"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Genç bayan uyumadan önce pencerenin önüne gidip alnını cama dayadı.Bir çığlık,yarasanın kanat vuruşu,gecenin sessizliğinde uykusunu iyice çözüp savurdu. Üşüyordu. Titremesi iliklerine kadar işledi. Rüzgârın uğultusu aniden kesildi ve yeniden başladı. Kasabanın bütün ışıkları söndü. Masanın üzerinde duran küçük feneri titrek elleriyle yaktıktan sonra odanın içinde uzun süre dolandı. Mutfak penceresinden gelen rüzgâr bir hayalet gibi odanın ortasındaydı. Genç bayan pencereyi kapatmak için ara koridordan geçerken birden durdu ve duvarda asılı aynaya kafasını çevirip baktı. Elindeki feneri aynadaki yansımasına tutarak cebinden çıkardığı kırmızı ruju dudaklarına defalarca sürdü. *** Genç bayan kafeteryada yan masada konuşan adama baktı. Adam konuştukça vücudundaki dövmelerin kapısı açıldı. Bir sürü kırmızı ateş karıncaları dışarıya döküldü. Adam birden dönüp kendisini süzen kadına kollarındaki dövmeleri gösterdi.. ‘’Bu kapıdan girmek ister misin? Veya iyileşmek,bu kapı açılırsa orada bir bahçe olacak ve senin aklın tutulacak. Aniden kesilecek rüzgâr. Bak içimde nasıl bir Dies İrae var, öyle bağırıyor ki çatlaklar oluşuyor duvarda. Susunca kapanıyor duvarların çatlakları. Sen bağırırsan kan oturacak içime, ne kadar ateş karıncası varsa kusarım ‘’ Adam birden konuşmasını kesti. Bir sigara çıkarıp yaktı. ‘’Hadi ilaçlarını al, yoksa doktor seni bahçeye bırakmaz…’’ *** Uzun saçlı bayan gözlerini açtı. Yatağın içinde oturdu. Saçları darmadağınıktı. ‘’Geldin mi? Ne güzel gülümsüyorsun ‘’Çoraplarım nerede, hiç böyle uçar mı atlar, ya düşersem.’’ ‘İyi misin be kadın neden düşeceksin ‘’ ‘’O gitti onu aldılar ‘’ ‘’O dediğin kim ?’ dedi adam. ‘’Bebeğimiz ‘’ ‘’Çüş artık bizim bebeğimiz hiç olmadı ki ‘’ ‘’İyi ‘’ dedi kadın ‘botlarımı ve yağmurluğumu bana getir…’’ Adam omuz silkti. ‘’İyi sen bilirsin …’’ *** Genç kadın dinmek bilmez alkışların arasında ince bir ipte yürüyen cambaza baktı. Kalabalığı güç bela yarıp kendine bir koridor açarak düzeneğin kurulduğu yere gitti. Dar merdivenlerden tırmanarak en tepeye çıktı. Yağmur salonun camlarına danteller halinde yağıyordu. Kollarını iki yana açıp gözlerini kapattı. Sağ ayağını ince ipin üzerine koyarak yürümeye başladı. Tik tak tik tak, tik tak tiktik… ‘’Sevgilim ‘’ dedi kadın ‘’ gelinliğimi bu sabah almam gerekiyor. Beyaz bir tül, ne saçma değil mi beyaz olması, yakışacak bana ama, çünkü dantelleri de güzel. Sanırsam Peder Arthur vaaz okuyacak ve yan operada bağıran Matmazel Otist ‘in de ciğerleri patlayacak. Ne mi diyecek Peder, sevgili beyler, hanımefendiler, bu güzel günde susunuz ve sessizliğe bürününüz. Sicim gibi havai fişeklerle tutuşmamız zaman alacak ama mutlaka tutuşup patlayacağız. Yukarıya daha yukarıya, daha yükseğe. Pat pat pat… Çok sıkıcı bir alman virtüöze gibisin, gelip kafamın oydun. Korkunç ateş karıncaların hücrelerimi yedi. Pervasızlık canım üçyüz altmışbeş gün…’’’’ ‘’Geri dön kadın, geri dön kadın.’’ Tik tak tik… *** Adam uzamış sakallarını sıvazladı. ‘’Gidelim kahvaltıdan sonra, kendini yatağa atmanın anlamı yok. Uzun boynunun güzelliğine şarkı söyleyemem şimdi..’’’ Kadın öfkelendi. Oymalı sandığı açtı. İçindeki resimleri şöminenin içine fırlattı. Yanmış resimlerin içindeki deve kuşu tüyleri odanın içine yayıldı. ‘’İşte gelin tacım ‘’ üstünde tepindi. ‘’ Evet ‘’ diye bağırdı adam bundan böyle o ince ipin ucunda seni beklemeyeceğim, ne halin varsa gör, yeter artık.’’’ Kadın boğuk bir sesle , ‘’Kutsal kalbini açtın, vaaz bittiğine göre şeridin ortasına duran da ağlamayacak, git nereye istersen.’’’ ‘’Saçma çok saçma, her şey saçmalık…’’’ Adam kapıyı çarpıp çıktı. Kadın kırmızı rujun kapağını açtı. *** Genç kadın kilisenin arka kapısına vardığında rüzgâr şiddetlenmişti. ‘’Ne yapıyorsun burada ‘’ dedi Peder Arthur, görmüyor musun çatılar uçuyor.’’ Genç kadının gözleri kıpkırmızı kesilmişti. ‘’Çocuğumu çaldılar ‘’ dedi. ‘’Çocuğunu kim çaldı ‘’ ‘’Dark Lensör, Doktor Lensör ‘’ Peder elini şakağına koyup düşündü. ‘’Tanımıyormuş gibi davranma Peder Arthur, kasabanın doktoru işte ..’’ ‘’İyi de kasabamızda öyle bir doktor yok ki kızım ‘’ ‘’ Sen de bu işin içindesin Peder, çocuğumu çaldınız, giydiğin giysilere yakışıyor doğrusu’’ Rahip kaşlarını çattı. ‘’Evladım nasıl bir kötülük yapabilirim sana, Magripli büyücü müyüm ben …’’ ‘’Paskalya öncesi evime doluşan ateş karıncalarındansın sen de Peder …’’ ‘’Bunu duyduğuma olağanüstü üzüldüm. Harika bir pul koleksiyonum var. Doktoru konuşurken ona da bakarız…’’ Genç kadının başının üstünden bir sürü yarasalar geçti. *** Tik tak tik tak tik tak, saat duvarda eridi. ‘’Madam Porfori, Madam Porfori uyanın artık.’Avucundaki rujun kapağı elini kanatmıştı.’Bunu görmediniz mi? İlaçların dozunu ayarladınız değil mi? Uyanmış olması gerekiyordu…’’dedi doktor yanındaki hemşireye. Doktor Dark Lensör defalarca seslendi uyuyan genç kadına. Odadan çıkıp gitti. Bay Wolwiks hastanenin koridorunda Doktor Lensör’ü yakaladı. ‘’Karım nerede ‘’ Doktor Dark Lensör karşısında duran adamın kollarına, göğsüne, omuzlarındaki ateş karıncaları dövmelerine baktı. ‘’Her hangi bir aynanın içinde ‘’ dedi Aysu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lacivertiğnedenlik, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |