..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Didem Duruöz




21 Ocak 2010
Gözlem Yansımalarım2  
Sorularımdan

Didem Duruöz


Oyun odası öğretmeni olarak çalıştığım kısa sürede 2.5 yaşında iki tane dünya şekeri oğlum vardı. Biri çevresine gülücükler saçarken, diğeri annesinin eteğine yapışır, oyuncakların yüzüne bile bakmazdı.3 yaşından küçük olan öğrencilerim sadece istedikleri zaman oyun odasında oynar ve ne zaman annelerini isteseler, diğerlerinin aksine onu yanında bulurlardı. Gülücükler saçan Hasan, her sabah beni gördüğünde ötmenim diyerek kollarıma koşardı. Bir gün Hasan yanındaki sessiz sakin arkadaşı Oğulcan’ı öpmek istedi.Ve şaşırdı, Oğulcan ona vurmaya başladı, Hasan ağlayarak uzaklaştı. Elindeki oyuncağı havaya kaldırmış, kızgınlıkla bakıyor ve benden oyuncağı arkadaşının kafasına atması için ona izin vermemi bekliyordu. Bir yanda öpücüğe tokatla karşılık veren, bir yanda kızgınlığını göstermek için izin isteyen. Oğulcan’ı annesi sakinleştirirken, ben de Hasan’ı kucağıma alıp saçlarını okşadım, önce kızgınlığını dile getirmesine izin verdim. Arkadaşının, kendisinin onu sevmek için yaklaştığını anlamadığını, kendisine dokunulmasından hoşlanmadığını söyledim. Okuyan herkese vakit ayırdığı için teşekkür ederim. Biliyor musunuz bir bebek, anne karnındayken bile şiddeti hissedebilir. Doğduğunda, canının parçasını yakana, tekrar el kaldırıldığında, - hatta o kişi kendisini sevmek için bile yaklaşmış olsa - çığlıklarla karşılık verir. Bundan daha can yakıcı ne olabilir? Artık o bebek gerçek sevgiyle kuşatılıp, güvende olduğunu iliklerinde duyuncaya kadar, onu sevmek için kendisine yaklaşana, - kendisi gibi bir bebek olsa bile- saldırarak karşılık verecektir. Sevmek isteyenin şaşkınlığı ve sevgisizliğin tutsağının korkaklığı, tanık olanın kalbini eritecek ve elinden bir şey gelmemesinin hüznü ile, ne yapacağını bilemeyecektir. Kimsenin ne dediği, neye inandığı önemli değil. Özgür değiliz hiçbirimiz, hatta Sezen Aksu’ nun dediği gibi “Masum da Değiliz” hiçbirimiz. Hiç düşündünüz mü, masumiyetimiz ilk yarayı ne zaman alır?


:BFAF:
Biliyor musunuz bir bebek, anne karnındayken bile şiddeti hissedebilir. Doğduğunda, canının parçasını yakana, tekrar el kaldırıldığında, - hatta o kişi kendisini sevmek için bile yaklaşmış olsa - çığlıklarla karşılık verir. Bundan daha can yakıcı ne olabilir? Artık o bebek gerçek sevgiyle kuşatılıp, güvende olduğunu iliklerinde duyuncaya kadar, onu sevmek için kendisine yaklaşana, - kendisi gibi bir bebek olsa bile- saldırarak karşılık verecektir. Sevmek isteyenin şaşkınlığı ve sevgisizliğin tutsağının korkaklığı, tanık olanın kalbini eritecek ve elinden bir şey gelmemesinin hüznü ile, ne yapacağını bilemeyecektir.

Kimsenin ne dediği, neye inandığı önemli değil. Özgür değiliz hiçbirimiz, hatta Sezen Aksu’ nun dediği gibi “Masum da Değiliz” hiçbirimiz. Hiç düşündünüz mü, masumiyetimiz ilk yarayı ne zaman alır?

İlk yalanımız yakalandığında mı yoksa yalanla kulaklarımız ilk karşılaştığında mı ?

İlk yalanımız ağzımızdan kaçtığı an mı yoksa ilk yalanı beynimiz algıladığında mı?

Hangisi, hangileri ve bir önemi var mı?

Yalanın başlangıcı ile hayatlara verdiği toplam zararın arasında bir orantı var mı?

Açlığa günlerce, susuzluğa üç gün dayansa da insan oğlu, sevgisizliğe gerçekten ne kadar, ne zamana kadar dayanabilir? Annesini 2 yaşından önce kaybeden bebekler, kendisini annesi gibi sebepsizce sevecek birisi tarafından sevildiklerini hissetmezlerse, susuz kalmış bir çiçek gibi yaşama veda ediyorlar.

Ya şiddetle tanışanlar? Kendi vücutları üzerinde bile hakları tanınmayanlar. Ya onların yaşadıklarına ne demeli? Masumiyetin doruğunda da olsa, en doğal hakları ellerinden alınanlar, düşüncelerinde ne kadar masum kalırlar? Bence, dışardaki ve içerdeki suçluların hepsi, bir zamanlar, ruhları en derin yerinden dağlanmış olanlar.

Her şeye rağmen ayakta kalanlar, üstelik topluma ve kendilerine göre de iyi olanlar. Bir gün bir yerde, haksızlığın karşısında umutla karşılaşmış, çıkarsızca -anlık da olsa- sevgiyle kuşatılmış olanlar.

Aynada kendi gözlerine baktığında gözlerinin içine bakmayı tercih etmiş olanlar. Gerçeğe gözlerini kapatmaktan vazgeçmiş, haksızlığa uğradığını kabul etmiş. Kendi yolunda özgürce ilerleyebilmek için hem suçluları hem de kendilerini yürekten bağışlamış olanlar.

Ve gözlerini kapalı bırakanlar aslında hala şiddet uygulayanlar, hem de -genelde kendilerinin de karşılaştığı gibi- en sevdiklerinin canını yakan, zaman zaman da kendi canlarını yakanlar. Kolay değil, her şeye rağmen temiz ve saf kalmak. Üstelik bir de kendi masumiyetlerinin, sebepli ya da sebepsizce ırzına geçilmişse, ve sevgi nedir bilinmemişse, ne kadar doğrudur sadece onları şuçlamak, o insanın ilk doğduğu günkü gibi masum kalmasını ummak.
                     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Onları Suçlamak Ne Kadar Doğru
Gönderen: Sinan Yıldırım / , Türkiye
8 Şubat 2011
İnsan öğrendiklerini anne karnın başlayıp öğrendiğine göre; bir suçlu arıyorsak illaki en yakınlardan başlamak lazım. Güzel bir gözlemde bulunmuşsunuz. İnsanlarında bilgisayarlar gibi programlanabileceğini düşünmüşümdür çoğu zaman, sanırım bu düşüncelerimde yanlız değilmişim. Birde benim bir teorim vardır kendi kendime söylediğim, insanlar doğarken duygularıyla birlikte doğarlar, bir hırsız gelir en güzellerini çalar, ondandır duygusuzların duygusuzluğu. Baştada dediğim gibi çok güzel tespitlerdi. Tebrikler. Yazarın yanıtı: İçten, anlamlı ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim Sinan Bey.Sorularımın genelde çıkış noktası; suçlu aramakdan ziyade anlamlandırma ve istenmeyen olayları önleyebilmenin kapısını aralayış çabası.Dile getirmeye çalıştığım yansımaların ifadesidir genelde yazılarım. İnsanın, doğumdan itibaren hamur gibi şekillendirilerek- kalıplanarak yetiştirilmesinin-; aile,okul, çevre, toplumsal değerler, inançlar, ihtiyaçlar, öncelikler,alışkanlıklar tarafından kendi isteğinin dışında programlanmasının önemli ve belki de bireyin yaşamındaki ilk yıllar için gerekli olan bir gerçek oluşunun yanı sıra; kişinin kendini hazır hissettiği zamanda; kendi varoluş amacını, olmak istediği kişinin kim olduğu arayışını başlatmayı seçebilme özgürlüğüne sahip olmasının ve bu farkındalığı yaşamayı tercih etmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Niyetinin farkında olarak, savaşçı bir tutumla kişinin kendisinin başlatacağı bu yeni programlamada anti virüs programlarını ve birçok farklı faktörü göz ardı etmeden, kendi yapısını inşa etmesinin doğru yaklaşımlardan olabileceğini sanıyorum.Keşke, kendimizi olmak istediğimiz şekilde programlayabilmenin yolunu, kolayca öğrenebilsek. Bilgi ve tecrübeler yol gösterici olsa da bu konuda, eski programlama dilinin yeniden aktif hale geçtiği durumlar, kendi programımızı, kendimizin bozmasına da yol açıyor bazen. Yine de insan ne istediğini bilip, onun gereklerini yerine getirmeyi tercih ettiğinde, kesintilerle de olsa istediklerine kavuşabiliyor. Teorinizi çok sevdim, izin verirseniz, adınızı belirterek twitter da yayınlamak isterim.Tesbitlerimi beğendiğinize sevindim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem

:: Siz yaşamınızda kaç kişiyi bağışlayabildiniz?
Gönderen: Müşerref ÖZDAŞ / , Türkiye
21 Ocak 2010
Yazınızın başlığını okuduğumda daha uzun ve daha doygun bir yazı ile karşılaşacağımı ummuştum.Ve sanırım bu yazıyı tekrar ele alıp yazmaya başladığınızda içinizden cümlelere dökülecek çok şey var daha. Bende bu izlenimi bıraktı nedense.Teşekkürler Didem. Merhaba Müşerref Hanım, bana zararı dokunan kimse olmadığı için bağışlamam gereken kişilerde olmadı. Bu açıdan şanslı azınlıklardanım. Canımın yanmamış olması, canı yananların durumunu fark etmeme engel değil. Belki de canım yanmadığı için, bakış açımı daha geniş tutmaya çalışıyorum. Şiddetin gerçek anlamda önüne geçebilmek için, kişileri şiddete iten nedenleri kendimce anlamlandırmaya çalışıyorum. Ruhu dağlananlardan biri olsaydım, sanırım şu anki düşüncelerime ulaşmam çok çok daha zor olurdu. Haklısınız yazıya göre başlığı biraz ağır kaçmış.Yeni cümleler konusunda da, içimde saklı olanlara henüz ulaşamıyorum. Bu yazıda, aslında kendime sorduğum bazı soruları paylaştım sadece. Sanırım başlığı da ona göre değiştirmem daha uygun olacak. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sevgi ve Saygılarımla.Didem




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gözlem Yansımaları

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cem Mumcu - Kendine Bakma Kitabı
Duru Sohbetler 2
Duru Sohbetler 1
Korkuların; Engellerindir Yaşam Sevinçlerinin!
Sarmaşık Sakal Yansımaları
Anlamlandırma Arayışı
Hayal Kafesi
Gündüz Düşlerim 2
Sekiz Saniye Yansımalarım B
Bir Aldanışın Ardından

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kırılmak [Şiir]
Yaşam yakında yakala [Şiir]
Sanatla Soluklanmak [Şiir]
Haykırmak İstiyorum [Şiir]
Anne Çocuk Eğitim Vakfı - Anne Destek Semineri [Öykü]
Gelen Gülüş [Öykü]


Didem Duruöz kimdir?

Kendini arayan, dünyayı ,hayatı anlamlandırmaya ve onun içinde etkin olarak var olmaya çalışan, suskunlar ordusundan ayrılmaya çabalayan biriyim. Yazılarımda bazen; aklımdan, yüreğimden, içimden geçenleri, bazende farklı kişilikleri deneyimleme örneklerimi görebilirsiniz.

Etkilendiği Yazarlar:
Doğan Cüceloğlu, Jülide Sevim, Üstün Dökmen, Louise Hay,Allice Miller,Leyla Navaro,Emre Kongar,Kemal Sayar, Milan Kundera, Engin Geçtan,Türkay Demir, Gabriel Garcia Marquez, J.R.R.Tolkien,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Didem Duruöz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.