..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




8 Mayıs 2010
İdamlık Osman  
Mehmet Önder
Osman, içerde yargıçları kalabalık görünce, umutlandı. "Birinden biri beni anlar." diye düşündü.


:AEDD:
      İDAMLIK OSMAN



      “Şurası şurası imzalanacak” dedi bayan memur. İmzalayıp geri verdi, beklemeye başladı. Memur kağıda bir sağından, bir solundan baktı; yukardan aşağıya süzdü. Her seferinde sanki kağıdı satın alacakmış da kalitesini beğenmemiş gibi dudaklarını büktü.
      Beklemekten sıkılan Osman yanaklarını çalkalar gibi başını sağa sola sallayıp, “Para!” dedi. Yanıt olumlu değildi. Bayan memur hayır anlamında başını yukarı kaldırıp, alnını kırıştırdı:
      - Bu parayı alamazsınız!
      - Neden?
      - İmzanız uymuyor.
      Her ne kadar “Olur mu benim imzam, ben attım!” diye ısrarcı olduysa da, “ Senin imzan olsa benzer bir yanı olur.”dan geri adım attıramadı. Direnince de “Beyefendi, lütfen beni polis çağırmak zorunda bırakmayın!” uyarısıyla karşılaştı. Ne şanssızlıktı. Oysa banka cüzdanını yitirmemiş olsaydı sorun olmazdı. Nüfus cüzdanındaki resmin kendisine benzemeyecek kadar eski oluşuydu belki sorunun kaynağı.
      Parasanı alamadığı gibi, bir sürü zorunlu gereksinimden hiçbirini de alamadan geri döndü.

      …

      Osman eve döndüğünde barut fıçısı gibiydi, adeta kavga edecek birini arıyordu. Karısına “Yemek hazır mı?” diye sordu. Karısının adı Sema’ydı. Sema hanım “Pişipgelir!“ dedi. Osman buna da kızdı. “Ben pişmiş yemek yerim, pişipgelir yemek yemem!” diye bir azar savurdu.
      Sema hanım “Yine biri kuyruğuna basmış, üstüne varmayayım” dedi içinden. Ama Osman’ın sakinleşeceği yoktu. Yemekten sonra Sema hanım meyva getirdi. Bir portakal soydu. Ona da “ Ekşi!” dedi. “Nasıl kadınsın sen; portakalın ekşisini, limonun tatlısını ne yapar eder, bulursun!”
      Hızını alamıyordu; bu kez çocuklara bağırdı: “ Banka cüzdanını arayın, kağıt kalem getirin.”
      Çocuklar sağa sola koşuşturmaya başladı. Banka cüzdanını yine bulamadılarsa da kağıdı kalemi getirdiler. Osman kağıdı kalemi eline aldı, uzun süre bir şeyler karaladı. İmza denemeleri yapıyordu. Ama imzalarının hiç biri birine benzemediği gibi, hiçbir imza da bankadakine benzemiyordu.

     …

     Osman’ın öyle oturmuş belli bir imzası da yoktu. Oysa çok imza atan biriydi. Genelde işsiz olduğundan, paraya sıkıştıkça tapuya uğrar, miras mallardan birer parça satardı. Bugüne kadar hiç imza sorunu ile karşılaşmamıştı. Gerçi, tapucularla arasında bir ahbaplık da oluşmuştu, nüfus cüzdanını evde unutsa bile “Dairemizce marufumuz” deyip işini yapıyorlar, parasını alıyordu.

     Bir kaç gün imza çalışıp cüzdan aramak için evin altını üstüne getirdikten sonra soluğu yine bankada aldı. Ne yapıp edip almalıydı parasını. Borç gırtlağa dayanmıştı, satacak mal da kalmadı dense yeriydi.

     …

     Bankaya vardı, baktı memur değişmiş. Yine bayan ama, başkası. “Tamam” dedi, “Oldu bu iş.” Kendinden emin bayan memura:
- Hesabımdaki parayı çekeceğim.
Nüfus cüzdanını uzattı. Bayan memur “İşinizi yapalım” der gibi başını salladı, ardından oturun dinlenin işareti yaptı. Osman umutla, gitti karşıdaki kanepeye oturdu. Bayan memur bazı kağıtlar karıştırdı. Nüfus cüzdanına baktı. Başını kaldırıp Osman’a baktı. İç bölmeye geçti, geri döndü. Osman’a bir kez daha baktı. Bizimki kendisine gösterilen ilgiden hoşnut beklerken, bankanın giriş kapısından içeri üç polis girdi. Onlar da aynı memura yöneldiler. Bir şeyler konuştuktan sonra, bayan memurun işaret etmesiyle Osman’a yöneldiler. İkisi kollarından tuttu, üçüncüsü:
- Adaletin elinden kurtulacağını mı sandın. Çekirge bir zıplar iki zıplar!
Osman olanlardan hiçbir şey anlamamıştı Bayan memura baktı. O da gururla:
- Geçen gelişinizde sinirlenip erken gitmeseydiniz Fatma hanım yakalatacaktı. Terfi bana kısmetmiş.

      …

Olaylardan hiç bir şey anlayamayan Osman, gerçeği sonradan öğrenecekti. Polis bir şebekenin peşinde idi; bir dolandırıcılık şebekesinin. Bankanın müşterileri öldürüp evrakları ele geçiriliyor, hesapları boşaltılıyordu. Osman’ın durumu da şebeke elemanlarının durumuna tıpatıp uyuyordu.
Emniyette, şebekenin öteki elemanlarını, suç ortaklarını açıklaması için epeyce sıkıştırdılar:
- İtiraf etmen leyhine olur; iyi haldi, nedametti cezan azalır.
O şaşkın şaşkındı:
- Neyi itiraf edeyim. Bir şey bilmiyorum ki!
Şaşkınlığını bilinçli bir taktik sanan polis memuru ısrarcıdır:
- Öldürüp bankadaki paralarını çektiğiniz kurbanlardan bahset. İtiraf etmezsen cezan hafiflemez.

Baktı kurtuluş yok, “Bari cezamı öğreneyim” deyip sordu, “İdam!” dediler:
- Haydi suçu kabul ettim. Ne değişecek?
Memurlardan biri çok espriliydi. “Değişmez olur mu?” dedi. “Şimdi cezan idam. Suçlarını samimiyetle ikrar edersen, idam ida’ya dönüşür. Haydi bilemedin dam’a. Hatta bilinmeyen başka suçlarını da açıklarsan, daha çok hafifler.
Bunlar pek aklına yatmadı:     

- Suç arttıkça ceza azalır mıymış hiç, dedi.

Polis bir yandan da sözde öldürülüp paraları çekilmeye çalışılan Osman’ı arıyordu. Ve hesabın sahibi olan Osman’ın ne ölüsüne ne de dirisine ulaşılabiliyordu. Kuş olup uçmuştu sanki. Emniyette şebekenin üçüncü cinayetinden şüpheleniliyor, olası katilin yakalanmış olmasıyla teselli bulunuyordu.
İşler iyice sarpa sarınca karısıyla görüşmek istedi. Öyle ya eninde sonunda gerçek ortaya çıkacaktı. Yalnız karısı görüşmek istemiyordu. Çünkü doğru yanıtı almak için önce soruyu doğru sormak gerekiyordu. Sema hanım’a “Kocan Osman olduğunu iddia eden biri seninle görüşmek istiyor” yerine , “Kocanın katili seninle görüşmek istiyor, görüşmek ister misin ?” biçiminde sorulmuş olmalıydı ki:
- Osman’ımın canına kıyanla dünya ahiret görüşmem. Teneşirlere gelsin, diye karşılık vermişti.

     …

Osman şaka maka kendini öldürüp banka hesabındaki parayı da almaya çalışmaktan son hızla idam sehpasına doğru gidiyordu.
Savcıya derdini anlatamadığı gibi, yargıç da samimi bulmamıştı anlattıklarını “Öldürdüğün adam sensin öyle mi? Hıı!” deyip geçmişti.
Osman ilk duruşmaya kadar tutuklu kaldı. Karısı, çocukları ziyaretine gelmediler. Hem ne işleri vardı babalarının katilinin yanında.
Derdini kimseye anlatamadı, söylediklerini kimseye inandıramadı. Adı “Şebekeci Katil”di cezaevinde bile. Düşünsenize hem katil, hem şebeke elemanı, üstüne üstlük meteliksiz. İlk duruşmaya kadar vaktini “ katil çay getir, şebekeci boşları götür “ sesleri arasında geçirdi.

     …

Duruşma günü adliye binasının önü mahşer yerini andırıyordu. Öldürülenlerin yakınları katile bakmak, banka hesaplarındaki paraları almak için insanları katleden canavarın nasıl bir yaratık olduğunu görmek için toplanmışlardı. Olası bir linç girişimine karşı gerekli önlemler alınmıştı.
Osman girişte karısını, çocuklarını gördü. “Sema kurtar!” diye yalvardı, çığlıklar attı; ama dinleyen olmadı. Zayıflamış, şakakları çökmüş sakalları da epeyce uzamıştı. Sanki o değildi. Karısı yüzüne kaçamaklı baktı; “Katillere kurbanlarının siması vurulurmuş, tanınsınlar diye; bu caniye de Osmanım’ın siması vurulmuş” dedi, içinden. Adliye kapısında ise, azılı katili görmek için akın eden halk salona girmeye uğraşırken, bir yandan da, “Demek cani buymuş? Pek de çirkinmiş”, “Çıkışta boynunu koparalım, söndürdüğü ocakların cezasını çeksin”, “ Şebekenin kalanı ne olacak. Bu dünyada rahat uyuyamayacak mıyız?” bağırışları yankılanıyordu.




Osman, içerde yargıçları kalabalık görünce, umutlandı. “Birinden biri beni anlar” diye düşündü.
Mahkeme başkanı:
- Adın, soyadın?
- Osman Kaçar.
- Soyadın kaçar ama, bu kez yakalanmışsın. İşler ters mi gitti?
- Benim ilgim yok. Ben Osman’ım. Öldürdün dediğiniz Osman benim.
Mahkeme başkanı savcıyla, üyelerle fıs fıs bir şeyler konuştu. Gereği düşünüldü:
- Sanığın, öldürüp yerine geçerek paralarını çekmeye çalıştığı kurbanı için, “Öldürülen Osman benim!” gibi akli melekelerinden kuşkuya düşürecek sözler sarfettiği göz önüne alınarak, suç ehliyetini tespiti bakımından adli tıp kurumuna sevkine…






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.