Gerçek sanat, gizlenmesini bilen sanattır. -Anatole France |
|
||||||||||
|
Hadi benim yakışıklı oğlum artık içeri gir, akşam oldu, hadi benim yakışıklım mutfaktan su getir. Şimdi içinizden herkesin annesi böyle söylüyor çocuğuna diyorsunuz veya annemin bana bir şeyler yaptırmak için böyle konuştuğunu düşünüyorsunuz. Ama bu konuda elimde kanıtlarım var. Her sabah aynada gördüğüm yakışıklı çocuk mesela. Ayrıca okulda bir oyunda eşleşmek gerektiğinde kızlar hep benimle birlikte olmak istemiyorlar. Öğretmen onlara kızıyor bazen “çocuğu rahat bırakın, diğer arkadaşlarınızı da seçin” diye. Eda, Ayşenur, Pelin, Pınar hepsi etrafımda. Peki ya Duru, o neden hiç beni seçmiyor, bir türlü anlamıyorum. Aslında o hiç kimseyi seçmiyor. Genellikle en sonunda hiç kimsenin seçmedikleri ile eşleşiyor. Bu dün arabada, tiyatroya giderken de böyle oldu. Hâlbuki her şeyi planlamıştım, en son servise binecek onun yanına oturacaktım, ama ne oldu? Onun yanına Barış oturmuştu, bana da sadece sırnaşık Ayşenur’un yanı kalmıştı. Ayşenur denen kız hiç kimse yanına oturmasın diye çantasını yanındaki boş koltuğa koymuştu. Ben içeri girince de hemen çantasını kaldırdı. Başka yer olmadığından oraya oturmaktan başka çarem de kalmadı. Ondan sonra da her şey ters gitti zaten, tiyatroda da Durudan, dönüş yolunda da çok uzak bir yerde oturmak zorunda kaldım. Annem akşam beni almaya geldiğinde yüzümden düşen bin parçaydı. Arabada sordu: Oyunu beğenmemiş mi benim oğlum, niye yüzün asık? Yok tiyatroyla ilgili değil, dedim olanları anlattım. Bıyık altından gülüyor mu bu kadın bana? Bıyıkları da yok ama. Bu sözü sadece babam için kullanmalıyım bundan sonra. Sonra da Ayy!! benim oğlum aşık mı olmuş yoksa şu Duru denen kara- kuru kıza? Diye çığlık atıyor annem. Kızıyorum anneme, ne demek şimdi bu. Ben aşık-maşık olmadım, bir daha da sana hiçbir şey anlatmayacağım diyorum. O araba kullanıyor ben arkadayım, hiç konuşmuyorum artık. Sorduğu sorulara cevap vermiyorum bundan sonra. O da beni unutuyor, dalıyor kendi dünyasına, trafiğine. Ben de kendimle baş başa kalıyorum böylece. Yoksa annemin söylediği doğru mu, ben aşık mı oldum bu kıza? Olamaz ki aşık olmak böyle üzülmek değil ki onun yanına oturamadım veya Barış denen çocuğu dövmek istemek değil ki onun yanına oturdu diye. Filmlerde, masallarda böyle değildi ki. Mesela aptal yedi cüceler ve pamuk prenses hikayesinde o prens denilen adam gelip prensesi öpüyor, o da uyanıp görür görmez prense aşık olmuyor muydu, sonra da evlenmiyorlar mıydı? Okuldaki kızlar ne çok sevdiler bu masalı. Ben kırmızı başlıklı kızı tercih ederdim, hiç olmazsa on da kurt filan vardı, heyecanlanmıştık az da olsa. Ne zaman vazgeçecekler bu saçma şeyleri okumaktan bize. Az kaldı, okumayı bir öğreneyim kendim seçeceğim okumak istediğim şeyleri. Duruya dönüyorum yeniden.. Bu kız Pamuk Prenses gibi değil mi yoksa? Beni hiç görmüyor mu? Nasıl görmez o kocaman, hani güldüğünde içinden güneş ışıkları çıkan o gözleri ile. Yoksa onu öpmem mi gerekiyor? Nasıl öpeceğim daha yanına bile oturamadım ki? Onu öpersem kızar mı acaba? Çünkü kızdığında da gözlerinden ışıklar çıkıyor. Ama bu sefer güneş ışığı değil, lazer kılıcından çıkan ışıklar gibi kızgın, öldürücü. Annem neden kara kuru dedi ona. Diğerlerinden farklı diye mi? Bir kere hiç toka moka takmıyor, saçları gözüne girse bile. Bazen öğretmen saçlarını topluyor, ama bir yolunu bulup dağıtıyor onları. Her şeye de ağlamıyor diğerleri gibi. Hani şu sümüklü Barış saçını çekmişti de bir kere hiç ağlamamıştı. Öğretmene bile söylemedi, sadece gözleri ile kızgın ışınlarını saçmıştı. Bu Barışın bir daha ona bulaşmamasına yetti, ben de Barışı dövmekten kurtuldum böylece. Aşı olurken de en cesur kız o değil miydi? Sadece geçen gün çizgi film izlerken hani şu arının annesini kaybettiğinde çizgi filmde ağladı. Hiç kimse görmedi ağladığını, benden başka. Çünkü ben aptal çizgi filmlerini seyretmektense onu seyretmeyi daha çok seviyorum. Bence kara kuru ne demekse, kötü bir şey galiba, öyle değil. Pamuk prensesten, kırmızı başlıklı kızdan, okuldaki öbür kızlardan, öğretmenimden hatta annemden bile güzel. Bence annem kıskandı galiba onu.. Sonra o akıllı bir kız da. Öğretmen ne sorarsa cevap verebiliyor, bence doğru şeyler söylüyor. İşte tam bana göre bu kız. Anne ben Duru’yla evleneceğim diyorum aniden. Annem bu sefer kahkaha atıyor. Oğlum bu ne acele, daha önüne ne Durular çıkacak biliyor musun? Ahh bu kadın, hiç bir şeyden anlamıyor, Dur’dan bir tane daha yok bu Dünya’da bilmiyor. Onu kaçırmamalıyım, hatırlamıyor mu acaba? Ölen köpeğimin Dumanın yerine başka bir köpek alamadığım. Çok dolaştık ama hiç biri onun yerini dolduramadı, hiçbir köpeği sevemedim. Onu da köpeğim gibi kaybetmek istemiyorum. En iyisi bu işi kendi kendine çözmek. Yarın Duru’yu öpüp sonrada onunla evleneceğim. Bakalım o zaman da böyle gülebilecek mi böyle bana?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bulut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |