..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Mehmet KELEBEK




13 Kasım 2012
Sen ve O Suskunluk  
Mehmet KELEBEK
Çünkü siz: “Bakışlarla kutsanmış aşkın çocuklarıydınız.”


:AFFE:
SEN VE O SUSKUNLUK



Karlı güneşli baharlı bir dönem geçmiş ardından meltem rüzgarı esintisiyle yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu…bir senelik yoğun çalışma sonucunda verimin bu okul olmuştu…çok ümitlerin hüzne dönmüş hatta bu okulu bırakmak bile istemiştin…

Evet dönem başlamış çok renkli arkadaşlıklar görmüştün...ama hiçbirini hiçbir zaman kendi kişiliğine bağdaştıramadın...hayat felsefene yakın insanlar tanısan da samimiyet ve insan olma özelliği bulamadın...bu yüzden hep yalnız oldun...beraberinde bir çok arkadaş olsa da yine yalnızdın...tıpkı o bakışların sahibi gibi…

O bakışlar birden dünyana dolmuştu...samimi içten ve suskun bakışlardı onlar...günlerin getirdikleri o insanı, o insandaki suskun ve samimi bakışları sana yaklaştırıyordu...

O çocuk günler geçtikçe kalbinde bir bank oluşturdu…ve o banka yalnızlığını hissettikçe oturma eyleminde bulundun…suskunluğun ardı kesilmedi…

Bir zaman oldu, yeter artık gelsin ve bitsin bu özlem, bitsin bu çile dedin…çoğu zaman ayrı oldun ondan ama gözbebeğinden çıkmadı hiç…adeta bağdaş kurmuş, dünyanı o bakışlara bağlamıştın...çıkaramadın gözlerinden ve kalbinden o suskunluğu…

O çocuğun adını dahi bilmiyordun ve hiç konuşmamıştın… bir kıvılcım olsa da bu hasreti bitirsem diyordun kaç defadır kendine...ama hiç konuşmamıştın… hep sustun ve bekledin, bekledin onun konuşmasını istedin…ama o da olmadı, o da sustu konuşamadı…

Sadece kalan bakışlarıydı gözlerinde…kimseye bahsedemedin ondan…korktun arkadaşların fark eder diye o suskunluğu…hepsinden uzak oldun çoğu zaman bir cesaret bulsun diye...neden diyordun bu bekleyiş bu tahammül neden…

Zaman su misali akıp gidiyordu…korkmaya başlamıştın...o suskunluğu görmesen onulmaz hallere giriyordun…o zaman yanındakiler bile sana nasıl davranacaklarını şaşırırlardı, korkarlardı senden...halbuki senin genel özelliğin suskun ve olgun bir haldi...anlaşılmaz olurdun bazı zamanlar...gelen çıkma tekliflerini geri çevirirdin, onu beklerdin…

Onu kız arkadaşlarıyla görsen kıskanır ve kızardın…ne yapmak istiyor bu diye…bu ara gizil bir hırçınlık taşırdın...o günün akşamında kıskanır ve ağlardın soğuk kış gecelerinde yorganın altında...bitmeyecekmiş gibi bir dünya kurardın...sonunda hayallerin gecenin derinliklerine ulaşırdı ve kaybolurdun o gizemli dünyadan...

Annen bir şeyler hissederdi senden…bilge kadındı annen anlardı halinden...çalışma odana çekilirdin…erkenden şiirler yazardın o suskunluğa...belki de ilk defa böyle onulmaz hallere girmiştin…korkuyordun onu kaybetmekten...korkuyordun şahsiyetinden bir şeyler kaybetmekten...belki de o bakışların sahibi de böyle düşündüğü için senle konuşmuyordu...sonra doğal karşıladın bu halini...onu ve kendini kıyasladın çoğu zaman...onda tuhaf bir ayrıcalık bulurdun...yakından takip ediyordun hareketlerini, konuşmalarını ve tavırlarını...o bakışlar sanki sen, sen ise o suskun bakışların sahibiydin…bu bakışlarda buldun genç kızlığının güzelliğini ve ayrıcalığını...kurduğun dünyanın hüzünlü ve ürkek çocuğu belki de oydu...onaydı saçını taradığın, güzelliğini fark ettiğin ve giyindiğinde kendini sunduğun…

O suskunluk çoğu zaman senin uzağında oldu ama hep kalbinde sakladın ve onunla sabahladın...ona bağladın yumurcak kalbini ve sözlerini…kimseye bahsedemedin ondan...acaba o da benden bahsediyor mu kimseye diye mırıldandın...cevabın ise hep hayırdı…o, ben ise kimseye bahsetmez dedin…haklıydın düşüncelerinde, haklıydın sözlerinde...sevindin…tebessümünde açan gamzelerden yedi renk çiçekleri açtı...fazla uzun sürmedi ardından ağladın,yalnızlığına, ağladın onsuz geçen anına ağladın ve kendine yaşlı gözlerle...ne garip iki duyguyu bir arada tatmak…o da beni arıyor mu? Hasretime ağlıyor mu? diye mırıldandın sonra...düşündükçe çıkmazlara giriyordun, bulduğun anda kaybediyordun hep kaybettin nedense…

Yaşayamıyordun onu gerçekte… ama hayalinde ve rüyalarında hep yaşatıyordun…seviyordun onu, o da seni seviyordu...o suskun bakışlardan ve mahzun halden anlıyordun sevdiğini...ondan uzaklaştıkça boşluklarda savruluyordun sanki…onsuzluğa nasıl dayanır, nasıl bir hal alırım diye düşünüyordun...o yalnız senin erkeğindi…kimse onun adını anmamalıydı, kimse onunla konuşmamalıydı, kimse ona bakmamalıydı, onu kimse ilgilendirmemeliydi yalnızca senden başka...onu görmek bile yetiyordu...yetiyordu suskun bakışların tek sana olması...

Onun uğrak alanlarında hep sen olurdun…onu görebilmek ve onun sesini duyabilmek seni mutluluk seherlerinde yarıştırırdı…arkadaşlarınla olduğun ortamlarda sadece bedenin orda olurdu...fakat tüm içtenliğinle dayanılmaz hasretin ve gözlerin o suskun gözlerdeydi…arkadaşlarını bu duruma mahal verdirmezdin…hissedilir bir hal alacak olsa istemeyerek kaçardın o gözlerden, o deryadan…

Sen de anlıyordun ki onun kadınıydın…kimse seni ondan koparmamalıydı, kimse seni ondan ayırmamalıydı…sen onun her şeyiydin…yüreğinin derinliklerinden bir kapı açmıştın…kapanmayacak kapıydı o…

Yaşanan iklimlerin en zorlusuydun…yedi iklim baharıydın...bitmeyen mevsimleriydin…

Ne zaman gelecek o peri nasıl olacak bilmiyordun…bilmiyordun çiçeklerin ne zaman açacak…

Onun sensiz anı kışların zemherisi, kutupların yeliydi…bakışları ve sana olan suskunluğu kalbindeki öznelliğiydi…diğer insanlardan farklılığı sende gördü…kendini sende buldu o bakışlar…sende açardı yedi renk çiçekleri ve belki de öyle görmek isterdi seni…gözlerindeki eksikliğin albastılara dönüştürür çekilmez haller alırdı…kimse bilmezdi seni...çünkü onun en özel yanıydın...onun başlayıp da bitmeyen aşkı olmuştun...film şeriti misali hayatının, her zerresinde sen vardın...belki de o filmi sen renklendiriyordun...

Aylar korkunç bir fırtınaya tutulmuşluk içinde geçip gidiyordu…beklenilen bir şeyler vardı...ama bu beklentiyi kim bitirecekti...kim her şeyi itiraf edecekti...bu kayıtsızlığı çekilmez hasreti kim son bulduracaktı...karşılıklı beklentiler zaman aşımına uğramışlık içinde sürüp gidiyordu…

Bu yükümlülüğü sonunda o suskunluk üstlenmişti…tabii ki kendinde olmalı bir durumdu…

Kız arkadaşlarınla olduğun bir ortamda bir kız geldi ”seni biri çağırıyor” dedi… Çok merak etmiştin kim bu diye…sınıftan çıktın, o suskunluğun sahibi koridorun sonunda, kaloriferin yanında,seni bekliyordu…tahmin edemiyordun onun çağıracağını...belki de böyle bir beklenti içinde değildin...ama o suskunluk başını sana doğru sallıyordu...kalbinde dengesiz çarpınmalar başlamıştı…acaba bana mı diye çevrene bakındın...evet sanaydı…gül açtı gamzeli yanaklarından...çekilmez hasretin bitmek üzereydi...tahmin bile ediyordun konuşacaklarınızı…anlıyordun o bakışların suskunluğundan…çok yeğin bir durumun sezinleniyordu...onda da yok değildi hani…attığın adımlar hiç ilerlemiyor sanki mehteran bölüğü yürüyüşünde kalıyordu…

Sana nasıl açılacağını o suskunluk bilmiyordu…sen de bu halin yabancısıydın…o bakışlar çağırmış olmanın atfında bulunmak zorundaydı…heyecanı doruklardaydı, damarlarındaki kanlar sanki başına yığılmış kızargın bir hal almıştı…çevredekiler sanki pür dikkat kendilerine bakıyorlardı…utandı… utandı…
-Şey siz…
-Ben…

Biraz olsun rahatlamıştınız…hatta suskun kaldığınızda , bakışlarınızın buluştuğu noktada hemen panikleyip kaçamak attınız…ikiniz de utanmıştınız...nasıl oldu da sonra birden bire derslerden bahsettiniz...bu hali sen de anlamamıştın o da…ama hep bir şeyler beklediniz...o suskunluk korkuyordu konuşamıyordu, söyleyemiyordu sana…sen ise soramıyordun “söyleyecek başka bir şeyin yok mu?” diye… sonra ayrıldınız…

Yirmi dakikalık bir konuşma neticesinde birbirinizi bütünlemiştiniz...oysa hasretinizi dindirecek sözleri söyleyemediniz...korkuyordunuz hayallerinizin yıkılmasından ve her şeyi bir anda kaybetmekten korkuyordunuz...korkuyordunuz sevmekten, sevginizi kendinize bile itiraf etmekten...ve korkuyordunuz suskun bakışlarınızın bir anda kaybolmasından...bu anın ardından nice günler ve haftalar geçti...fakat suskunluğunuz devam etti...karşılıklı ümitler zincirlendi…

Karşılık beklediniz hep birbirinizden...çıkma teklifleri geldikçe o suskun gözler aklınıza geldi hep...hiçbirine olumlu cevap vermediniz…zaten bu halleriniz birbirinize bir şeyler anlatıyordu...bir şeylerin habercisiydi sanki…bir şeylerin aynı zamanda sonucuydu…diyemiyordunuz ki seni bekliyorum...hasretim ve beklentim sana diyemiyordunuz…

Çünkü siz:

“Bakışlarla kutsanmış aşkın çocuklarıydınız.”






Mehmet GELEBEK

Aralık 1992



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yar Diye Diye Ey Sevgili…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Aşk Eksersizleri 5... [Şiir]
Demek Sendin Üftadem… [Şiir]
Aşk Eksersizleri 4... [Şiir]
Aşkına İktifa… Ruhuna İktisa… [Şiir]
Aşkın İle Tebah Vü Perişanım [Şiir]
Aşk Eksersizleri 3... [Şiir]
Aşk Eksersizleri 1 [Şiir]
Aşk Eksersizleri 2... [Şiir]
Aşk - I Pinhan [Şiir]
Sevimli Çakal [Roman]


Mehmet KELEBEK kimdir?

Mehmet KELEBEK 1973 yazında Gaziantep’in İslahiye ilçesinde beklenmedik bir anda mutfakta dünyaya geldi… Çünkü o ana kadar ikiz çocuk dünyaya getireceğini hiç tahmin edememişti annesi… Dünyanın beklenmeyen misafiri, yazmaya lise yıllarında; susmaya ise evlendikten sonra başladı… 6 yıl boyunca sustu… Dili açılalı gönül sarhoşu oldu şimdilerde… 1999 yılında “Onüç Bahar” adlı şiir kitabından 4 şiiri bestelendi… Türkiye’nin en saygın edebiyat dergilerinde ve sitelerinde yazdı, yazıyor… Şiir, deneme, hikaye ve roman türlerinde yazmaya devam ederken neyzenliğine bir de bestekarlık bulaşmıştır… Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi mezunu olup 2000 yılından bu yana Adana’da yönetici/öğretmen olarak yaşamaktadır… Şimdilerde ise sufi anlayışını sevmekte ve onunla dirilmektedir…

Etkilendiği Yazarlar:
yazar ve yaşar...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet KELEBEK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.