Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
HALAMIN KOCASININ ADI O zamanlar erkek adlarının arkasına Can, Alp, Berk gibi yardımcı adlar ekleme modası yok. Cüneyt, Tarık, Murat gibi afili adlar da yaygın değil. Çocuk doğar doğmaz, hemen yapıştırıyorlar aile büyüğünün adını “Efendim adı Bekir olsun, dedesinin adı.” Bir başkası seçenek ad öneriyor kimi zaman “Amcasının oğlu da Bekir. Bununki öteki dedenin adı olsun; Hayrullah, diyelim.” Bekir’le Hayrullah gibi adlar arasında gidip geliyor küçücük bebeler. Biri de çıkıp Tarık olsun, Hayrullah Can olsun, demiyor. Bilinmiyor çünkü. … Çocukluğumda ablalarıma, doğduğum günü, adımın konuluşunu, niçin Mehmet adı konulduğunu tekrar tekrar anlattırırdım. Evin en ufağı olduğum için kırmazlardı. Biz ikiz doğmuşuz. Bir kız bir oğlan. Önce kız kardeşim doğmuş, kocaman bir bebekmiş. Hani topaç gibi derler ya, öylesinden. Ama, büyüklerin söylediğine göre, dünyada yiyecek ekmeği yokmuş; onun için ölü doğmuş. Ardından ebe ninemizin bağırışı duyulmuş: “Yardım edin, bir tane daha geliyor!” Gelmesine geliyor da, bir kilodan az canlı, ha öldü ha ölecek, bir cılız oğlan. Oğlan olmak dışında hiç bir olumlu belirti yok. Babam böyle el kadar şey için değil muştuluk vermek, insanın yüzüne bile bakmaz. “Oğlan olacak, babamın adını koyacam. Adı Sadık.” Diye kubarlanan adama yapılacak şey mi bu? … Neyse, o dakikalarda bir başka acı olay daha yaşanmış. Ben doğmakta olmuşum, günlerdir başında hocaların okuduğu, ağzına su damdırılan halamın kocası Mehmet enişte ruhunu teslim etmekte olmuş. Ebe ninemiz beni bir elinin avucuna alıp, babama “Bu yiğidin adına ne diyelim babası” diye sorarken, bir komşu kadın da Mehmet eniştenin ölüm haberini getirmiş. - Mıstabey tez gel. Mehmet enişten geçindi, aban seni ünneyiyoru. … Babam bana bakmış, hiç yaşama belirtisi yok. Düşmüş eniştesinin ölüm haberini getiren komşu kadının peşine. Bu arada ben ebe ninemin avcunda, ad konulmasını bekliyoruz; babam giderken dönüp seslenmiş, az önce ,“Ne ad koyalım?” diye soran ebe nineye: - Mehmet, deyiverin! Arslan gibi bir erkek evlada sakladığı babasının adını kıyamamış açıkçası. Ben de gül gibi dede adı dururken, halasının kocasının adı verilen ilk bebek olmuşum. Halam o yönden şanslı. Her evde Mehmet adlı bir torun. Bir de torunu olmadığı halde kocasının adını taşıyan bedavacı. Küçükken sorarlardı: - Adın ne? - Mehmet. - Mehmet dedenin adı mıydı? - Yok, halamın kocasının adı. … Halacığım, ne zaman kocasının adı anılsa içlenirdi. Benden patent kirası mı umardı bilmem, “Aaah adamcağızım. El kadar miras bıraksa, köylü adını koyacakmış” diye de hayıflanır dururdu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |