]
Zaman'ın içinde kaybolmak işten değil, öyle hızlı yaşanıyor an'lar. Bir şeylere yetişeyim derken, ayak uydurur başdöndüren limitsiz hıza ve önce kendini, sonra herşeyini yitirir insan. Asıl acı olan şu ki iş işten geçince ancak kayıpların farkına varılır. Bu saatten sonra yakarış da, serzeniş de boşuna.
Ara ara durmak gerek, durup bakmak ve yüzleşmek gerek en derinlere itilen gerçek kendinle. Zaman'ın hızına tutunmaya sebep, insanın kendisinden kaçışı mıdır, sormak gerek...
Hayat'ın hiç bitmeyecekmiş gibi yaşanmasına sebep ne? Sahip olma hırsı, güçlü olma, hükmetme arzusu; anlam veremediklerimdir. Hayat'a kaptırıp kendini, korkularından uzaklaştım sanır ya insan, ne gaflettir bu, aklına bir düşse... Durup düşünmekten korkar; yüreğinin ya da vicdanının uyanmasından korkar. Gücünü kaybetmekten korkar; cüzdanını, malını mülkünü kaybetmekten korkar. Hükmedemez diye korkar insan; itibarını bir koltuğa teslim ettiğiyse... Ruh'un çıplaklığından korkar insan, oysa onun ilahi saflığına güvenmeyi seçse...
Bana göre, insanın düşüncesizliği yarım bırakılmış bir cümle. Gözlerini kapatıp yürümek, kulaklarını tıkayıp duymamak gibi bir şey. Empati kurmamayı nasıl kabul edebilirim, bencilliğin kör noktasıdır bu, bana göre. Anlayış yoksunluğu cehalet mi?- olsa olsa sadistçe bir yaklaşım. Tut ki hiç yoksun kalmadın, ne maneviyattan ne de maddiyattan yana, olsun, yine de anlaman gerek var ve yok'tan. Tut ki sağlıklı ve gençsin, yine de farkında olmalısın hastalığın ve geçen zamanın. Akıl ve Mantık senin hizmetindeyken hayvanlaşmanın ne alemi var, ey insan!?.. Bak içine, kendini gör ve azat et, çünkü Zaman sadece gelip geçecek, oysa sen hep seninle kalacaksın...
eylül