..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




28 Ağustos 2010
Hacı Mustafendinin Ölümü  
Mehmet Önder
- Oğlu, şu birbirini ısırır gibi dua edenlerden biri dediler ama, hangisi acaba?


:AEBE:
      HACI MUSTAFENDİNİN ÖLÜMÜ


     Belediye hoparlöründen “Zoorrt!” diye bir ses duyulunca, ilçe halkı değişik şeyler düşündü: “Bağ-Kurcular olmalı, karnemi yenileteyim” deyip, sağlık karnesini aramaya koyulanlar; “Deterjancıdır” deyip çamaşıra kalkışanlar; ağızlarının sularını akıta akıta “Sakarya taraflarından ayva satmaya gelmişlerdir” diye düşünenler oldu. Hatta bu sonunculardan kapının önünden geçerse ip sallayıp alırım, deyip sepet aramaya koyulanlar bile oldu.
Hayırsever işadamı Mustafendinin öleceği hiç kimsenin aklından bile geçmemişti. Ta ki “Ayakkabıcı Ali Değirmenci’nin babası, koltukçu Nuri Baycan, pamuk tüccarı Faik Sezgin’in kayınpederi, Mustafa Değirmenci, Naim ve Yasin Sezgin’in biricik dedeleri, ilçemiz eşrafından zahireci Hacı Mustafa Değirmenci vefat etmiştir, Allah rahmet eylesin” sözleri duyuluncaya dek.
     “Zoort!” diye açılan hoparlör sert bir “taaak!” sesiyle kapandı. Her ne kadar eşi Aliye hanım, torunları Ayşe ile Filiz Değirmenci, Melda, Selda, Ferda ile Gülsin Sezgin’in adları okunmadıysa da, bu adetten olmadığı içindi.

     …

     Oğlu Ali ile damatlar uzun süredir görüşmediklerinden birbirlerini gözucuyla izliyorlar; yüzyüze gelince cenazede olmanın getirdiği yanık tebessümü eksik etmiyorlar; önlerine dönünce, anlaşılmaz homurtular çıkarıyorlardı. Ali ile damat Faik’in homurtuları kalınca, damat Nuri’ninki incecikti; aslında onunkine homurtudan çok inilti denebilirdi. Eniştelere ısınamayan Ali, özellikle pamukçu Faik hiç sevmezdi. O’na göre Faik enişte hiç bir işe yaramaz, emek harcamaz, yalnızca parsayı toplardı.

     …

     Faik enişte de kayınbiraderi Ali’den, hele hele kaynanası Hacı Aliye Hanım’dan hiç mi hiç hazzetmez, fırsatını bulsa bir kaşık suda boğmak isterdi. Babasıyla Ali’nin arasını açmak için yıllarca planlı çalışmalar yapmış, sonunda onu ilçeden kaçırtmayı başarmıştı. Hacı Aliye tüm çabasına rağmen buna engel olamamıştı. Cenazenin başında herkes feryatlar ederken, Faik bir anaya bir oğula bakıp, kendi geleceği için gözyaşı döküyordu. “Yandım ki ne yandım; bu sarı it, yirmi yıl hangi cehennemde sürttüyse bulundu geldi; evlat olduğunu mu anımsadı ne? Ah babacığım, sen çöplüğü bu tüyübozuğa bırakacak yiğit miydin? Haydi bunun kuyruğuna bir diken kıstırdık; çok şükür o yeteneğimiz var. Ya bu sözde Hacı Hanım? Her fandirifittanlığı yaptı, şimdi Hacı Ana oldu. Ben bu katil suratlı karıyla nasıl başederim babaa! Üstelik kaçak oğlan da başının tacı, başı altında kalasının.” Faik dinlenip dinlenip “Bu cadıyı niye önden göndermedin babaa!” diye diye için için feryadediyordu ki, Hacı hanımla gözgöze geldiler. İçinden “Karı dediğin önden gidip kocasına yer yatak hazırlamaz mı, dünyaya kazık mı çakacaksın?” diye sürdürdü haykırışlarını.
     Hacı hanım bir an dikkatli bakınca “Şimdi yaktım çıranı!” diyormuş gibi geldi Faike. İçin için de olsa bağırıp çağırmayı kesti bir anda.

     …

Camide de kayınbirader Faik enişte hiç yan yana gelmediler. Aralarında hep öteki enişte, Nuri oldu.

      …

     “Helal olsun!”     
Bu söze koşulsuz katılmayan, çekince koyan tek kişi Faik enişte idi. “Helal olsun da babacığım; bari şu Hacı Ana’yı da yanına alaydın, yalnızlık duymazdın.”

      ...

     Gömme sırasında oğul Ali çok gayretli görünüyor; son anda iki kürek toprak atıp görüntüyü kurtaran Faik bir yandan da, “Sanki babasıyla yirmi yıldır konuşmayan bu değildi.” diye geçiriyordu içinden. Ali de onun hiçbir işe el atmayışını, hep kıyıdan geçişini izliyor, babasının söğüşlenişini düşünüyordu. Öyle ya, bu adam yüzünden evinden barkından olmuş, babasına yaklaşmak istedikçe, onun engeline takılmıştı.
     Hoca dualar ederken bunlar, çevreye belli etmeden, içten içten duaları kendilerine uyarlıyor, herkesle birlikte amin diyorlardı.
     - Ali: Babam buna yirmi yıldır neler kaptırdı kimbilir? Madrabaz ya, takla ata ata elinde avucunda ne varsa almıştır. Aamiiin.
     - Faik: Bu sıtrasız tüyübozuğun mekanını da tez cehennem eyle yarabbi. Aamiiin.
     - Ali: Bu üçkağıtçının yüzü yalnız adam kazıklayınca güler. Geberince para desenli üçkağıtçı anıtı diktireceğim. Tez nasibeyle yarabbi. Aamiiin.
     - Faik: Bu namuzsuz kaynananın ağzından girer burnundan çıkar. Oradan hiç çıkamasın. Hapis eyle yarabbi. Aamiiin.
- Ali: Ah be, ele güne ayıp olmayacak, ağzını burnunu kırıp şuracığa gömüverirdim seni. Aamiiin.
- Faik: Tanrım, tez zamanda anasını da babasına kavuştur. Öksüz de kalsın bu piç. Aamiiin.
- Ali: Sen babamı öbür dünyada da kazıklarsın. Geberse de karlı çıkar senin gibisi. Aamiiin.
Her ikisi de yapılan dualardan habersiz kendi bedduaları ile babalarının ruhunu yad etti. Nuri enişte, ağlamaktan ikigözü kan çanağı, dualar ediyordu hala, biricik kayınpederi için.
Cenazeye katılanlardan ilçeye yeni atanmış memurlardan biri, öncelikle merhumun oğluna başsağlığı dilemek istiyor, hangisi oğul hangisi damat olduğunu ayıramadığından ötekine soruyordu:
- Oğlu, şu birbirini ısırır gibi dua edenlerden biri dediler ama, hangisi acaba?
O da yabancı, Nuri enişteyi gösteriyor:
- Yok, onlar değildir. Bak şuradaki ağlamaktan helak oldu. Olsa olsa odur.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.