"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Sırtı iki büklüm olmuş, kahverengi paltolu yaşlı adam, bir zamanlar Cambaz diye anılan çakır gözlü, sivri burunlu ve burnu kadar sivri dilli ve dili kadar uzun boylu Yılmaz Efendiydi.Yağmura aniden yakalanmış, etrafına telaşla bakınıyordu.İki adım sola, Berber Süleyman’ın dükkanına doğru adım attı,sonra vazgeçip az ilerdeki çam ağacına doğru yöneldi.O sıra da birileri onu gizliden gizliye izliyor, savunmasız bir anını bekliyordu.Yılmaz efendi çamın yanına gitmekten de vazgeçip feleğin armağanına teslim oldu.Sokağın tam ortasında durup, yüzünü göğe doğru çevirdi, mahalleli onu bu halde görse adamın ümitsiz bakışlarını fark edip onu içeri alırdı ama şimdi herkes yatağında horlayarak uyuyordu.Yılmaz efendi yüzünü gökten, ayağını yerden ayırmadan kimsenin duymadığı bir şeyler fısıldadı.Sesi, karanlığa çarpıp, kırıldı.Çatırt.Yılmaz efendi ocak yağmurlarıyla birlikte yere düşeceğini anlamıştı, geceye pusmuş adamların parlak gözlerini fark etmişti. Demek böyleymiş .Ecel yıllar öncesinden kalma bir hatayla birlikte çalacakmış kapısını.Azar azar çaldığı her şey birikip boğazında kalacak, kendisinden intikam alacakmış meğer.Yılmaz Efendi ellerini paltosunun cebinden çıkarıp yağmur tanelerini tutmaya çalıştı.Cambazın çocukluğu tutmuştu. Sanırım ölüm, geride bırakılmış ve unutulmuş çocuğun kafeslerini kırıyor. Kötü yaşadı: kurnazca, yakıp yıkarak ve aldırmayarak.Ama iyi öldü dediler.İyi ve masumca…Söylediklerine göre ölmeden önce bir çocuğunki gibiymiş hareketleri…Yağmurda zıpzıp zıplıyormuş... 04.39 Doğum odasının duvarlarının ardında telaşlı bir adamın sırtından soğuk terler dökülüyor,nefes almakta güçlük çekiyordu.Nerdeyse iki buçuk saat olmuştu, bu kadar uzun sürmemesi gerektiğini düşündü ve kalbi hızla çarpmaya devam etti.Titrek elleri pantolonun cebindeki sigara paketini yokladı. Burada sigara içmek yasaktır.Sevimsiz tabelayı gördü ve yeniden hastane koridorlarını arşınlamaya başladı.Bir yandan ilk kez baba olacağı aklına geliyor, kızının minik gözlerini düşünüyordu, ama sıkıntılıydı, en az karısı kadar acı çeken bu orta yaşlı adamın ismi Ali’ydi.Tayini Bursa’ya çıkmış, anasından babasından uzak kalmıştı.Ama karısı yetiyordu ona, şimdi bir de kızları olacaktı. İlk sözü baba olacaktı. Baba beni sallar mısın? Baba beni sallar…Baba beni..Baba annem acı çekiyor ,o ölecek ! Karısının tiz çığlıklarını duyduğunda bayılacak gibi oldu, yüreği dalgalanıp ağzına kadar geldi, onun dışarı çıkmasını zorlukla engelledi.Tüm vücudu uyuştu, ayakları nereye gideceğini şaşırdı.Hastane kokusu ciğerlerini yakarken, cehennemin ateşini, cehenneme gitmeden hissetti Ali. Doğum odasının kapısını olağanca gücüyle iterek, içeri bir yıldırım gibi girdi, doktorların çaresiz gözlerini gördüğünde onun için her şey bitmişti.Bir hemşire yaklaşıp, karınızı kaybettik, dediğinde onu duymuyordu, ama kızınız yaşıyor, dediğinde onu duymuyordu.Ali için zaman ve mekan silinmiş, zihni boşlukta asılı kalmıştı.Gözü karardı, yere düştü.Adam bayıldı, bana yardım edin, diye bağırırken hemşire, ilerde vücudunda kan parçacıkları olan bir bebek hayata ağlıyordu. Bazen ölümle yaşam o kadar iç içedir ki...Ölümden yaşam,yaşamdan ölüm doğar… 06.15 Güneş ışıkları nazikçe pencere camlarına vurmaya başladığında Londra’da uyumayan tek yer Kensington sokağının kuzey batısındaki bej renkli küçük evdi.Evin yatak odası bölümünde büyük beyaz demirli bir yatakta yüzü solgun yaşlı bir kadın yatıyordu,hemen baş ucunda, bakışları, pencereye yapışmış buğuda takılı kalmış kumral saçlı genç bir kadın oturuyordu. Yüzüne şöyle bir bakıldığında iki üç ay önce alkol tedavisi gördüğünü anlaşılmıyordu; hayatının anlamını bulamayıp kendisini alkolün koynuna atan bu güzel kadının ismi Eliesha’ydı ve şu anda bir başına geçmişinde kaybolmuştu. Okula başladığında ve penceresinden bardaktan boşanırcasına çakan şimşekleri izlerken tuttuğu beyaz el, O alkolün pençesindeyken de eksik olmamıştı,sıcaklığını derinden hissetmişti hep, yatakta sessizce yatan kadının sıcaklığını hissetmeye çalıştı tekrar...Beyaz bir elbise giymiş,elinde kek kabıyla gülümseyerek düşlediği bu otuzlu yaşlardaki kadın Eliesha’nin annesiydi-adı Katie’ydi- ve şimdi elli dokuz yaşındaydı.Eliesha başını kaldırıp annesinin kırışmış yüzünde teknesini yüzdürmeye çalıştı, bir deniz feneri aradı ama bulamadı. Beyazlar içinde ölmek isterim.Annesinin sesi kulağında çınladı. Eliesha…Annesinin dudakları ince ince kıpırdıyordu. Eliesha üzülme.Ben huzurluyum. Eliesha annesinin gözlerini kapattığını fark ettiğinde onun ellerinden tuttu. Seni seviyorum anne. Katie öldüğünde tebessüm ediyordu.Eliesha’nın gözlerinden sular taşacak gibi oldu, ama ağlamadı. Ve bazen sessiz gelir..Bir dostun tavırlarını takınarak..Huzurlu ve sakin… 11.38 Grizu patlaması, Belli oranlardaki metan gazıyla havanın karışarak oluşturduğu patlamadır. Patlamanın gerçekleşebilmesi için minimum %12 oranında oksijen gerekmektedir.Havada %5-6 oranında bulunan metan gazı ancak bir sıcaklık etkisiyle yanarken, metan oranının %5-16 olması durumunda patlayıcı özellik kazanır. Yüzü kömüre bulanmış genç adam, elindeki kazmayı yere bırakıp alnını sildikten sonra zorlukla konuştu: –Saat kaç oldu abi? –On ikiye yirmi var.Valla ben de acıktım aslanım, dedi ihtiyar adam. Genç adamın mahalleden komşusu olan bu ihtiyar -adı Kemal’di- on bir yıldır burada, gün ışığından metrelerce uzakta alnının teriyle ekmek parasını kazanıyordu. Kızım üniversite okuyacak.İşe başladığından beri bir kez olsun şikayet etmemişti. Ve meslek sahibi olacak.Gün boyunca güneşi görmüyordu ama bunların hepsi kızının geleceğinin hep aydınlık olabilmesi içindi.Şimdi yanında duran bu genç çocuğun bıkkın yüzüne bakmış,ona tebessüm etmişti. Valla bende acıktım aslanım. Maden ocağının kesif kokusu ikisinin de kazındırmıştı midesini. –Az kalmış abi.Annem azıcık sarma yapmıştı,onu da benim çantaya koymuş.Yeriz birlikte.Hakan ağabeyleri de çağırırız.Hep birlikte biraz ziyafet çekeriz.Az maz ama...Bereketi olur derler... Kemal tekrar gülümseyip, Tabi aslanım, dedi.Sonra hafif bir gümbürtü duydu, midesinin guruldadığını sandı.Sonra bir gümbürtü daha.Yok, bu başka bir şeydi.Genç çocuğun korkmuş bakışları görüp, onun baktığı yöne doğru başını çevirdi. Maden ocağının basık tavanı çöküyordu. Grizu patlamasının neden olduğu çöküntünün altında kalan yedi kişi öldü...Henüz kimlikleri belli değil… Güneşsiz ölmek nasıldır, bilmem..Cehennemin yeraltında olduğunu söylerler.Cehennemde mi öldü benim gibi tüm bahtsız madenciler ?... 14.02 Siyahlara bürünmüş yirmili yaşlarındaki kız artık dayanamadığını söyleyip, elindeki hapları ağzına boşalttı.Adı Ezgi’ydi.. Bilmiyorum, bunun tarifi nasıl olur.İnsan kendi canına kıyma noktasına geldiğinde benim de ümitlerim bitmiş oldu.İlk katil Kabil, ilk maktul de Habil’di…Peki ilk kim yaşadı hem katilliği hem de maktullüğü? 22.56 Bitti.Kelimelerim öldü. Mezar taşları minicik hikayaler anlatır aslında..Hepimizin ortak yönünü bağırır.Ölüm her şeyden öte en ortak olandır. Eurydike
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Luyu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |