Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Yalova'da gece çalışanları işlerine götüren minibüs çift yönlü yapılan yola uyarı konulmadığı için hızla dalmış yola. Beş tane can fırlamış gitmiş camdan. Olsun. Orda burada dağda bayırda birileri ölmüş yine... Tamam, burdaki kan bitti mi? Geç başka kanala, acıyı görmeliyim, hissetmeliyim . Kanım yavaş akıyor daha damarlarımda. Sena düşmüş kafasının üstüne, kusmaya başlamış hastanede. Ondan sonra bi zahmet çekmişler beyninin filmini. Oraya buraya koşturmuş anası, doktora gitmiş beyinci ne zaman gelecek diye. Hoca bana ne demiş. Olsun. Düşmeseymiş.. Isıtıp ısıtıp yine yumurta savaşı. Dua et yumurta atmışlar. Onlar ki kendinden olmayanı diri diri yakarlar unutmadık. Olsun. Devam et, Mersin'de ilköğretim Okulu'nda öğretmen iki kız çocuğunu taciz etmiş. Artık hatim indirsen yetmez, ucuz kurtulmuş yavrular . Ama olmadı ,yine kanımı oynatamadın yerinden, fışkırtamadın uzağa, patlatamadın damarlarımı. Acıya alışmış bedenim daha fazlasını istiyor senden. Bu günkü zayiatla sermayeyi kediye yükledik desene Bu hızla yitip gitmeye devam edersek, karta kaçmışlar bile değil 3 ,7 bebe çıkarsak engel olamaz haritadan silinmemize. Allahım bizi denediğin yetmemiş midir acep? Sıradakine geçsen artık. Bu kadar kedere, acıya, vahşete dayanabilirliğimiz notumuzu yükseltmedi mi hala nezdinde? Ananem rahmetli pek muhterem kadındı. 14 yaşında evlenip Ankara'ya gelmişti. Okuma yazmayı kendisi öğrenmişti. Yemeklerin nasıl sağlıklı pişirileceğini, sebzenin besin değerini kaybetmemesi için nasıl doğranacağını kendi kendine keşfetmişti. Karşı binada karısını döven adamı yakasından tutup havaya kaldırmış, duvara çarpmıştı. Kapıyı tekmeyle vurup açmış, yeni evli kızı tutup arkasına almış,bu kıza bi daha dokunursan seni gebertirim diyerek tehdit etmişti. Kiracılardan biri kirasını ödemese dedeme yalvarırdı. "Bak dede (O'da saygıdan mıdır nedir dede derdi dedeme) Ali Bey'i bu ay da idare et, yazık bebe beliğe". Dedem de her seferinde isyan eder burası Vakıf Hanı mı be derdi. Ama ikna olurdu hep. Evet, bizim Emek apartmanı Vakıf Hanı gibi işlerdi. Kazanlarca leziz yemek pişer, fakire fukaraya yedirilirdi. Bilumum yeğenlerini bu evde büyütüp, evlendirip, iş güç sahibi yapmıştı. Çocukların kılına zarar gelsin istemezdi. Sokakta düşünce önce onun zilini çalardım hep, yırtılmış külotlu çorabıma artık tahammül edemeyen annemi ikna için beni arkasına alıp giderdi bizim eve. Bak Kamran gene düşmüş çocuk, kızmayın emi ölem? derdi. 150 kiloydu. İsmet Paşa'yı severdi. Ankara'nın meşhur terzilerinde diktirirdi kıyafetlerini.14 yaşında köyünden çıkıp gelmiş yazları camiye giden ya da medrese havası solumuşlar neslinden de olmadığı için dua falan da bilmezdi pek. Ama bugün sosyal sorumluluk projesi zırvalıklarını, kıvırcığın vitamini gitmesin diye elle parçalamak gerek diye anlatan kokonaları gördükçe,"çocukların kılına zarar gelmesin onların içleri ezilmesin " diyen sesini, kurban bayramlarında kesilen 4-5 koçun etini dirhemine varana kadar elaleme göndermesini , mazlumun yanında duruşunu özlüyorum hep..Ne bilge kadınmış diyorum ,ne büyük..Son zamanlarında bu karşılıksızlıklardan doğan kırgınlıktan mı nedir,"Her gelen anamı soruyor ben ne edeyim ki"derdi.Hala bembeyaz tülbendiyle geniş yemyeşil bahçeler içinde ki evinin penceresinden el sallaken düşer insanların rüyalarına..Anane gerçekten burada olsaydın sormak isterdim sana .Bu anayasanın en babası gelse cebimdeki kartların asgarisini ödeyebilir mi? Bizim garip düldülün mazotu neredeyse koklayarak yaşayan deposunu fulleyip, mazot deryasında yüzdürebilir mi? Sena'yı iplemeyen doktorun yüzüne tükürebilir mi, çocuğunu elleyen muallimin tepesine çökebilir mi? Sen olsaydın anane komşun alevi dedesi Hüseyin Efendiye kimse elleyemezdi. Gülistan'ı kocası dövüp öldüremezdi. Köydeki evinde dostların Kürt Şefika'yla itişirdin hep. Ama onların torunlarıyla oynardık biz tatillerde. Küçük kırgınlıkların ötesinde severdin onları hep. İliçli'ydin, Sanahsi'liydin. Ermeni köyleriydi buralar, duvarlarında gidip de dönebilme umutları olanların hazineleri gizliydi. Küp küp altın bulurdu millet, sen dokundurmazdın "Bir gün gelecekler" derdin,gelecekler elbet. Issız kalmış sessiz karanlık kiliselerde gezdirirdin bizi. Bilmediğin, hiç öğrenemediğin duanın Allahı'na şükrederdin. Hep bildiğin dilde. Askerine küfrettirmezdin ama. İsmet Paşa'nın altına parmak bastığın 6 okuna hıyanet ettirmezdin, hıçkırığı tutana "Ümük otundan" merhem yapıp bağlardın, ümüğünü sıkmak yerine. Sobada telli ızgarada yaptığın köftelerin kokusu geliyor burnuma. Ulus'taki Ali UZUN' dan aldığın baston çukulataların tadı damağımda. Kanım düşük, dut pekmezi içmem lazım biliyorum, ama senin gibi pekmez yapan yok ki anane. Keşke olsaydın da hakkımızı hukukumuzu yetirtmeseydin birilerine. Direnemeyenin direnci, dilini yutmuşların dili, kör gözün ışığı olsaydın. Ananemin adı Hâkime'ydi. Hâkime FINDIK. Fındık Hakime. Ne ilahi bir isim üflemişler kulağına. Ne komik, ne ironik, ne senfonik. Işıklar içinde kal anane, ama hiç uyuma n'olur. Bir gün sana ihtiyacımız olur. Bütün taşlar altında nefessiz kalmış ezikler için belki. Kim bilir?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Elvan Çolakoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |