..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Seda Han Doukas




11 Eylül 2010
Garip Köyde Yaşananlar - 3  
Seda Han Doukas
Garip Koyde Yasananlar serisinin 3. kismi.


:AEED:
Gün ışımaya başladığında tüm gece çalışan Aziz Baba’nın uyumasını fırsat bilen güneş bulutların arasında bir kaybolup bir çıkıyordu. Köy halkı sakin geçecek bu bir kaç saati fırsat bilerek -sanki o kadar saat ortadan kaybolmaları normalmiş gibi- işlerinin başına döndüler. Yabancılar henüz ne olduğunu anlamamış, havanın kaypaklığından dem vurup, bugünün güzel olacağına iddiaya girerken bir taraftan da köylülerden onay beklercesine yüzlerini okumaya çalışıyorlardı. Bu sessiz duruşun, tepkisiz ifadelerin ve donuk gülümsemelerin onları içten içe huzursuz ettiği belliydi. Büyükler kendi aralarında laflarlarken ben de kendi yaşlarımda 4 çocuk ile tanıştım. Bunların üçü erkek biri kızdı. Islık çalamadığım ve dilimi onların yaptığı gibi yuvarlayamadığım için benimle alay ettiler ve oyun oynamayacakları söyleyip uzaklaştılar. Halbuki ben onlara tüm iyi niyetimle Aziz Baba yatırından ve başlarına geleceklerden bahsetmek üzere gitmiştim. Kendimi aptal gibi hissettim. İrem – daha sonra yıllarca en vahşi hayallerimi süsleyecek o küçük sarışın kız- bana cömertçe arkadaşlığını sunmuştu ama ben o güzel oyuncak arabaların, o parlak kırmızı topun sahibi çocuklar ile oynamak yerine elinde bebekleri olan bir kız ile kalakalmaktan dolayı mutsuzdum.

Öğlene doğru bastıran şiddetli yağmur, yabancıların gözünde bereketi, bizimkilerin gözünde ise acımasız, gazap dolu ama adil, hakkını savunan Aziz Baba’yı simgeliyordu. Bütün gün ve gece evde kapalı kaldık. Ağaçların fırtınaya kafa tutması, denizin kudurgan köpüklerini sahile kusması ve yer altından gelen o korkunç çatırtılara gece içinde bir kaç çığlık da eklenince kendimi babamın kollarında buldum. Onun o sakinleştirici sesi eşliğinde uyumuşum. Bu döngüde sanırım bir kaç gün geçti.

Yabancılar geleli 4 gün olmuştu. Eskiye nazaran beldeye yönelik ne o süslü kelimeler, ne övgüler ne de sempati kalmıştı. Tek istedikleri 2 gün sonra onları almaya gelecek olan otobüse binip olağanca hızla bu garip köyden uzaklaşmaktı. O gün etrafta ne İrem’i ne de ailesini görememiştim. Sadece 2 saatlik zamanım olduğunu biliyordum. Yabancılar da bu ritmi kavramış görünüyorlardı. Artık sadece sabahları 2 saatliğine aşağı iniyorlar, geri kalan tüm zamanlarını odalarında geçiriyorlardı. Köydeki elektrik ve telefon hatları çalışmadığı için dışarısı ile ulaşımımız da kesilmişti. Bizde, bir an önce yabancıların gitmesi, bu eziyetin bitmesi ve her gün Aziz Baba yatırına gidip evimizi koruyan toprağı alacak kadar zamanımız olması için tanrıya yalvarıyorduk. İrem’e bir gün önce Aziz Baba yatırını ve olanları anlatmıştım. Aslında yapmamam gereken bir şeyi yaptığımın da farkındaydım. Hem ben hem de İrem en ağır şekilde cezalandırılabilirdik. Bu nedenle yatırdan aldığım bir avuç toprağın yarısını kendi, yarısını da İrem’in cebine doldurdum. Beni anlamadığını gece yarısı hararetle çalan kapıya uyandıktan sonra öğrenecektim.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Seda Han Doukas kimdir?

Kitap okumak benim için yazarların araladığı o sihirli kapıdan gözlerin kapalı olarak geçmek ve onun yanında otururken sana çevrende olup bitenleri kulağına fısıldamaları gibi gelirdi. Hala da öyle. Bana fısıldanan o hikayeler içimde yankılanarak dışarıya kelimeler olarak dökülmeye başladığında artık başka bir noktadan baktığımı farkettim. O yabancı bahçelere yazarlar ile girmek gibi değildi. Artık ben kendi bahçeme kendi okurlarımı kabul edebilirdim. İşte burada bulunma amacım da bu. İçimden çıkmak için çığlık atan hikayelere el uzatmak.

Etkilendiği Yazarlar:
Gabriel Garcia Marquez, Louis de Berniere, John Fownles, Nikos Kazantzakis, José Mauro De Vasconcelos, Irwin Yalom


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seda Han Doukas, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.