Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Bayındır’da hâlâ aynı yerinde olan büromuzda tapu dairesiyle komşuyduk. Daha doğrusu onlar bir üst kattaydı. Bir gün bir vatandaş çıktı geldi. Ayaküstü, kardeşinden, tapulardan bir şeyler anlattı; sıra soruda: - Şimdi kardeşim bana dava açar mı? Artık açar mı, açmaz mı kendi bileceği bir iş. “Açarsa konuşuruz” dedim. Yok, ısrar ediyor. Kafasında avukat/üfürükçü türünden bir saplantı oluşmuş; baktım kurtuluş yok: - Arkadaş, onu bilse bilse yukardaki bilir, dedim. Bunun faydası oldu. Adam sürpriz bir biçimde “İyi” dedi çıktı gitti. … Ama on dakika sonra yine geldi. Bu kez sapsarı, bir şeylere kızmış: - O da bilmiyormuş işte! - Bilmiyormuş mu? - Bilmiyormuş tabi, bir de “İşim başımdan aşkın, defol git!” dedi. O kadar da yüzgöz olmaz benim bildiğim yaradan ama, hayırlısı: - Sen kiminle konuştun geldin ? - Tapu müdürüyle, o bilir dedin ya. KAT MÜLKİYETİ İzmir’deki avukatlık yıllarımdan: Bir gün öfkeli biri çıkageldi. Hatta öfkeli hafif kalır, adeta burnundan soluyor. İki katlı bir binanın alt katında oturuyormuş. Üst kattaki komşu çatıya çıkmalarından, özellikle de televizyon anteni ayarlamalarından rahatsız oluyormuş. Bunlar ısrarla çatıya çıkmaya devam edince, çıkmış anten manten hepsini söküp aşağıya atmış. Bizimki boş durur mu “Sen de benim kapımın önünden geçmeyeceksin, yasakladım.” demiş. Ama, adamın evine girip çıkacak başka geçit yok, haklı olarak bizimkilerin kapısının önünden geçecek. Zorunlu olarak, bizimkilere görünmeden hırsız kedi gibi gizli girip çıkmaya başlamış. Bizimki de inatçı, bir gün pusuya yatmış, adam tam evine çıkacak ensesinden yakalamış: - Nereye? - Eve çıkıcam. - Buradan geçemezsin! Adam çaresiz, evine çıkmak için oradan geçmek zorunda. Geçerdim geçemezdin, derken bizimki iyice sinirlenmiş artık: - Geçemezsin arkadaş, demiş; hem al götür evini evimin üstünden. Zaten ağırlık yapıyor. BAYINDIR PARİS’İ GEÇTİ Yaşanmış olayı mesleki büyüğümüz rahmetli Ahmet abi, (Avukat Ahmet Paytar) anlatmıştı: Bayındır’a ilk otomobilin geldiği günler; siz deyin seksen yıl önce ben diyeyim doksan. Hani o farları yanlarda, kornası avuçla bastırılarak öttürülen; bugün müzelerde sergilenen otomobillerin ortalıkta yeni yeni dolanmaya başladığı günler. Bayındır o zamanlar, çevrenin en büyük ilçelerinden. Meraklı varsılın (zenginin) biri de gitmiş bu otomobillerden bir tane almış; başlamış Bayındır sokaklarında dolanmaya. Bir gün de yurttaşın biri eşeğine yük sarmış, çilbirinden çeke çeke evine götürüyor; bizim varsıl da tam yanından geçerken kornaya basıvermiş. Eşeğin otomobilden kornadan haberi mi var, ükmüş tabi. O hengamede semer bir yana savrulmuş yük bir yana. Canı yanan, eşek sahibi arkadan kalayı basmış: -Anasını sattığımın Bayındır'ı Paris’i geçtin; yaşanmaz gari burda! av.mehmetonder@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |