Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Ben de öyle... Sabah erkenden, elli altmış metre ötemde, bacakları suyun içinde, yerinden kıpırdamaya zahmet etmeyen, uzun sarı gagasını daldırmak için balıkların ayağının dibine yaklaşmasını bekleyen kibirli ak balıkçılın ne poyraz umurunda, ne ben, ne de debelenen deniz... Ahhh... Neden ak balıkçıl değilim?... Sonra terkedilmiş kedicikler... Ve şuradaki flamingo kolonisi... Onların aşkları... Aşkların çeşitleri... Çokluklar içinde yalnızlaşmış, yoklaşmış, varmış gibi aşklar... Yalnızlıklarda çoğalmış aşklar... Hemen şurada, bir dişinin peşinde koşturan, birbiriyle dalaşan, didişen üç erkek köpeğin aşkı... Bilirsiniz aşklar işte... Yazıla yazıla usanılmayan konu. Milyonlarca yazı, milyonlarca şiirin konusu... “Benim neyim eksik, bir de ben yazayım bakalım” (!) diyordum. İşte sevgili okur, günlerdir sizlere bunları anlatmak istiyordum. Ama olmuyor... Klavyeye elim gitmiyor. Kalem de tutmuyor. Uzun uzun yürüyorum. Derin derin nefesler alıyorum. Evde, ancak zorunlu işleri yapıyorum, gerisini boş veriyorum. Elimdeki kitabın sayfaları çevrilmek bilmiyor. Her sigara yakışımda, zamlar ve başbakanımın “Kardeşim, içmezsin olur biter” sözleri aklıma geliyor, erteliyorum, bir bakmışım sigara tütüp duruyor yine. Her gün, TV açmayacağım, diyorum, açıyorum. Her gün, gazetelere bakmayacağım, diyorum, bakıyorum. Ahhh ak balıkçıl, birgünlüğüne, bedenlerimizi değişelim seninle... Tek ayak üstünde durmaya razıyım şu suyun içinde... Bir gün, tek bir gün dinlensin şu kafam!... ............................... Amiral gemisinde bir haber: “Van havaalanı depreme dayandı”. Haberi veren Uğur Cebeci. 5.6’lık depremde, iki arkadaşı, denetimi yapılmayan otelin enkazı altında kalınca koşup Van’a giden, onların şefi olan gazeteci yani. Şimdilik 700’e yakın insanın can verdiği, sayısız binanın yıkıldığı Van’dan gelen bir haber bu... ???... Ekranda başbakan... Ziyaret ettiği deprem çadırındaki çocuğa 100 lira veriyor, kamera gösteriyor, görüyoruz... ???... -Allah başımızdan eksik etmesin, Allah devlete, millete zeval vermesin- Bütün başvurularına karşın, baba Enver Olgun çadır alamadığını söylüyor. Muhtarlık, kaymakamlık, kriz masası , her yere başvurmuş. 11 kişi, naylonlarla çevirerek yaptıkları çadırımsıda yaşıyorlar. 7 yaşındaki çocuğu Deniz Ongun hastalanıp ölüyor. Başbakan “Sabredin” diyor. “Şu kış günlerinde biraz darda kalacağız, zorda kalacağız. Ama çadırda ama konteynırda, tüm imkanlarımızı seferber edeceğiz. Eksiklerimiz var, doğrudur. Kolay değil, büyük bir felaket yaşadık. Bir anda değil ama süratle inşaatlara başlayıp, bitireceğiz. Hedefimiz Ağustos sonuna kadar kalıcı konutları bitirmek.” diyor. Sonra, tarihi İstanbul depremlerine kadar geri gitmesine ramak kalıyor. Galiba 1939 Erzincan depreminden başlıyor, sıralıyor, ders alınmadığından, önlem alınmadığından yakınıyor. Kafamı sallıyorum, onaylıyorum. Birden, 1999’da büyük Marmara depreminden bu yana toplanan deprem vergilerinin, duble yollara harcandığının maliye bakanınca bizlere açıklandığı geliyor aklıma...???... Offf başımmm!... Van’da lapa lapa kar yağıyor. Ayakta durmakta zorlanan binaların saçaklarından kılıçlar sarkıyor... Hâlâ açıkta insanlar var. Mevlana evleri ısınmıyor. Eski yeni müteahhitler kolları sıvıyor. Kentsel dönüşüm proleri devreye sokuluyor. Peki Ağustosa kadar ne yapacak bu insanlar?... Ya yeni depremler olursa?... Ya bu koşullarda salgın hastalıklar, kitle halinde ölümler olursa?... Yangınlar çıkarsa... Deprem ülkesi Türkiye’de, 5.6’lık depremi yaratan fay önceden bilinmiyor, güneye doğru inen başka fayın/fayların olabileceği öngörülüyor şimdi. Aklıma, Gölcük depremi sonrasında duyduğumuz, şimdi Van depremi nedeniyle tekrar gündeme gelen HAARP geliveriyor. Hani deprem bombası denilen... Şeytan işte... ........................ Suriye’de işler iyice karışıyor. İran... Haarp... Sınır ötesi... Suriye’nin Arap Birliği’nden çıkartılması... Kocaeli’nden kalkan feribot... Orada burada bombalar... Suriye muhalefeti ile kaçıncı kez yapılan görüşmeler... Suriye’deki Türk diplomatların yurda dönen aileleri... Türkiye’nin nota vermesi... “İran nükleer silah üretiyor” yaygaraları... Konuşlandırılması İncirlik’te, kumandası ABD’de, güzergâh tesbiti bizde olan insansız Predatorlar... Akdeniz’deki kıyılarımızda bulunan Heron uçaklarının cesetleri... ... Canına tak demiş Vanlıların “ Vali istifa” haykırışları... Provakatörlükle suçlanmaları... Japonya’dan, yardım için koşup gelen, enkaz altında can veren insan gibi insan, hayır insanüstü insan doktor Miyazaki... Gazeteciler... Yaralılar... Cenazeler, cenazeler... ................ Offf başımmm!... Gel ak balıkçıl... Gel... N’olur gel... Değişelim bedenlerimizi. ................. Esenboğa Havaalanı arazisi içerisinde yapımı süren yeni “Devlet Hava Araçları Hangarı” devletin makam uçaklarına evsahipliği yapacakmış. Önümüzdeki yıl tamamlanması beklenen hangarda, yüksek makam uçakları; yani ATA, ANA, GAP ve DAP uçakları, buraya parkedilecek, bakım ve onarımları burada yapılacakmış. Zaten, VIP donanımlar hariç, 200 milyon dolara mal olacak olan yeni A330 AİRBUS’un sığacağı hangar da yokmuş. Dış gezilerde diğer uçaklar küçük geldiği için bu uçak alınıyormuş. Bu uçak, sudan ucuzmuş. Çünkü, iki yıl önce yapılan düzenlemeyle genel ve özel bütçeli bütün idarelere yapılan motorlu taşıt teslimi ve kiralanması, her türlü vergiden istisna tutulmuş. THY tarafından alınacak uçağın bakım ve işletmesi THY tarafından, giderleri ise Başbakanlık tarafından karşılanacakmış. Eh, iğneden ipliğe, her şeye yüklenen dolaylı vergileri biz emeğiyle geçinenler ödüyoruz nasılsa... Yeter ki büyüklerimiz rahat etsin. -Yeni uçak da hayırlara vesile olur inşallah!... Ne diyelim, helal-i hoş olsun!...- ..................... Sabah yaklaşmakta. Poyraz, Sibirya’nın soğunu katmış önüne esip gürlüyor. Açıktaki gemiler, kıpırdayamıyorlar, poyrazın öfkesinin dinmesini bekliyorlar. Bir kaç saat sonra, benim ak balıkçıl gelecek yine. Ne poyraz umurunda, ne Van, A330 AİRBUS... Ne de dünya... Belki Mısır’dan, belki Hindistan’dan geldi buralara... Ocak sonu, Şubat başında eşini ve yumurtadan sağ çıkabilen yavrularını da getirecek, biliyorum. Yavruların avlanma eğitimini seyredeceğim. Bir gün, bir güncük değişsek bedenlerimizi razıyım ak balıkçıl, bir gün... Sabah yalvarıp yakarıp şansımı bir kez daha deneyeceğim. Sabah ola, hayrola... Ama önce, biraz uyumayı denemeliyim sevgili okur, biraz uyumalıyım. 03:40 14.11.2011 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |