..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




3 Temmuz 2010
Billur Kupalar  
Mehmet Önder
"Zeki Müren Dişi" bardaklar. Bu on bir çay bardağı, annemin en değerli eşyalarındandı.


:AHJH:
BİLLUR KUPALAR



      Her işyerinde konuşulur ya, “Çayımızı kendimiz yapalım; hem güzelce demleriz, hem de tasarruf ederiz” diye. Bu düşünce, çay kahve işiyle uğraşacak özel bir elemanınız olmadığı sürece başarılı olmaz. Hele bizim gibi çalışanı az, geleni gideni çok olan işyerlerinde başarı şansı hiç yoktur.

Denemekle de bir şey yitirmeyiz, dedik, biz de kalkıştık. Öyle iddialı filan değildik. Bizimki, fırsat buldukça demleyelim; ivedi durumlarda kahveden söyleriz, biçimindeydi. Uygulama, çaydanlık semaver yakma, yangın tehlikesi gibi renkli olaylar eşliğinde bir süre gitti.

Bizim asıl sorunumuz çay bardağı yitirme bağlamında ortaya çıktı. Aldığımız ilk bardak düzinesinden haftasında bir tek kalmadı. İki düzine daha aldık, iki haftada onlar da uçtu gitti.

      Hani, aza “Nereye gidiyorsun?” demişler de “Çoğun yanına” demiş ya, bizim bardaklar da o hesap; kaç tane alsak hafta demiyor kahveci bardağı olup çıkıyorlar.

     Dikkatli olsun, diye kahveciyi uyardım. Oralı bile değil:

- Yok abi, onlar bizim bardaklar. Üç kuruşluk çay bardağı için laf ettirecek adam mıyız?

     Doğru; üç kuruşluk şeye kim döner bakar. Bakmaz da, birilerinin bizim işyerindeki üç kuruşluk çay bardaklarına dadandığı kesin. Bu olsa olsa çay bardağı mafyasının işidir, diyeceğim ama; o da çok inandırıcı gelmiyor. Koskoca mafya düştü düştü de bizim çay bardağına mı düştü?

     Şu ya da bu, en iyisi önlemini almak. Bu kez gittim, çiçeklisinden iki düzine daha aldım. Üç beş gün içinde bunlar da yarıya inip Necati’yi de çiçekli çay bardaklarını götürürken yakalayınca yine uyardım. Ama uyarsam ne, savunması hazır:

      - Çiçekli çay bardağı bizde de var abi. Valla billa!

     Çiçekli çay bardakları da gitti. Hem de yeminle. Ne yapmalı? Bir çare bulamazsak, ara sıra da olsa kendi çayımızı demleyip keyifle içemeyeceğiz.
     
Bu kez gittim, bir düzine saplı bardak aldım.

     Ama, çözüm değil; Necati’nin her koşula uygun savunması hazır: “Kulplu bardak mı dedin ? Bizde de var. Hem de ne türden istersen. Vallahi de tallahi de !”

Adam büyük yemin ediyor; nasıl inanmazsın?

Bu arada birer ikişer saplı bardaklar da tüydü.
     Çare çare diye düşünürken “Bari çayı fincanla içelim” dedim; ama o da çözüm olmadı. Onlarda türlü çeşitli fincan da varmış. Birkaç günde hepsini süpürdü gitti.

     …

      Günlerce onun bulamayacağı kadar değişik çay bardak aradım. Yok yok. Benim bulabildiğim her türlü bardaktan Necati’nin kahvesinde de bol bol oluyor. İşin de ehli ya, gidip buluyor mu, günahını da almayalım “Bizde de var !” mı deyiveriyor, bilmiyorum.

     Düşünürken, annemin evlendiğimiz zaman hediye ettiği çay bardakları aklıma geldi. “Zeki Müren Dişi” bardaklar. Bu on bir çay bardağı, annemin en değerli eşyalarındandı. Camlı bir dolapta saklar, neredeyse her gün tozlarını alır, sık sık yıkar siler yerine sıralardı.

     Bunlarla öyle herkese çay ikram edilmezdi. Kırk yılda bir İzmir’den Azime teyzemgil ya da o derece hatırlı misafirler gelecek de annem:

      “Hatçıgadın, billur kupaları getir” talimatı verip bunlarla çay içilecekti.

     Hatice ablam talimatı alınca konuk sayısı kadar billur kupa çıkarır, altlarında cam piyetalarıyla bakır tepsiye diziler getirirdi. Bu iş ona çok titiz olduğu için yaptırılırdı. Ablamın adı hem Hatice hem de Fadime idi. Annem anneannemin, babam da babaannemin adını vermiş, her biri kendi anasının adıyla çağrılmasını isterdi. Ben bazı yanılıp, ötekinin verdiği adla sorar, “Senin enki isimde bir aban yok! ” yanıtını alır, paylanmış olurdum.

     …

Babamla annem birbirlerine adıyla seslenmeyi ayıp mı sayarlardı bilmem. Babam anneme “Gı”, annem de babama “Benibak” diye seslenirdi.

     Babam sinirli biriydi. Olur olmaz herşeye kızardı. Annemin çay bardağı düzinesinin bir eksik olmasının sebebi de buydu. Altmışlı yılların başları olmalı. Annem mahalleden teyzelerle Tire pazarına alışverişe gitmiş. O zaman ağzı diş diş çay bardakları moda; Zeki Müren Dişi bardaklar. Herkes alınca annem de tamah etmiş. Eve gelince de heyecanla anlatmaya başlamış. Tam babam birini almış bakarken:

“Benibak, billur kupa aldım. Zeki Müren Dişiymiş” deyince, babam yine sinirlenmiş. “Gıı” demiş “Başlatma elin adamının dişinden, dırnağından” Sonra çarpıvermiş yere; ve annemin Zeki Müren Dişi çay kupaları düşmüş on bire.
     

Dedim ya, düşünürken, annemin hediye ettiği çay bardakları aklıma geldi. Annem görse, billur kupalarını işyerinde kullanmama dünyada izin vermezdi. Aslında ben de istemezdim ama, Necati faktörü işte.

     Bir sabah on bir bardağı güzelce paketleyip işyerine götürdüm. Artık kozlar benim elimdeydi. İçimden “Haydi bakalım” dedim. “Her türlü bardağı, fincanı buldun. Annemin elli yıllık ‘Zeki Müren Dişi’ kupalarından da bul, seni gözlerinden öpeyim. Bakalım on ikincisi olmayan on bir bardaktan ‘Bende de var’ diyebilecek misin?” diye diye pusuda bekliyorum.

O sıra üç kişi çıktı geldi. Açtım telefonu dört çay söyledim. Çaylar geldi. Tepside altlarının cam piyetalarıyla birlikte dört tane Zeki Müren Dişi çay bardağı.

     Hay Allah, adam sabah ilk kez çay getiriyor. Ne zaman içeri girdi? Ne zaman aldı gitti ? İnanılır gibi değil.

İçimden “Yakalandın Necati!” dedim. “Artık hiç bir bahanen kalmadı. Yiten tüm bardakların, fincanların sorumlusu sensin.”


     Artık dayanamıyorum:

     - Şimdi, dedim, bunları da mı bizim mutfaktan almadın?

Necati kendinden son derece emin:

- Almadım tabii. Bunlar benim annemin çeyizinden kalma. Sizinkilerle karışmasın diye çayı bunlarla getirdim.

     Necati gidince hemen mutfağa koştum. Bizim on bir billur kupanın kutusu bile açılmamış, öylece duruyordu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.