Yaşamayı Öğreniyorum
Öğreniyorum yaşamayı, hala, lakin ders almıyorum, ruhuma sarılmışım, sıcacığım.
Öğreniyorum yaşamayı, hala, lakin ders almıyorum, ruhuma sarılmışım, sıcacığım.
Bir ihtimal uyanırsın, ama gerçekten uyanabilirsin ya da bir sonraki rüyayı bekler bihaber olduğun umudun. Kimbilir, bir ihtimal vardır bir yerde kendinle buluşman için.
Ara ara durmak gerek, durup bakmak ve yüzleşmek gerek en derinlere itilen gerçek kendinle.
Devrik de olsalar, cümleler benim. Ben, kendi dünyamda açtığım işte bu pencereden bakıyorum hayata.
Bir ölümsüz çelişki Hayat; varlığını küçük şeytanlara satmak...
Kazanılanlar hep el değiştirir, kaybedilen hep bedenler...
\] / Yaz toplanıp gitti. / Terliklerini, mayolarını, plaj şemsiyelerini,
Ölümü düşünme, bir çare değil, bir kaçış sadece... Belki bir çare görmüyorsun, hiç kimse anlamıyor seni, unutma, böyle düşünen sensin... Ölümle kucaklaşacağın an zaten korkunç, yetmez mi?..
Oysa biriken düşüncelerle değil, onları çağıran Hayat'ın gösterdikleriyle doluydu avuçlarım...
Aklımın ortasına sıkı bir yumruk yemek isterdim. Elimden tutup götürmesin diye beni.
"Dar sokaklar, medreseler, türbeler, ahşap konaklar, yüzyılların gölgesi düşmüş taş duvarlar arasında sessiz sedasız kendimi İstanbul'da saklıyorum. Yaralı köpekler gibi, saklanıp yaralarımın iyileşmesini bekliyorum... Hiç kimseye belli etmediğim yaralarım..."
Düşünceler, aklımdan gelip geçen cümleler içimdeki sesi susturmak istercesine kalabalık ve gürültücü. Huzur, posta adresi olmayan dinginlik, gözlerden geçip gönlü okşayan manzaralarda kendini gösterir.
Düşlerimize yağdı peri tozları, kimimiz biriktirip sarıldı ruhuna, kimimiz buz tuttu ıssızlığında...
Yalnızlığın kokusu bizi uğurlayıp sessizce kapanırdı, bir sonraki ziyarete kadar...
Babam birazdan uyanacak. Annem kapıyı açıp hafif bir çığlık atıp bizi gördüğüne şaşırmış gibi yapacak. İçine doğmuştur çünkü gelişimiz, rüyasında görmüştür. Tatlı bir telaş yaşanacak, kahveyi babam pişirecek, sofraya ne var ne yok çıkarılacak, ille de elmalı pay olacak.
Şimdi sessizliğe bizi katma zamanı, İstanbul bir
Bir gün derin uykudan uyanıverirsin, etrafına şöyle bir bakınırsın. Ezberin bozulmuştur, hiçbir şeyin o güne kadar bildiğin gibi olmadığını görürsün. Bir pencere açılır ufkunda, bambaşka, herşey bambaşka... Karşı evin çatısında soluklanan martılara takılır gözlerin, sılanın kokusu buram buram doldurur göğüsünü. Nerede o hasret durağı, düşünmek istersin, bir tek
yolcu
kağıt, kalem, klavye:) yazmak
Dünya, belki İstanbul
deneme,öykü, şiir
insan, hayat
Benzerlik kurmadım