Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt |
|
||||||||||
|
Emek ve çaba isteyen yaşam sanatının istekleri daha yoğun, gerekenleri süreklidir. Yalın bir biçimde söylenirse toplum, yaşam hakkı başta olmak üzere, karşılıklı haklarına saygı duyarak bir arada yaşamayı amaçlayan insanlardan oluşabilir, oluşmalıdır. Toplum yaşayan bir kavramken, yaşayanı, yaşamayı amaçlayanlar sürdürebilir… Kavramlar giysilere benzetilebilir. Hani içini doldurunca üzerimizde şık ve güzel duran, dolduramayınca hoş görünmeyen giysilere… Özgür düşünce adına, bireysel olarak herkes bir ucundan tutup çekiştirirse, o giysi ve kavram neye dönüşür? İkinci bireyin haklarının başladığı sınırı ne belirler? Belirsizlikler karmaşaya neden olurken, geliştirilmesi amaçlanan toplum kavramını da bir anlamda toplama dönüştürmez mi? Konu bir yazıyla özetlenemeyecek boyutlarda geniş ve karmaşık. Antropolojiden-sosyolojiye, ilgili bilimlerle araştırma-inceleme alanları ve tüm insanlık tarihiyle iç içe. Bu nedenle günlük yaşamdan birkaç örnek, şimdilik yeterli olabilecektir… Normal zekâlı her insan, örneğin kırmızı ışığın salt bir renk değil, iletişim aracı olduğunu bilir. Bu gerçek, yaya ya da motorize her insan için geçerlidir. Yine de hemen her günün her anında; geçiş hakkının hakkını vermek istemeyen insanların sayısı azalacağına artıyorsa orada, o toplumda bir sorun var demektir. Olumsuz ana başlığı altında, davranış bozuklukları olarak adlandırılan bu ve benzeri örnekler salt trafikle sınırlı da değildir. Örneğin, genel olarak temiz olan evlerin hemen dışı açık hava çöplüklerine benziyor, çoğu yerde. İnsanların önemsendiği iddiasıyla, “görüşlerinizi-yorumlarınızı siz de yazın” diyerek, söz hakkı tanınıyor isteyenlere. Görüşler-yorumlar sıralanacağına, olur olmaz yanıt vermeyi amaçlayanlar daha çok sıralanıyor… Yorumlara yorumlar yazılırken, tartışmalar kısa sürede ağız kavgalarına dönüşüyor. Kızgınlıklar tehditlere dönüşürken, küfürler havada uçuşuyor. “Bu çocuğa bakıp yetiştirirken, yarınlara nasıl hazırlarım?” diye, bir an olsun düşünülmeden yaşama merhaba diyen çocukları için sorumluluk duymayan anne-babalar, bir başka sorun. Onlara eklenen anne ve babalarına sahip çıkmayan çocuklar, diğerlerini yok saymaya çalışan özel bireyler, “bana değmeyen yılan bin yaşasın” ve “benden sonra tufan” diyebilenler… “Bu fani dünyaya bir daha mı geleceğim?” diyen, ancak her fırsatta o dünya mallarını dünyalıklarına eklemek adına her şeyi yapanlar ve diğerleri… Sistemler kendiliğinden gelip toplumları otomatik olarak yönetiyormuş gibi, her sorunu salt sisteme bağlayıp, insanın sorgulanmaması… Bütünü oluşturan birim insanın sunulanların yalnız sonucu olduğunun düşünülmesi… Sunulup, yaşananların nedeni insanın unutulması… Ekonomik dengeleri bozulan insanların tamamının, örneğin hırsız olmadığı günümüzde; çöplerden topladıklarıyla yaşamaya çalışan sayısı belirsiz insan… Ekmek çalanla, hırsızlığı kolay geçim yolu adına iş edinenlerin aynı yasalarla yargılanmaları ve yazmakla, ne yazık ki sonu gelmeyecek gibi görünen diğerleri… Hani, nerede hak, adalet, insan hakları, sosyal toplum ve olmazsa olmaz diğer toplumsal özellikler? “Dört yanımız düşmanla çevrili” demekle yetinmeyip, “herkes bize düşman” diyenlerin, düşünmeden ardına takılmalar ve rahatlamalar… “Bizim bizden başka düşmanımız yok!” diyerek, dikkatleri çekmeye çalışanlara hiç zaman ayrılmaması… Halk ve halklar kavramını ucuzlatanların, insana rağmen insanı istediği gibi yönlendirmesine izin vermek, yetinmeyip onaylamak… Halk kavramı, toplumdan ayrı mıdır? Toplum kavramı, halk temeli üzerine genişleyerek oluşmaz mı? Yalnızca şikâyet ederek, yaşatılmak istenilenleri izlemek, çözüm müdür? Olabilir mi? Toplum olarak sevinçleri, huzur ve mutluluğu neden unuttuk? Yoksa geçmişte de yok muydu? Olduğunu düşünenlerin tamamı yanılıp, kendisini mi kandırıyor? Unutmadık ve aslında yoktu da, bazılarımıza mı öyle geliyor? Yarınlarda da bugünler için aynı unutkanlıklardan söz edilecek mi? Abartanlar vardır kuşkusuz. Ancak asıl abartı, birey olarak üzerine düşenleri yapmadan, salt şikâyet ederek her ama her olanağın yaşamında ve koşulsuz yer almasını beklemek olmalı… Konular bütünüyle gerçek dünyayla, fiziki, yaşadığımız dünyayla, insanca yaşamayı amaçladığımız dünyayla ilgili. O dünyanın gerçekleri de dünya kadar gerçek. Fiziki dünyada fizik yasaları geçerlidir. Fizik yasalarına göre hiçbir yapı, çatıdan başlayarak yapılmaz, yapılamaz. Temelden başlama önceliği, yerçekimini ortadan kaldırmadıkça zorunludur. Benzer biçimde toplumların yerçekimi de, insanlarını kapsarken, bir arada tutabilen değerler bütünü olarak adlandırılabilir. Yerçekimsiz ortamda yapılandırma çok farklı, özel ve ayrı bir konudur. Bu nedenle yerçekimine benzetilebilecek değerler bütününün olmadığı toplum, farklı ve ayrı bir teorinin konusu olmalıdır. Temelsiz hiçbir bina, çatıdan başlayarak yapılamazken; yaşamın, yaşam sanatının temelinde de insan vardır. Temel ne ölçüde yeterliyse, üst yapı da o ölçüde yeterli olacaktır. İşte o zaman kalabalıkların bir arada olmaları toplum olarak nitelendirilebilecektir. Daha önce değil… Öncesinde sürekli yaşananlara bakılırsa o kalabalıklara toplum değil, ancak toplam denilebilir… Nisan 2010, İstanbul Ertuğrul Asım Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |