Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb |
|
||||||||||
|
Şair, sonsuz bir kaynaktan seramik vazosunu yapan, gün yüzünde kurutan bir sanatçıdır. Kaynaklar yüksek yerlerde değil, krater göllerinden başlayarak, vadilerde, dağ eteklerinde, engin ovalarda, umulmayan terkedilmiş bir ören yerden bile çıkabilir. Buharlaşır, bulut olur, kanatlanır kuş olur, yağmur, gül yapraklarında damla, kırlarda çiy olur, ilkbaharda çiçek olur. Şair vazosunu kır çiçekleri, bahçe zambakları, defne dallarıyla süslemesini bilendir. Şair aslında toplumun içinden çıkan bireyselliktir. Şair insan doğasının en mahremine şekil veren, ona biçim katan sunucudur. Bu sunu şiirin değil, şairin serüvenidir. Kişi susadığı zaman su arar, çevresinde bulunan su yeterli değilse, kendine en yakın kaynağı arar. Bu kaynak şiirdir. Kişi şiirin engin dünyasına, durgun denizin ince köpüklerinin sahili öpüp, geri çekildiği gibi, usul usul kendini alıştırarak girer. Sıcak yaz günlerinde denizin çekiciliği, tıpkı dişi, erkek cinselliği gibi, şair ve şiir bir birlerini çekicidirler. Her şair alanını en çok etkilendiği alanların çevresinden başlayarak genişletir. Bu alan evrenin her köşesinde, canlı, cansız her varlığı kapsar. Şiir imgesi şairin dilinin ucundan başlar, ruhunun derinliklerine kadar gider. Bazı şair ruhunun deriliklerine izin vermese de, alanı bir yerde ruh yapısını alem, hatta kainat dersek daha doğrusu kainatla paylaştırır. Kainatın içinde doğuştan, ölüme dek nebattan, hayvana, insan dahil her canlıda bu ruh vardır. Yeter ki bu öz çıkarılsın. Şair bu yaşamın içinden doğar. Yaşayıp da şair olmamak elde midir de diyebiliriz. İnsan uysaldır katlanır, insan hırçındır yaralar, katil de olabilir. Yüksek yargı adamı, adliyede görevli, terörist, yüksek bürokrat, milletvekili, sanatçı, zanaatçı kısaca her şey, içlerinden ahlaksızlıktan, ahlak çıkaran da vardır. İşte bu unsurları içinde şair, bir misyon sahibi, Bu görevin aşığıdır. İnsan şiirine doğduğu yerden başlıyor, anasını, babasını sormuyor. Divan edebiyatından bugüne elbette Türk şiirin bir serüveni var. Geçilmiş yolları bir nebze de olsa tanıyoruz. Hoş tanısan da, tanımasan da, yeni yerleri görmeye, gideceğin yerlerin değerini artırmaya, gördüğün yerleri yeniden görmeye mani değildir. Daha önce gittiğimiz, geldiğimiz yerlerin de ayrı bir keyfi var. Geçmişi hangimiz yurtsamıyoruz ki. İnsan yaşamın birçok safhasında ya şairdir, ya o düşünceyi taşır. Ulaşmak ister sıkıntısını anlatacağı, taşkınlığını yatıştıracağı, sevincini paylaşacağı, gördüklerini yansıtmak isteyeceği yerlere… Saltanattan, Cumhuriyete geçen Türk toplumu olumlu, olumsuz pek çok günler geçirdi. Siyasetin çok çarpıcı örneğini yaşatan bu coğrafya, şairlere de kutsal bir görev vermiştir. Bu görevin en başında Nazım Hikmeti görüyoruz. Atatürk Cumhuriyeti, özgürlüğü anlatmak istemişse, Nazım Hikmet de demokrasiyi anlatmak istemiştir. Saygılarımla.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haydar Köprülüoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |