Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
USÛLEN - İmzanı at, unut. Usûlen. Böyle söylemiş, o yüklüce borcun altına kefil imzası attırırken, kendi deyişiyle “Kâmil olmalara ermeyesice düzenbaz!” Adaşım Mehmet’in bana geliş nedeni de bu Kâmil’e kefil olduğu için aylığına gelen haciz. Daha ömür boyu bankaya çalışacaksın dendiği için, bir avukata danışayım, demiş. Biz en iyisi kendinden dinleyelim: “Kâmil, hanımdan yana akraba da olur. Bizim gibi üç kuruş aylığa talim eden tayfadan değil. Atak, cesur. Tecimden ticaretten anlar; uzatmayalım, parayla oynayan biri. Hani büyük başın derdi de büyük olur, derler ya, o paraya sıkıştı mı bizim gibi üç kuruşa değil, hatırı sayılır paralara sıkışır. Bir gün elektrik parası ödeyeyim, diye çarşıya çıktım. Olacak ya, bizimki karşmda; yine tiril tiril giyinmiş. Her zaman olduğu gibi ayakkabılar boyalı, saçlar taranmış. Nasıl desem, kont gibi. Ben konuşsam yanımdaki zor duyar, Kâmil bir “Mehmeeet!” dedi, neredeyse koca çarşı adımı öğrendi. Para işte, laf da öğretir, sesi de öyle borazan gibi çıkartır. Yalnız şunu fark ettim; meğer öyle büyük adamların da bizlere gereksinmesi oluyormuş. Bizim Kâmil de ufak bir krediye gereksinim duymuş. Ufak dediği benim düşümde bile göremeyeceğim bir para ama, konu bu değil. Tam bankadan kredi alacakken, bir kefil istemişler. O da bir tanıdık bulayım, deyip bankadan çıkarken beni görmüş. Rastlantı bu ya! Tabi sorun da etmedim. Koskoca işadamı, başıma iş çıkaracak değildi ya. Zaten kendi de söylemişti: - Kefile de gerek yok da, bankanın Ankara’daki merkezinden usûlen bir kefil imzası da alın, demişler. Kefilsiz de yaptırımım ama, yüz göz olmak istemiyorum. Senin için bir sorun yok. İmzanı at, unut. Usûlen yani. … Usûlen imza attığım için ben de sorun etmedim. Koskoca iş adamı, usûlen bir imza atıver, demiş, olmaz denir mi? Böyle bir şey bizim için de onurdur sonuçta. Koskoca iş adamına kuru bir imzayla da olsa destek vermek olsa olsa övünç kaynağımız olur. … Gerçekten de imzayı atıp unuttum. Bir süre sonra postacı bir zarf getirdi. Bankadanmış. Benimle ilgisi olmadığı için açmadım bile, götürüp Kâmil’e verdim. O da zaten “Usûlen böyle zarflar gelir. Kafanı karıştırmana gerek yok. Bana gönder” demişti. Ben de öyle yaptım. Hatta bir iki zarf daha geldi. Dediğim gibi, benimle hiçbir ilgisi yok ya, usûlen ya, çocuklarla Kâmil’in işyerine gönderiverdim. Yalnız gelen son zarf beni biraz işgillendirdi. Duruşma çağrısı gibi uzunca bir şey. Üstünde de icra müdürlüğü yazması kuşkularımı iyice arttırdı. Bu kez kendim gittim. Neyse ki, bu işler böyle yapılırmış, işadamları ellerindeki anaparayı tüketmemek için geç öderlermiş, arkadan büyük kazanç gelir hepsini ödeyiverirlermiş. Başka türlü büyük paralar kazanılamazmış. Anlayacağın bu da usûlenmiş. Hiç mi hiç önemi yokmuş. … Hiç biri değil de, icracıları gezdiren o sarı taksiden inen üç dört kişinin kapıya dayanması var ya, usûlen bile olsa, insan irkiliyor. Tabii aslında korkmaya gerek yok; nitekim bunlar da usûlen eşyaları yazıp, bir de yine usûlen borcu ne zaman ödeyeceğimi sordular. Ödeme deyince, bende bir ürküntü daha. Bizim sülaleyi silkelesen, çıkmayacak denli para. Usûlen bile söylense insanın içi ürperiyor. Rahatlamak için Kâmil’i aradım. Neyse ki, para işinin eli kulağındaymış da, için rahatladı. Artık imza atmak usûlden de öte, yok hükmünde. Bastım imzayı, konukları uğurladım. Çoluk çocuğun evde olmaması da iyi oldu. Zaten birkaç ay da ne icradan gelen giden oldu, ne de postacı uğradı. O sıralar usûlen yapılacak bir işlem yoktu herhalde. … Yalnız birkaç ay sonra işler hareketlendi. Bir sabah daha büyük bir kalabalık geldi. Bu kez sarı taksinin ardında bir de kamyon var. Yazdıkları eşyayı götüreceklermiş. Hemen Kâmil’i arasam da, o işin usûlen yapıldığında kararlı. Götürmek zorundalarmış, yoksa sorumlu olurlarmış, usûlen yani. Parasının gelmesi de an meselesiymiş zaten. Neyse beyaz eşyadır, koltuktur şudur budur gidince ev bomboş kaldı. Ama önemli de değil. Nasılsa usûlen, üç gün sonra geri gelecek, diye düşünürken, postacı bir zarf getirdi. Ne kadar usûlen de olsa, meraktan açıp okudum: Borcu söz verdiğim günde ödemediğimden usulen üç ay hapsim isteniyor. Her olasılığa karşı Kâmil’i aradım. Öyle ya usûlen üç ay da damda yatılmaz ki. Ama o rahat: - Be kardeşim seni cezaevlerinde yatacağını mı sanıyorsun? Usûlen işte. Neyse korkulacak bir şey yokmuş. … Biz usûlen alıp götürülen eşyanın geri getirilmesini beklerken, icradan evin satış ilanı geldi. Meğer usûlen o da haczedilmiş. Usûlen bile olsa bu katlanılmaz artık. Hemen Kâmil’i aradım. O ısrarla bizi evsiz bırakmayacağını, satışın da usûlen yapılacağını, kaldı ki parasının akşamda sabahta geleceğini, sorun olmadığını söylüyor. Çok da yetenekli, her zaman olduğu gibi beni yine inandırdı. Dediği gibi usulen ev de gitti. Yalnız icradan evi alanların usûlden musûlden haberleri yok. İlk günden gelip kapıya dayandılar. Ben “Usûlden!” dedikçe, elleriyle de “Çık dışarııı!” işareti yapıp, hep bir ağızdan “Usuldaaan!” diyorlar. … Eşyadan sonra ev de gidip sokakta kalınca hanım da çocukları alıp babasının evine döndü. Ben de soluğu Kâmil’in işyerinde aldım. O aynı şeyleri söylüyor: - Usulen dedik ya, canım kardeşim. Sen bu işlemlerin usûlen yapıldığını bizim kıza anlatamadıysan, ben ne yapayım. Öyle ya ne yapsın adam. Parası geliverse usûlen her şeyi geri getirtecek ama o da gelmiyor. … Bu arada üç ay da hapis yattık. Üç ay dolunca usûlen salıverdiler. İşveren çıkış verdiğinden bir de işsiz kaldık mı? Uzun süre meteliksiz dolaştım. Sonunda bir tanıdık aracılığıyla iş buldum. Biraz cebim para görür gibi olmuştu ki, işyerime bir yazı geldi. Alacaklı banka aylığa haciz koydurmuş. Üstelik o kadar eşya, koskoca ev borcun faizine ancak yetmiş, borcun aslı kapı gibi önümde duruyor. Arkadaşlar “Bu borç ömür boyu ödesen bitmez” diyorlar. . İşte bunun için geldim avukat bey. Bu borçtan kurtulmanın usûlen bir yolu yok mu?”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |