Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Giyinirdim işçiliğimi, banliyöyü kaçırmamak için koşarak… Pencerendeki isimsiz çiçeklerinin arasında gözlerin dururdu nazar boncuğu kadar mavili beyazlı ortadan karalı; görürdüm hayırlı işler, dileyişini kirpiklerinde. Beni uğurlardın sokak boyunca. İç geçirirdim ah bir kollarıma alsam diye, hemen de üzülürdüm bir fahişe olmadığına hükmederek; öyle ya, çok küçüktün o yollara düşmek için, belki on altı, belki on yedi… Akşam paydosunda da ben acele ederdim dönmek için. Pencerende değil, bakkalın köşede beklerdin bu defa Saçlarında kimbilir ne çiçeği, kırmızı, dudakların gibi. Her çiçek güzeldi ya, bilmezdim isimlerini. Beni gördün mü ayrılır giderdin köşeden Peşinden geliyor muyum diye arada bakmayı ihmal etmezdin arkana. “Catwalk”i andırırdı adımların, benim diyen manken halt etsin. Gözlerim takılır giderdi adım adım, kör kalırdım kendi adımlarımda. O yürüyüşün hiç bitmesin isterdim. Birkaç sokak sonra dikilir beklerdin yolun ortasında. Tanımadık bir yer olurdu, dedikodudan muaf. Gözlerim çoktan varırdı huzuruna, iki düğmesi açık dekolteye takılırlardı hiç utanmadan. İri iki portakalın ayrımında az önce peşindeki kalçaların çıplaklığını bulurlardı. Oysa sen oralarda değildin, küçük endamınla, yüzünde rüzgar, saçlarını deniz tutmuş köpük köpük, dalga dalga, serin… Güzeldin, çok güzel! Büyük hesapların vardı kendince. İsteyen varmış. He dememişsin ya, baskı yapıyorlarmış. Yüzsüz bir talepti, yüzümü kızartırdı. Yürüyüp gitme anında emrime amade beklemedeydi ayrılık. Ben yürürsem o da yürüyecekti yanım sıra . Gidemezdim. Sen düşerdin önüme götürürdün, istediğin yere… Nasıl bir kızdın çözemedim Yeni yetme yaşınla ve korkusuzluğunla Kendini sık sık ağırlatır olmuştun Duvar içleri kalleşliklerle badanalı Ve şehvet avcısı nefsimin mahkumiyetini çektiği evime Yeşilden yeni dönmüş kiraz gibi kırmızı gülerdi dudakların Pişirdiğin kahvenin telvesinden fallar üretirdin geleceğimize, Çocuklarımızın biri oğlan, biri kız olacağına, Bu kiralık evden ayrılıp pembe panjurlu evimize taşınacağımıza, Her şeyimize dair gaipden haberleri olurdu fallarının Mutluluk saçılırdı aramızdaki boşluğa, hiperaktif hareketlerle bacaklarını koyardın mutluluk izlerine eteğinin sıyrılmasını umursamaksızın. Mahsus mu yapardın, bilmiyorum, ama tahrik olmamak ne mümkün… Seninle evlenmeme sebep olabilecek her şeyi verirdin çekinmeden, çekinsem de o karışık durumdan sıyrılamazdım nefsimi dizginleyip…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |