|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
11 Ocak 2010
Bir Aldanışın Ardından
Didem Duruöz
Çocukluğumdan beri hayatımda, tanımak istediğim ancak sevilmeme korkusuyla uzak durma kararı aldığım, böylece tanıyamadığım değerli kişiler oldu. Bir de aynı şekilde, benden uzaklaşmayı tercih eden bazı arkadaşlarım, dostlarım oldu. Zamanla edindiğim farkındalıklarla, istemeden bu kişileri kendimden, benim uzaklaştırdığımı anladım. Her biriyle yaşadığım tüm anlar için şanslıyım. Onlara kızdığım, olanları anlamlandıramadığım, hatayı kendimde ancak yanlış yollarda aradığım, zamanlar oldu. Şimdi sadece, birlikte geçirdiğimiz güzel anları, sevgiyle hatırlıyorum. Kimbilir dünya küçük, günün birinde belki onlardan birileriyle tekrar karşılaşırım. Karşılaşmasam bile hepsinin kalbimde ve zihnimde özel bir yeri var.Benden uzakta olan sevdiklerime, benim için önemlerini hissettirmeyi başaramamış da olsam, onlarla , kavga da etmiş olsam, vefasız da davranmış olsam, terk etmiş ya da terk edilmiş de olsam, birbirimizi anlayamadığımız anların, artık hiçbir önemi yok gözümde. Onları düşününce sadece bir ışık parlıyor gözlerimde ve yüreğimde.
Her aldatma sevgililer arasında gerçekleşmez. Sizi bırakıp giden, yerinize başkasını seçen bir dostta, bazen insana kendini aldatılmış hissettirir. Nedense insan, kendisi ile ilgili, iyi olan her şey, sonsuza kadar sürsün ister. Sürekli dünyanın kendi çevresinde dönmesini bekler.
Oysa sevgi gerektiğinde, sevdiğinin gitmesine izin vermek ya da yeri geldiğinde bırakıp gidebilmektir. Varlığın ona huzur sağlamıyorsa, artık seninle mutlu olamıyor, seninle paylaşacak bir şey bulamıyorsa. Ya da içinde yüzdüğün hüzün denizinde kendisinin de boğulduğunu hissediyordu, başka birine yönelmesini anlayışla karşılamak gerekir.
|
|
Her aldatma sevgililer arasında gerçekleşmez. Sizi bırakıp giden, yerinize başkasını seçen bir dostta, bazen insana, kendini aldatılmış hissettirir. Nedense insan, kendisi ile ilgili, iyi olan her şey, sonsuza kadar sürsün ister. Sürekli dünyanın, kendi çevresinde, dönmesini bekler.
Oysa sevgi gerektiğinde, sevdiğinin gitmesine izin vermek ya da yeri geldiğinde bırakıp gidebilmektir. Varlığın ona huzur sağlamıyorsa, artık seninle mutlu olamıyor, seninle paylaşacak bir şey bulamıyorsa. Ya da içinde yüzdüğün hüzün denizinde kendisinin de boğulduğunu hissediyordu, başka birine yönelmesini anlayışla karşılamak gerekir. Duygular bulaşıcıdır, hüzünlü duygular insanı daha da kolay sarar. Ve her insanın kendi mutluluğunu yaşamaya hakkı vardır. Sürekli yaşam enerjisinin - çok sevdiği biri tarafından olsa bile - emilmesine katlanmak çok zor bir iştir. Katlanılmasını beklemek de zaten gerçekçi değildir. Ne de olsa her birey kendinden sorumludur. Her zaman her yerde olmasa ve herkes için geçerli olmasa da insan arkadaşlarını, dostlarını seçmekte ve tercihine göre, onun hayatından çekip gitmekte özgürdür. Ne kadar uzak olsa da insanlar birbirine, kalplerine bir kere sevgi girdiğinde, mutlu olmayı istiyorlarsa sadece birlikte geçen güzel anları anımsarlar. Ve dostluk denizinde başka insanlarla yeni maceralara adım atarlar. Her insanın en az bir öyküsü vardır. Ve dostluklarda bence bunların paylaşıldığı maceralardandır.
Kişiler, kendilerini suçlamak, mutsuzluklarına mutsuzluk katma ihtiyacındaysalar, o zaman durmadan haksızlığa uğradıklarını kendilerine hatırlatırlar. Suçluluk, utanç duygularını kişiye düşündüren olaylar, zihinde ve bedende sürekli gevelendiğinde, aslında kişinin sadece kendini yaralar.
Kalpten hissederek, bu zamana kadar varlığını paylaştığı için teşekkür etmek, gidene güle güle git, mutlu kal diyebilmek ise kişiyi hem suçluluğundan, hem utancından, hem de mutsuzluğundan özgürleştirir. İleriye yönelmek hayatın onun içinde devam ettiğinin göstergesidir.
Diğer türlü hayat devam etse de, kişi hayatın bir yerinde çakılı kalır. Tıpkı sırtındaki tişörtü çiviye takılmış bir çocuk gibi orada asılı kalır.Sesini duyurmayı denese, ısrarla devam etse, eninde sonunda biri, onun ordan kurtulmasına yardımcı olacak ve çocuk da ağrıyan kaslarının acısını zamanla unutacaktır.
:: Bu yazıya yorum yazmak için çok uğraştım... |
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
|
2 Mart 2010 |
|
| Nedense bir türlü yorumumu kaydettiremedim.Belki de benim beceriksizliğimdendir!Bir kere daha şansımı denemek istiyorum.Doğrusu çok beğendim.Yazılarınızı zevkle okuyorum.Dilerim yenileri de gelir.Saygılarımla...
Ömer Faruk Bey, öncelikle azminiz için teşekkür ederim. Sitenin bazı kısımlarında olan aksamalar bizleri zaman zaman zorlayabiliyor.Cuma gecesinden beri ilk defa şu anda izedebiyat sitesine bakma fırsatım oldu.Sayenizde oluşan yüzümdeki gülümseme ve yaşattığınız sevinç için çok teşekkür ederim. Yeni yazılarımı oluşturabildiğim zaman izedebiyatta yayınlamak beni de çok mutlu edecek. Şu sıralar yazı yazma konusunda bir durgunluk dönemindeyim. Gözlem yaparak, zihnime ve yüreğime veriler ekliyorum.Sevgi ve Saygılarımla.Didem |
:: bu bir yanıslama.. |
Gönderen: kemal düz / , Türkiye
|
16 Ocak 2010 |
|
| ne aldatan ne aldatılan var; hepsi hayatın içinde...bunlar bize ezberletilmiş kavramlar,
sistem kendisini başka türlü ayakta tutamıyor.
Haklısınız Kemal Bey, Başlığı yazarken, yanılsamayı; kişinin kendini aldatmasını, kendisinin çevresindeki herkes için çok önemli olduğunu düşünmesini ve kendisini vazgeçilmez görmesini düşünmüştüm. Bunun da nedeni sizin de belirttiğiniz gibi ailemiz, çevremiz, toplum tarafından aşılanan değerler. Daha doğrusu, görüp duyduklarımız, yaşadıklarımız ve gözlemlerimiz. Yani bize yapılmasını söylenenler değil, yapıldığını gözlemlediğimiz ve bize yapılanlar. Bunların sayesinde gelişen egomuzun, içimizdeki gerçek benliğin üstünü örten kabuğun farkında olmayışımız. Ve kabuğun gitgide kalınlaşıp, onu gerçek benliğimiz farz etmemiz. Bu ezberletilmiş kavramlar, bireyde mutsuzluğa yol açabiliyor. Kendi ayakları üzerinde duran, özgür bireylerin toplumda artmaması için, bağlılık olarak tanımlanmasının daha doğru olduğunu düşündüğüm ilişkiler, ezberletilmiş kavramların da etkisiyle, bağımlılık ilişkisine dönüşüyor. Bu durumda biri yaslanmaktan, diğeri de yaslanılan olmaktan vazgeçemiyor. Şayet denerse ve çaba sarfederse de dengeyi kurabilmek için niyetlenen kişileri sancılı bir süreç bekliyor.Aslında istenen de kişinin mutsuz, çaresiz olması. Bu şekilde hissettiğinde her söylenene inanmaya, alışmadığı için sorgulamamaya birey daha yatkın oluyor kanımca. Yorumunuz benim için yeni farkındalıklara ışık tutuyor. Yalnız demek istediğinizi tam anlayamadıysam, bana uygun bir vaktinizde düşünceleriniz hakkında daha ayrıntılı bilgi aktarabilirseniz çok mutlu olurum. Sözleriniz önemli bir farkındalığa işaret ediyor. Ve ben sizi doğru anladığımdan emin olmak istiyorum.Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sevgi ve Saygılarımla.Didem |
:: Beğenerek okudum. |
Gönderen: Müşerref ÖZDAŞ / , Türkiye
|
11 Ocak 2010 |
|
| Yazınızı beğenerek okudum. Sanırım en önemlisi de kişinin kendini aldatmasıdır. Yaşamına gelen bir amaçla gelmiştir. Bu belki de açıklayamayacağımız bir evrensel olgudur.Geleni kabul etmek ve görevi bittiğinde, gitme vakti geldiğinde de gitmesine izin vermek gerekir.Veya belki de bizim gitmemiz gerekecektir.En güzeli incinmeden ve incitmeden, en doğru anda, en iyi üslupla, " Hoşça kal ! " deyip gidebilmektir. Yaşanan güzel anlara teşekkür de ederek ve haksızlık etmeyerek. Bir telefonun uzundan bile olsa arada hal hatır da sorabilmeli ayrılanlar. En çaresiz anlarında yardıma da koşabilmeli hatta.Belki bu hepimizin yaşamdaki en zor sınavıdır. Teşekkürler. Sizi izlemeye devam ediyorum.
Size katılıyorum Müşerref Hanım,aslında her şey bizim olaylara nasıl baktığımız ve onları nasıl anlamlandırdığımızla bağlantılı.Beni izlediğiniz için teşekkür ederim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem |
:: kabulllenmek.. |
Gönderen: Aysu / , Türkiye
|
11 Ocak 2010 |
|
| bütün sorun bu ,zaten bunu yapamadığımız için tüm kırılmalar başlıyor her yönde..
Haklısınız Aysu,çok doğru bir noktayı belirtmişsiniz,hepimizin hayatında olabildiğince az kırılmalar olması dileğiyle saygı ve sevgilerimle.Didem |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Kendini arayan, dünyayı ,hayatı anlamlandırmaya ve onun içinde etkin olarak var olmaya çalışan, suskunlar ordusundan ayrılmaya çabalayan biriyim. Yazılarımda bazen; aklımdan, yüreğimden, içimden geçenleri, bazende farklı kişilikleri deneyimleme örneklerimi görebilirsiniz.
Etkilendiği Yazarlar:
Doğan Cüceloğlu, Jülide Sevim, Üstün Dökmen, Louise Hay,Allice Miller,Leyla Navaro,Emre Kongar,Kemal Sayar, Milan Kundera, Engin Geçtan,Türkay Demir, Gabriel Garcia Marquez, J.R.R.Tolkien,
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|