iyi mücadele veren ama verdiği mücadelelerle bu dağılmayı önleyemeyen diğer her hangi bir sıradan çok değerli komutanlar gibiydi.

Osmanlı’nın imparatorlukî yapısından ötürü, uluslaşma sürecini başlatabilecek her unsurlara Osmanlı’nın sentezci var bulunuşu tıpkı Mozart’ı yetiştiren Viyana şartları gibi verimli ve olumlu bir dış şarttır.

Osmanlı imparatorluğu uluslaşma süreçleri için dış şart oluşla, bir Sırp, bir Makedon, bir Rum, bir Arap vs. için ulusal kültürlere her zaman basınç olan bir dayatmaydı. Bütün imparatorluktu yapıların kaderi budur. Sırp gibi Rum gibi Arap gibi iç şartlara karşı direnç oluşla var olan bir çevresel etkiydiler.

Batıdaki imparatorluklar içinde görece iç ve dış şartlar en az 16. yüz yıldan beri oluşmuştu. Ama Osmanlı 600 yıl boyunca bu birçok milleti olan unsurlar içinde Atatürk (Mozart) gibi kurtarıcı az bulunurluk olanlar, ne çıkmıştır, ne çıkabilmiştiler. İvmenin gücü ile ve öznel yapının bu öznel bilince uygunluğua dek dile getirişlerle an kütlede kopmuşun düzen seyri içine girip oluşan iç özgüçle yapılaşmışlardı.

Osmanlıda akışın seyrine olan aşırı ve egemeni tutucu ikinci bir süreç nedeniyle, Atatürk gibi bir diyalektik biçimleniş zorunlu olmuştu.. Bu uğurda yüzlerce heves gedeler, bir macera; bir serüven olmaktan öte gidemezdiler ve gidememiştiler de. Demek ki Atatürk gibi yapının iç çevresel olgunlukları bulunuyorlarsa da; sözüm ona bu kabil garip tuhaflıkları; her zaman, her yerde, her çevresel faktör içinde bulunmaya biliyorlardı.

Şunu da belirtelim çevresel seçilimin sadece tek bir öngörüsü yoktur. Bu nedenle çevrenin seçilimi içinde Atatürk gibi olmayan ama Atatürk te onlar gibi seçilim olmayan, yüzlerce farklı zenginlik sunumlu seçilimler vardır. Her bir seçilim öznel nedenlerle diğerinin yerine rol oynasa bile, rol alsa bile; diğerinin yerini tutmazlar.

Çevrenin sahip olduğu her hangi bir matematik sel ortamı da kuşkusuz ki Atatürk'ü seçmeyecekti. Atatürk ne kadar matematik bilirse bilsindi, bir Gauss, Bir Öklid, bir Labaçevski, bir Kartezyen uzmanı gibi asla olamayacaktı.

Osmanlı içindeki alt bileşenli milleti unsurlar, Osmanlı dağılıyor olduğu halde bile hala kolaylıkla bir kurtarıcılarını ortaya koyamamıştırlar. Adeta Osmanlı, dış sosyal konjonktürün egemen devletler etkisiyle bu ulusçu yapıları doğum yapmış olan bir ölüydü. Bir Yunan ulusu, bir Bulgar Ulusu, böylesi bir ölünün dönüştürüldüğü ama önder yokluğundan cılız kalan, atıl kalan dirençleri; Osmanlı gibi konjonktüre imani kaygılarıyla direnç göstermeyip konjonktür etkisiyle uluslaşmalarını başlatabilmişlerdi.

Osmanlı bakiyesi olan sözüm ona o günlerin hem moda, hem kukla ulusları olan, ama yüzeysel olmayan diyalektiki bilinçe liderleri olmayışla yönetilen; dayatma olan ve sorunsal olan yapılar ortaya çıktılar. Bunların içinde tek bir yapı bu mücadeleci oluşuma; tek bir lider öncülüğünde alt bileşenlileriyle direnç verip ulus bilinçli bir ulus yapı kurmanın kader birliğini ettiler.

Eğer şartlar olgunlaştı mı Atatürk'ler oluşsaydı; bu şartı okuyan padişahın sağduyusuyla başta Osmanlı imparatorluğu dağılmazdı. Ve Atatürk'ü, Atatürk eden işgal süreci; en başta ve en kolaylıkla padişah Vahdettin'i Atatürk ederdi!

Padişah Atatürk olamazdı, çünkü imparatorluğun sürmesinden yana bir reel konjonktürel olmaktan çok imani bir istemci nedenlerle davranış oluşturuyordu.. İkinci olacakla da işgale karşı ne bir etkin direnci vardı, ne de işgale karşı alternatif bir yol üretmişti.

Atatürk şartları içinde, aynı koşulların etkisinde olanlar da Atatürk olamazdılar. Çünkü onların da istemleri (iradeleri) padişahtan yana, ya da mandadan yana oluşla; konjonktür zamanın tükenen unsuru olan imparatorluğun, her durumda sürmesinden yanaydılar.

En büyük handikapları da (açmazları da) Dünya konjonktürünün 200 yıllık uluslaşma sürecini görememiş olmalarıydı. Sanayi toplumunu ne anlayıp, ne de etüt etmişlerdi. Ulus sürecini başlatacak köleci sistemi demokratike eden adımları dahi emperyal baskılarla yapıyorlardı. Hala millet, ümmet mantığı içinde gelgit yapıyorlardı.

Bu ulusçu kader birliği bilincini, Atatürk eline alarak, sevk ve idaresini ortaya koydu. Oysa bu yapı kendisine, bu ulusu kuran kültürler bileşeni oluşla, "Türk Ulusu" adını koydular. Türk ulusu artık etnik ve dini kimlikli tanım olan millet değildi. Git gide emeği eksene doğru çeken aidiyetin inşası olacaktı. Millet toplumsal vurgusu az, özde imani kişilerdi grupsal, öznel cemaati sosyal bir dinsel anlayıştı.

Milletin devinme esası, inanç anlayışlı yaşantılımalar eksenine göredir. Millet insanı emeğine, insanlığına, yabancılaştırılmanın kul yapıldığı bir anlayış olaraktan; sorgulamayan itaati yapılardı. Topluma ve sosyal yapıya geleneği teşmil kılmıştı. Ulusların en temel ve en belirgin özelliği sanayi toplumları olmalarıdırlar. Yani sanayi toplumu oluşla üreten ilişkilerin bağ ve düzenlenişi içindedirler.

Yani, uluslar; demokratik kültürlü, bilim ve teknoloji ikame esası üzerine, emek eksenli laik bir devinmenin öne çıktığı değerlerin oluşuydu. Oysa millet ve milleti oluş, laikliği, emeği, demokrasiyi bir referans olarak almaz. Millet, esasen kendi milletinden olmayanı mevali görüşün anlayışlarıyla dışlar. Milleti özellik genelde oluşturulan insani özelliğin, yansıyıp; aşılmış, geride kalan bir yanıdır.

Uluslar insanlarda ortak olan, zorunlu oaln emek, bilim ve yaşama sevinci üzerine inşadırlar. Toplumlar ulus ekseninde üreten kültür ve uygarlıkla insanlığını inşaya devam eder. İnsanlığı oluşturmanın en dinamik yanı burasıdır. Ama ulusun emekçisi kendi özel ya da sosyal hayatında bir millet aiti oluşla yaşar. Ancak milleti özellikleri toplumun ve ulusun öne çıkan özelliği değildirler.

Yani emek, demokrasi, laiklik, bilim ve teknoloji herkesle paylaşılan ve kullanılan bir bağ ve bağlaç iken milleti olan İslam, Hristiyanlık, Yahudilik vs. tercihler ve kullanımlar; herkesçe aynı paylaşılıp kullanılmazlar. Uluslar milleti olmanın ümmeti bağlacı ile ortaya çıkıp, ulus kültürünü oluşturamazlar.

Ulus bilinci, özel de de Fransız Ulusu gibi Türk ulusu bilinci de, apayrı bir öznel totem kültürüdür. Geçmişteki adı esasen Türkmen olan öznel totemdi milleti bağ ile hiç bir alakası yoktur. Ne den mi?

Devamı Var



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın felsefe kümesinde bulunan diğer yazıları...
El Bel Baal 2
Tarihsel 2
İrade 1
Tarihsel 1
Anlamak Gerek 71
Sosyal İlişki Toplumu Hedeflemez 2
Kurtuluşun Felsefesi (Açkı 2)
Anlamak Gerek 43
Anlamak Gerek 70
Anlamak Gerek 55

Yazarın bilimsel ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Müruru Zaman 14
Sahiplik İmanı 1
Hatırlama 1
Mal mı, İnsan mı?
Mamon'du Belirme 1
Anlamak Gerek 26
Denge ve Dengesizlik Süreçleri 24
Bağ Enerjisi 1
Sistem 15
Anlamak Gerek 38

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Vah ki Vah [Şiir]
İsis Dersem Çık Ereşkigal Dersem... [Şiir]
Görmez Şey [Şiir]
Tekil Tikel Tükel [Şiir]
ve Leddâllîn, Amin [Şiir]
Mavi Yare [Şiir]
Mevsimsel [Şiir]
Yıkılışa Direniş Direnişe Yıkılış [Şiir]
Meşrep 3 [Şiir]
Değmeyin İşte [Şiir]


Bayram Kaya kimdir?

Dünyayı yaşantılaşan çabalar içinde duygunun önemi hiç yitmezse de, payı giderek azalmaktadır. Sosyo toplum bazlı, genel bir açılımla başlayan çalışmalarım da; bilim felsefesi içinde olunma gayreti güdüldü. Bu nedenle yazıların tarisel, sosyo toplumsal evrimli ve türlü doğa bilim verileri güdülü çalışma olmasına gayret edildi. Genel felsefem içinde bir bilgi; ne kadar çok bağıntısıyla söylüyorsanız, o bilgi o kadar bilinir bilgidir.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Bayram Kaya, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.