Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
İhtiyar adam uyandı gürültüye. Attığı odunlarla ocak yeniden canlandı. Öksürükler, aksırıklar arasında ateşin karşısına geçip bağdaş kurdu. Düşünceliydi. Oğlu için geçen hafta suratını buruşturarak “ umut yok” demişti doktor. Köye dönmüşlerdi birlikte. Oğlunun evinde, ağlamaktan gözleri kan çanağına dönen gelini avludaki kalabalığın arasından sıyrılarak yanlarına gelmiş, kocasının kolunu omzuna attığı gibi onu ateşin karşısında ki döşeğe yatırmıştı. Kadın kaşla göz arasında sacda hazırladığı bazlamaları siniyle getirip önüne bırakmış, “ Açsındır baba. Tarhana pişinceye kadar ye hele sen şunları” demişti. Odada ki hareketlenmeyi duyan Abdullah saklandığı yüklükten başını uzatmış sümüklerini çekerek kendisine gülücükler saçıyor, açtığı avucunu göstererek “beş, beş” diyerek bağırıyordu. Annesi dışarı atana dek yüklüğün etrafında durmaksızın koşturmuştu kerata. Babasına hiç benzemiyordu. Gelini; “ Durumu nasılmış? Ne dedi doktorlar?” O ana dek yalan söylemek hiç bu kadar zor gelmemişti bana. Başımı dik tutarak, “ İyi bir bakımla bahara kalmaz hemen iyileşirmiş,” dedim. İnanmaz gözlerle bakındı öylece. Yattığı yerde acı içinde şuursuzca inleyen oğlumla kapı arasında gidip geliyordu bakışları. “ Çok iyi bakarım ona ben baba, meraklanma sen. Allah esirgesin sonra n’apar Abdullah’ım onsuz, bir başına şu koca dünyada!” “ Bir dediği iki edilmeyecek canı ne isterse verilecekmiş, ancak böyle toparlayabilirmiş kendini ,” Bir ara uyanır gibi olmuş alnı boncuk, boncuk terli, “ Su, su,” Uzatılan maşrapayı almaya mecalsiz, ağzından kan gelene dek öksürüklerle boğuştuktan sonra su içemeden kapamıştı gözlerini. Hastane de doktorun hemşireye söylediklerini işitmişti yaşlı adam; “ Ciğer miğer kalmamış bu adamda,” diyordu. Onu öylece bırakarak yazlağıya inmiştim. Abdullah elindeki değneğe at niyetiyle binmiş çıplak ayaklarla oradan oraya koşuşturmaktaydı. Bu kez sümüklerini daha kuvvetlice, burun kenarları yırtılırcasına çekiyordu. Avlu kapısından çıkarken kulaklarımda haykıran sesi, “ dede beş, beş dede beş,” diye çınlıyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aydın Akdeniz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |