Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Annem aklıma düşüyor ve üzülüyorum. Son zamanlarını tekrar hatırlamak çok yıkıcı oluyor. İnsan hayatı ölene kadar öğreniyormuş, ne yaşarsa yaşasın hala yaşanacaklar vardır, onu bekleyen. Annemin yanındayken, hastalığı boyunca yanında olabildiğimde ve o gitmeden önceki ziyaretimde şahit olduklarım film şeridi gibi dönüyor gözlerimin önünde. Bazı şeyleri şimdi daha iyi anlayabiliyorum ve bu beni üzmekten çok, farklı düşüncelere götürüyor. Ölüm hayatın bir parçası lakin ne kadar basit de olsa kabullenilmesi zor. Annemle, koşullar ve imkansızlıklar yüzünden, geçiremediğim zamanlar yıkımım, ancak ruhen hep yanında olmam, elzemim olmuştur. Bir insanı hatırlayıp düşünmek bile, onun için güzel şeyler dilemek, çok şeyi değiştirir, ölümden başka... Zaman değişim demek, herşey değişime boyun eğer fakat insanın özü değişmez, neyse o'dur. Belki davranışları değişir, mekan değişir, ruhu değişmez. İçinde bastırdıkları asıl mahküm eder insanı, başka bir şekle sokar ve şekilden çıkarır. Özgürleşmek ise insanın elinde, ancak bütün bunların tarifi yok, kolay yolu yok,bedeli var. Evrenin kanunu: ondan alman için bedelini ödemen gerek. Çocukluğum çoğunlukla kitapların arasında geçti, gerçekten çok güzel bir çocukluğum oldu. Öyle her dediğim ve herşeyim oldu anlamında değil, hatta maddi zorlukların içerisinde, yapayalnız bir çocukluktu. Onu güzelleştiren kahramanlardı ve şanslıydım ki doğru kahramanlarım vardı: iyilik ve umut dolu. Kötülüğe hazırlıklı olmadım, hiçbir zaman, hala şaşırtır beni kötülük, anlam veremem. Ve çocukluğumdan gelip kaybetmediğim inancımı bu hazırlıksızlığa borçluyum: bana kimse zarar vermez diye... Şaşırıyorum, insanların yaptıklarına bakınca, şaşırıyorum ve sonra üzülüyorum. Aklıma yıllar önce fransızca dersine girdiğim 8. sınıf öğrencilerim geldi: yıl sonu notları belirlemek için yazılı yapıyorum ve masamdayım, bütün sınıf karşımda, herkesin ne yaptığını açıkça görebiliyorum. Kopya çeken bir öğrenciyi gördüm önce, dersin sonuna kadar bekledim. Herkes çıktıktan sonra onu bir bahane ile çağırıp farkında olduğumu ve üzüldüğümü söyledim ona, utanmıştı. O masum utanç umarım hayatında bir şeyler değiştirdi, sınıfın ortasında onu rencide etseydim kinden başka duygu veremezdim ona, farkındaydım. Hayat benim için bu sınıf gibi; herkes karşımda ruhlarına duygularını giyinmiş, çırılçıplak... Bu bana çok ağır gelir bazen, insanların arasında olmak istemem bu yüzden, onları farklı yüzleriyle görmemek için. İyi eğitimim oldu, hem de çok iyi bir eğitim, hatta şu anki üniversite eğitimini sollayacak kadar. Bunu kendimi övmek için söylemiyorum, gerçek bu çünkü ve bu gerçeğe sahip olduğum için onur duydum, her zaman. Sadece bu konuda mütevaziliğimi korudum, bilirsin: insan kendi hakkındaki gerçeklerin farkındaysa kim ne derse desin, umurunda olmaz. İşte hayatın bir gerçeği daha: varım diyebilmek için çok da mütevazi olmaman gerek, çünkü seni sömüren hep olacaktır. Yazmayı çok önemserim ve hep önemseyeceğim: şan şöhret için değil, yaşadıklarımı anlatmak için değil: farkına vardıklarımla ışık olmayı seçtiğim için. Sevdiğim baştan beri karşıdır, yazılarımı internette paylaşmak konusunda, "kullanırlar" diye. Ben ise kendimi bildim bileli bu konuda rahatım. Bir anı daha: lise 2'ydi galiba, yoo, belki de ortaokuldu: edebiyat öğretmenim birkaç kez rica etmişti: "yazılarını, özellikle yazarlara, dergilere gönderme" diye. Sebebini sorduğumda. "kullanırlar, ruhun duymaz" demişti. Gülüp geçmiştim, o zamanlar bile. Bu gibi şeyler başıma sık gelmiştir. Yıllar önce bir sohbet sitesinde bir arkadaş itiraf etmişti: "şiirini benimmiş gibi gösterdim, şimdi sen'le karşılaşınca çok rahatsız oldum" diye. Bu konudaki fikrim ne biliyor musun? O kelimeler, cümleler bana ait, benim ruhuma ait. Altına ismini yazabilir bir başkası lakin bilecek onun olmadıklarını, bununla başa çıkması gerekecek, onun adına üzülürüm... Benim için kim ne düşünürse düşünsün, ne söylerse söylesin beni benden daha iyi bilemez sonuçta. Nitekim insan insanı tanımayı öğrenemedi henüz. Çocukluğum kitapların arasında, ergenliğim ikilemlerin ortasında, sonrası öğretilenlerin baskısı ve hayatım olmazsa olmaz kağıt kalem ile geçti. Yaşadıklarımın tümü benim kaçtıklarım, korkularım, isyanlarım, merhametim, arzularım, olmazsa olmazlarımın eseri. İşte bu da o güzel çocukluğumun öğrettiği: hayat kitaplarda yazıldığı gibi değilmiş...C'est la vie... Öğreniyorum yaşamayı, hala, lakin ders almıyorum, ruhuma sarılmışım, sıcacığım. eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |