Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Aslında bugünü yaşadım mı bilmiyorum. Müzik gerçek miydi? Yoksa aklımın bir oyunu mu? Bilmiyorum... Keşke çıkmadan aynada yansıman var mı baksaydın. Galiba ciddi gibiyim. Tahta kaşık tamam, ama ekmek tahtasını unutmuşsun aklımın oyunum. Hani o mütevazi, plastik değil tahtadan ekmek tahtasını. Hem de ne çabuk unutmuşsun aklımın oyunum. Bilmez misin ki ben "ekmek tahtası ve tahta kaşık yüzünden" derdim hep. Yarım mı kaldın? Neden unuttun! Peki madem öyle, konuşalım, sevgili unutkan yarım. Bak geldik konserden. Soğuktu vardığımızda konsere. Ama ısındık kafeteryada içtiğimiz kahveyle. Hatta yandaki amca şarabını içiyordu da son gong ile koca şarabı fondip yapmak zorunda kaldıydı da gülmüştük. Güldükçe ısınmıştık. Hele günün sürprizine ne demeli: yıllar öncesinden hocan ve eşi. Hani seni okula girdiğin ilk sene üzen. Nasıl da küplere binmiştin o gün. Nasıl olur da sana süper bilgisayarın şifresini vermezmiş... Okula başlayalı daha 3 saat olmuştu gerçi, ama olsundu. Nasıl vermezdi. Bak sen. Kızmalı tabii... Şimdi ise konser geçeli kimbilir kaç saat oldu. Ne dedik hatırladın mı: "Hocam ben de makine çevirisi işi yapıyorum, süperbilgisayarlarla. Yetmiyor çoğaltacağız." Konser güzel başlamış oldu. Hatta keyifle oturduk hani. 21 no'lu koltuğumuza. Bilirsin ya sevgili yarım, aklımın oyunum. 21 uğurlu sayımızdır. İlk besteden, ilk heyecandan sonra Çağla geldi sahneye. Annesi de hemen ön sırada; dikkatliyiz. Ayıp bir laf etmemeli şimdi ufak ufak konuşurken. Neyse güzel çaldı. Bak, hüzünlü dediler. Ama seninle ben çok da eğlendik aslında. Yüzünü okuduk çünkü. Daha dün sağ sırada viyolonsel çalardı, bak bak şimdi büyümüş de solist olmuş. Arkadaşları alkışlıyor. Nasıl da omuzları önde mahcup. Eğlendik tabii. Ve sonra ara. Ve sonra işte o müzik... Dı dı dııııı, dıııı rı rınnnn. dıı dı dııııı, dı rı rınnn. Sen anladın da yazamadın, ama işte o müzik. Brahms'ın 3'ünün 3'ü... Ne güzel akıyor her şey. Aksın zaten. Durmasın. Ama bazen zaman akmasın. Bak aklımın oyunum, unutkan yarım. Sen unutup başka biri olup da, o aynada kalınca, o yansımada sen, masum yüzlü bir yarımdın. Ben giderken baktım. Aynanın köşesine de yazmıştın "babane seni çok seviyorum" diye... Yazarsın tabii. Bu yarından bir şeyler anımsadın da ondan. Babanemizi çok severdik tabii. Bir ay sonra tam bir yıl olacak onu kaybedeli. Nasıl da yaşam doluydu. Ardından arkadaşları sorduydu: rahmetli kaç yaşındaydı diye. Duysan kıyamazsın... 20 yaş eksik söylemiş hepsine, 65'e yeni girdim diye... Hatırlarsın tabii unutkan yarım. Nasıl hatırlamazsın sana ben hatırlattım, konsere giderken onun aldığı son hediye parfümü, sürerek iki yarıma da... İlker Fıçıcılar 20 Şubat 2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İlker Fıçıcılar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |