Geçen gece ateşler içinde kavrulurken, rüyamda Barış Sitesi'ndeki sağlık ocağını gördüm. Yüce Rabbim kime ne göstereceğini iyi biliyor. Hastanelerde başımıza gelenlerden daha önce bahsetmiştim. Buna istinaden ambulans müşterisi haline gelmeden ve artık keçi gribi olduğumuza iyice kanaat getirerek Yiğit'le sağlık ocağının yolunu tuttuk. İki hap versinler de şu öksürükten kurtulalım diye. Sağlık ocağımız, yuvamız, neyse, muhteşem. Bekleşiyoruz. Duvara monte el temizleme jeli bile var. Bayağı bir keçi gribi vakası olmasından mütevellit sanırım, etraf kalabalık. Bizim Yiğit duvardaki jeli neredeyse bitiriyordu ki sıra bize geldi. Elleri bir yıllık kırklanmış olarak içeri girdik. Oda 5 metre kare var yok. Çok samimiyiz hocayla. Hocanın önünde bir laptop var. Yüzümüze bile bakmıyor. Çiftlikte davar otlatıyor gibi bir hali var. Ya da bahçenin peyzajıyla ilgileniyor. O kadar alakasız yani durumla. Bir Yiğit tıksırıyor, bir ben ıksırıyorum." Şikâyet" dedi. Ben de en kibar sesimle "Hocam" dedim, "Bizde uzun zamandan beri süregelen bir öksürük var, ne yaptıysak geçiremedik". Diyemiyorum ki,zencefilden naneden girdik, zerdeçaldan, kuşburnundan çıktık, bütün otları kaynatıp içtik, siyah turpu oyduk, içine bal koyduk, altını deldik, turp bir nevi işedi, onu da içtik. Ama hala Allah muhafaza veremli gibi öksürüyoruz. Neyse hoca adımı sordu söyledim. Hımm dedi, davarları güderken. Sizin aile hekiminiz Cüneyt Bey ama kendisi salı ve perşembe günleri olmadığı için bugün ben bakmak zorundayım. Tüh, dedim içimden. Aile Hekimimizle tanışma şerefine nail olamadık. Ama feciyiz yani. "Aman doktor derdime bir çare" modundayız. Ordaki temizlikçi abla bile baksa razıyız yani. Ben neredeyse ağzımızın içine girmiş sedyeye doğru meylettim. Oturup üstümü çıkarmam gerek diye düşünüyorum. Yok yok diyor, ayağa kalk, arkanı dön. Yüzümü görmeye bile tahammülü yok. Kaldır kazağı... Steteskopu taktı bu esnada kulağını dayayıp dinlemediğine şükrediyorum. İki nefes alıp verdim. Tamam dedi oturabilirsiniz.( Sağol şekerim). Yiğit'i dinlemeye gerek bile görmedi. Kaç kilosun? diye sordu. Çocuğun yüzüne bakarak akciğer tomografisi çekti. Meziyetli adam. İkimize de popüler antibiyotiklerden, balgam sökücülerden yazdı. Ben ağır araştırmacı- gazeteci olma tahriklerine kapılarak, en işgüzar ve salak halimle derin davar sessizliğini bozmak için belki de, "Hocam nasıl, bu aile hekimliği işinizi kolaylaştırdı mı?" dedim. Evet dedi. Yaklaşık 4000 kişinin hekimiyim. Çok faydalı oldu yani.Gülüştük sahte sahte..Ve bu kısmen kehanete dayalı muayene sürecinden sıyrılıp, gereksiz çıkardığımız montlarımızı giyerek, aile hekimliği yakınlığımız bile bulunmayan hocayı, bilumum küçükbaş hayvanlarıyla baş başa bırakarak uzaklaştık oradan. Yiğit çıkışta yine sayesinde dibinde kalmış olan jele saldırdı. Oğlum görgüsüz müyüz? Çocuğa bir jel bile almamışlar zannedecek millet. Ne feci. Onu ensesinden yakalayıp, sürükleyerek yabancı ve değişik volümlerdeki tıksırıklar eşliğinde dışarı attık kendimizi. Hemen yandaki eczaneye daldık. Yine bir grup keçi gribi yoldaşımızla bekleşmeye başladık. Eczacı abla reçetemizi eline aldı, bir süre sonra" Siz ağır bir bronşit geçiriyorsunuz sanırım" dedi. "Yalnız bu ilaçlar gece huzursuzluğu, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı ve biraz depresif bir durum yaratabilir ". Hah dedim tamam. Tam da bu "advers" etkilere ihtiyacım vardı. Öksürük kesilecek ama duvarlara tırmanıcam. Gece kurt adam gibi ortalarda dolaşıcam. Bizim adam dedeler gibi aksırdığım için zaten beni boşayacak kıvamda, bu da bahanesi olacak yani. O sırada daha ilacı kullanmadan tepeme yığılan keçilerle birlikte, jel tutkusu kabarmış Yiğit'i çeşit çeşit jel bulunan rafta gezinirken buldum. Tekrar aynı yerden yakalayıp, "Gel çocuğum gel, konuşarak halledebiliriz" diyerek, medeni bir aile görüntüsüyle çıkıp arabaya yollandık.
Eve geldiğimizde elimizde ne hastalığımızla ilgili bir tanı, ne bir ilaç, ne aile hekimimizin nur yüzü, ne de ruhumuzu dinginleştirecek bir tek söz vardı. Yine şu bizim cennetlik kocakarıların nimetlerine kalmıştık. Nanemizi kaynattık. Hormonlu olduğundan şüphelendiğim portakal boyutundaki limonlarımızı sıktık, içtik, üç Kulhuvallah bir Elham okuyup yattık.
Allah'ım biliyorum çok yükümüz var sana, ama yine havale olduk huzuruna..Bu sefer de kabul eyle...