Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
Ülkemizde turizm de patlamış - duyduğuma göre - . Her yıl patlar zaten. Ne güzel ! “ Ah benim güzel yurdum.” falan diye geçiriyorum içimden. Milli duygularım kabarıyor. İkimiz de emekliyiz. Allaha şükür yan gelirimiz de var. Şöyle onbeş gün dinleneceğiz, eğleneceğiz eşimle. Hatta, tatilde kilo alacağım diye korkuyorum zavallı ben. Bir elim yağda, bir elim balda olacak ya...Yani ben öyle sanıyorum, saf - Anadolu çocuğu olarak. Uzun ve güzel bir yolculuğun ardından Alanya’ya indik hayal kura kura. Alanya’da bir gece konaklayıp, ertesi sabah yola devam edeceğiz Datça’ya doğru. Akşam sonrasıydı Alanya’ya vardığımızda. Önce bir balık yiyelim, otele öyle geçelim diye düşündük. Bir yıl boyunca bu tatilin hayaliyle oyalanan eşim, bir sahil lokantasına götürmek istedi beni. Dalgaların sesini dinleyerek balık yiyeceğiz( Ne haddimizeyse ! ) Masamızda bir mum bile yanabilir diye düşünüyorum. Ilık bir rüzgâr esiyor, sokaklar turist kaynıyor. Her yer ışıl ışıl. Ne hoş ! Biz lokanta ararken, daha doğrusu hangisine girelim acaba diye dolaşıp dururken, kalabalığı oluşturan turistlerin hemen hepsinin yabancı olduklarını farkettim. “ Nerede benim vatandaşlarım? ” diye sordum içimden....... Keyfim biraz kaçar gibi oldu ama oralı olmamaya çalıştım. Otellerin, lokantaların, aklınıza gelebilecek her tesisin adı yabancı kelime. Sanki yabancı bir ülkede gibiyiz. Sahildeki o güzel lokantaları dolduran turistler, keyif çatıyorlar. Benim ülkemin tadını yabancılar çıkarıyor. Bir lokantaya yöneldik. Önünde, çarşaf gibi bir yemek listesi. Yani galiba yemek listesi. Çünkü Türkçe bir kelime bile yok listede. Bütün lokantalar öyle. “ Lokantanın önünde , yemek listesi yazar, bakkal listesi değil ya ! ” Diye düşündük ve yazılanların yemek listesi olduğunu çok şükür anlayabildik. Başka lokantalara baktık, yine aynı. Türkçe bir sözcük yok. Herşey yabancılar için düşünülmüş. Sonunda yöneldik birine. Allahtan kapıdaki görevli çocuk Türkçe biliyormuş(!). Bizi anlayacak birini bulduk diye sevindik bile, yabancı bir ülkedeymişiz gibi. Eşim, bir balığı kaça yiyebileceğimizi sordu. “ Onbeş milyon.” dedi görevli. Balık pazarında kilosu yedibuçuk milyon lira olan, tanesi ancak iki milyona gelen balığın bir tanesi onbeş milyon bu lokantada.Yani iki balık yiyeceğiz, otuz milyon vereceğiz. Bir balıkla doyacağımız da şüpheli. Çünkü öğle yemeği bile yemedim üstelik, akşama balık yiyeceğim diye. Bir salata altı milyon. Salatalar da civciv yemi kadar. İki salata oniki milyon eder, etti mi kıriki milyon. Üstelik ben öyle civciv yemi kadar salatayla yetinemem. İki salata yemeliyim. Eeeeee su içeceğiz, ekmek yiyeceğiz. Arkadan bir de tatlı. Eşim, hiç olmazsa bir bira da mı içmesin zavallı.Ya ben? Yemek üstüne kahve içmezsem, krize girebilirim. Üstelik saatlerdir kahve içmemişim yolda. Bir fincan kahve kesmez ki beni. En az iki fincan içmeliyim ve arkadan bir daha. Öylesine tiryakiyim, sizin anlayacağınız. Bunların hepsini yaparsak, yetmiş milyon falan ödeyeceğiz. Mobilya taksiti öder gibi. Kalakaldık lokantanın kapısında. Bir öğün yemek için nasıl yetmiş milyon lira veririz diye düşündük. Başladım hesap yapmaya. Benim günlük kazancım ortalama onbeş milyona geliyor.Yetmiş milyon yemek parasından benim payıma otuzbeş milyon düştüğünü düşünürsek, bu lokantada yemek yemek benim hakkım olamaz. Günde onbeş milyon kazanan biri, bir öğün yemek için otuzbeş milyon veremez. “ Ayranı yok içmeye.... “ misali olur sonra. Bunu ancak yabancı turistler yapabilir. Lokantada niye hep yabancı turistler var sanıyorsunuz? İşte bunun için. Ben devlete yirmisekiz yıl hizmet ettim. Şimdi emekliyim. Eşim de bir emekli. Yani iki aylığımız var. Ayrıca kendi adına iş yeri de var eşimin. Kazancımızın epey iyi olduğunu sanıyordum, o ana kadar. Ama, buna rağmen, senede bir kez olsun, bir sahil lokantasında balık yiyemiyoruz, yiyemeyeceğiz. Lokantayı dolduran yabancı turistlere baktım. Benim giremediğim lokantayı, kapıya kadar doldurmuşlar. Bahçe de öyle. Ülkemdeki lokantaya ben giremiyorum ne yazık. Kendimi aşağılanmış hissettim........Sonunda vazgeçtik tabi sahilde balık yemekten. Bir, iki sokak üste çıktık. Denize biraz uzak olduğu için olsa gerek, kırk milyona iki balık, bir de salata yiyebildik. Bir fincan kahveyle yetindim. Korkumdan ikincisini isteyemedim.Ama nasıl yemek yediğimi, nasıl kahve içtiğimi gelin bana sorun. Boğazıma dizildi. Ne yediğim balığın tadını alabildim, ne tiryakisi olduğum kahvenin tadını. Çünkü lokantada bizden başka Türk yoktu. Etrafımızdaki masalarda yemek yiyen yabancılarla, lokanta çalışanları ahbap olmuşlar, şakalaşıp gülüşüyorlardı. Hatta bir masanın başında üç görevli vardı. Biz ise, bir kahve istediğimizi garsona söyleyebilmek için, uzun süre garsonları kollamak zorunda kaldık. Yerli turist olduğumuz için, ciddiye alınmıyorduk. Bir kadının üvey çocukları gibiydik.Ya da pirincin içindeki harap taneleri gibi. Garsonlar lokantanın önünden geçen turist kızlarla, uzaktan uzağa bir şeyler konuşuyor, karşılıklı gülüşüyorlardı. Bir samimiyet, sormayın gitsin. Bakakaldım...Konuşmaya bile korktum bir ara. Yabancı olmadığımız için ayıplanacakmışız gibi geldi....Bir tokat yemiş gibi oldum. Hatta tokadın acısını yüzümde öyle bir duydum ki, yüzüm yanmaya başladı cayır cayır. Sonra birden silkindim. ” Hııııımmmm ! ” dedim kendi kendime. ” Turizm patlaması ” dedikleri bu olmalı. Türk vatandaşların yüzünden patlayan bir turizm. Helâl olsun be !(!) Alanya’da satılan ürünlerin etiketi ya dolar, ya euro....T.L. çoktan unutulmuş. Ama aradığınız her şey var. Siyasiler sık sık ” Türkiye’de herşey olacaaaaaak. Avrupa’da ne varsa Türkiye’de de olacaaaaaak.” Dedikçe, içimden onlara “ Yalancı! ” demek gelirdi. Günahını almışım, haklılarmış. Gerçekten de her şey var Türkiye’de. Yalnızca biz de, onları alacak kadar para yok. Bizde yoksa, yabancılarda var. Önemli mi sanki ! Alanya’da, buna benzer turistik yerlerde turizm patlamasının ne demek olduğunu böylece çok iyi anladım.Turistler kendi paralarını T.L.ye çevirince çuvalla paraları oluyor. Ve benim güzel yurdumda günlerce, aylarca yiyip içebiliyorlar. Benim giremediğim tesislerde tatil yapıyorlar. Türkler ise, uzaktan seyrediyorlar.Yabancıların işi tıkırında. Git yurduna bir ay çalış, Türkiye’ye gel, iki ay tatil yap. Oh!.... Peki ya bizler? Canım bizim için bir şey düşünülmemiş ki zaten! Bizde ” turizm “ deyince akıllara önce, bikini giymiş güzel vücutlu bir genç kız gelir, bir de üstsüz yabancı turistler. Hatırlayın tv programlarını ya da gazeteleri. Turizmle ilgili bir haber mi var; hemen bikinili ya da üstsüz bir bayan görüntüsü veya fotoğrafı görürsünüz. Hatırladınız di’mi? Sonra ne mi oldu? Bakın anlatayım ne olduğunu: Ertesi gün kuzu kuzu gidersin mütevazi devremülküne. Sabah, öğle, akşam yemeğini kendi ellerinle hazırlarsın. Orada bulaşık makinesi olmadığı için, bulaşıkları da elinde yıkarsın. Sen evde bulaşık yıkama, tatilde bulaşık yıka. Ayrıca çamaşır da.....”Senin yapacağın tatil bu işte kızım!” dedim kendi kendime. Alanya’da suratımda patlayan turizmin acısı, sonra yüreğime indi, inanın. Hâlâ duruyor. Öyle kolay geçecek gibi değil . Bunu bana lâyık görenlere yazıklar olsun! Bu devlete , idealist duygularla bir enayi(afedersiniz) gibi yıllarca şevkle hizmet verdiğim için , bana da yazıklar olsun. Metin Akpınar’ın dediği gibi: ”Ben bir eşekim.” Söyleyin Allah aşkınıza! Ben başımı hangi taşlara vurayım şimdi? Not: Afedersiniz, bir şeyi söylemeyi unuttum. Hani, tatilde kilo alacağımdan korktuğumu söylemiştim ya , boşuna korkmuşum. Eve gelince tartıldım, birbuçuk kilo vermişim. Öyle sanıyorum ki bir kilosunu, Alanya’da, turizm suratımda patlayınca vermişimdir; yarım kiloyu da, yemek ve bulaşıkla boğuşurken. Adım gibi eminim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Kâmuran Esen, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |