..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > Didem




13 Ekim 2009
Yıkıcı Eleştiriler  
Didem
(Küçüklükten beri, çevremizdekiler genelde, duygularını ifade etmeyi bilmediği için.) Bizde, içimizdeki kalp kırıklığını, hayalimizi, hedef haline getirmenin bizim için önemini, içimizi açtığımız dostumuza bile söylemeyiz. Hatta gözpınarlarımızda biriken gözyaşlarını çaktırmadan, elimizin tersiyle siler, konuyu değiştiririz. İlk denemeler genelde kötü olduğundan, olumsuz eleştiriler her taraftan bizi kuşatır. İçimizdeki öğrenme, başarma arzusu bir kibrit ışığı gibi sönmeye başlar. Çoğumuz bizi mutlu eden çalışmalarımızdan, çoğunlukla yıkıcı eleştiriler yüzünden uzaklaşırız. Kendimiz de, o işi başaramayacağımızı düşünmeye başladığımız için, kendimize duyduğumuz güvende azalmaya başlar. Aldığımız olumsuz tepki, diğer dostlarımıza açılmamızı da zorlaştırır. Benliğimizin içinde yer alan ve büyümeye başlayan hayalimiz, hayalkırıklığıyla olduğu yerde büzüşüp kalır. Kendimizi rutin işlere verir ve bilmeden, bizi eleştiren dostumuzla aramıza, bir duvarı oluşturacak olan o ilk tuğlayı yerleştiririz. Duygularımızı ifade etmediğimiz sürece, o tuğla aramızda yer alacak, zaman zaman birimizin, zaman zaman diğerimizin ayaklarına dolanacak ve ilişkimizde, nedenini anlayamadığımız tökezlemelere neden olacaktır. Hepimizin günü kurtarmak ve başkalarının onayını almak adına yaptığımız davranışlar ve duygularımızı dürüstçe ifade edemeyişimiz, aynı zamanda kendimiz olabilmemizi de engelleyecektir.


:BJGH:
Kendi istediğimiz bir alanda, yeteneklerimizi göstermekten mutlu olacağımızı düşünür ve işimizden ya da çevremizdekilerden farklı alanlarda çalışmalar yaparız. Mesela hayalimizde bir cafe işletmek vardır. Ama aile mesleği olan marangozluğa devam ederiz. Bazen sadece hayallerimizi paylaşmak, birlikte hayal kurmak için yakın dostlarımıza, içimizi açtığımızda genellikle aldığımız yanıt: “Sen marangozsun, cafe işletmekten ne anlarsın. Bak başaramayınca hayal kırıklığına uğrarsın. Senin üzülmeni istemiyorum. En iyisi vazgeç bu sevdadan.” olur.

Aslında o yanıtı duymak; yani sevdiklerimizin bize güvenmediğini, bizi küçümsediklerini hissetmek ve ruhumuzda bir yerlerde hep keşke diyen çocuğun ağlamasını sezgisel olarak bilmek, bizi deneyip başaramamaktan daha çok üzer. (Küçüklükten beri, çevremizdekiler genelde, duygularını ifade etmeyi bilmediği için.) Bizde, içimizdeki kalp kırıklığını, hayalimizi, hedef haline getirmenin bizim için önemini, içimizi açtığımız dostumuza bile söylemeyiz. Hatta gözpınarlarımızda biriken gözyaşlarını çaktırmadan, elimizin tersiyle siler, konuyu değiştiririz. İlk denemeler genelde kötü olduğundan, olumsuz eleştiriler her taraftan bizi kuşatır. İçimizdeki öğrenme, başarma arzusu bir kibrit ışığı gibi sönmeye başlar. Çoğumuz bizi mutlu eden çalışmalarımızdan, çoğunlukla yıkıcı eleştiriler yüzünden uzaklaşırız.

Kendimiz de, o işi başaramayacağımızı düşünmeye başladığımız için, kendimize duyduğumuz güvende azalmaya başlar. Aldığımız olumsuz tepki, diğer dostlarımıza açılmamızı da zorlaştırır. Benliğimizin içinde yer alan ve büyümeye başlayan hayalimiz, hayalkırıklığıyla olduğu yerde büzüşüp kalır. Kendimizi rutin işlere verir ve bilmeden, bizi eleştiren dostumuzla aramıza, bir duvarı oluşturacak olan o ilk tuğlayı yerleştiririz. Duygularımızı ifade etmediğimiz sürece, o tuğla aramızda yer alacak, zaman zaman birimizin, zaman zaman diğerimizin ayaklarına dolanacak ve ilişkimizde, nedenini anlayamadığımız tökezlemelere neden olacaktır. Hepimizin günü kurtarmak ve başkalarının onayını almak adına yaptığımız davranışlar ve duygularımızı dürüstçe ifade edemeyişimiz, aynı zamanda kendimiz olabilmemizi de engelleyecektir.

Hem kendimizle hem de çevremizdekilerle aramıza koyduğumuz farklı şekil, boyut ve renkteki tuğlalarla oluşan ve yerli yersiz yıkılan duvarlar, tüm ilişkilerdeki, samimiyet, dürüstlük ve sıcaklığı tehlikeli boyutlarda azaltacak, en azından yapmacıklaştıracaktır.

İçimizdeki çocuk, başı ellerinde, bizim ona seslenmemizi, onu hatırlamamızı, onu sevmemizi, onu korumamızı bekliyor. Bundan yıllar önce bize sadece sesleniyor. “Gel oyun oynayalım” diyordu. Ama onu öyle uzun zaman yalnız bıraktık ki; artık ona sadece seslenmek yetmiyor. Bazen bize küsüp, içimizdeki sevinç, coşku ve yaşama sevincini kucaklayıp, yuvasına çekiliyor. İçten içe, ona elimizi uzatacağımız, yaralarını saracağımız, onu ısıtacağımız, yolunu aydınlatacağımız anı bekliyor. Bazen çaresizleşip saldırganlaşıyor. Zaman zaman şımarıklıklarla, zaman zaman öfke nöbetleriyle onu fark etmemiz için yalvarıyor .

Oysa onu ve kendimizi mutlu etmenin çok kolay bir yolu var. Ona tutarlı, sürekli ve kararlı olarak, koşulsuz sevgimizi hissettirmek, ondan af dilemek, ona değer verdiğimizi, güvendiğimizi, isteklerine saygılı olduğumuzu hissettirmek ve bundan sonra ne kendimizin ne de bir başkasının onu üzmemesi için onu koruyacağımız, ve bize ihtiyacı olduğunda yanında olacağımız, sözlerini vermek ve tutmak.

                           

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Tebrik ve teşekkür.
Gönderen: Serdar Aygün / , Türkiye
20 Temmuz 2010
Kütüphanenize eklediğiniz yazılarım için nicedir teşekkür etmek niyetindeydim size. Bu güzel yazınız için ellerinize sağlık diyor, bu vesileyle kütüphanenize ekleyerek teveccüh gösterdiğiniz yazılarım için de teşekkür ediyorum. :)Rica ederim Serdar Bey,o yazıları bize kazandırdığınız için ben teşekkür ederim size.Bazı eserlere yorum yapmakda zorlanıyorum, etkilenip, beğendiğim, tekrar tekrar okuyarak tad aldığım değerli eserleri kütüphanemde saklıyorum.İçten ve nazik yorumunuz için çok teşekkür ederim.Sevgi ve Saygılarımla.Didem

:: Yanlışlar da değerlidir...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
2 Nisan 2010
Küçükken annem ve etrafımdaki bazı insanların "Ne kadar uslu çocuk!" diyerek beni sevdiklerini hatırlıyorum.Bu beğeni bana bir kopya verdi:Ben anladım ki insanlar tarafından sevilmek için onların istedikleri gibi davranmam gerekiyor.Belli bir yaşa kadar da öyle yaptım.Yanlışlardan kaçmaya çalıştım ya da yanlışlarımı gizledim.Yoksa sevilmeme tehlikesi vardı!...Bu sıfırın bile altında bir notla değerlendirilmesi gereken kopya "ben"i başka bir ben haline getirdi maalesef yıllarca.Sevginin şartlı olamayacağını anlayıncaya kadar çok zaman kaybettim çoook!Neyse.Paylaşım için teşekkürler.Saygılarımla...Haklısınız Ömer Faruk Bey, sevme ve sevilme ihtiyacımız, bazen yanlışlarımızı yaşama özgürlüğümüzden vazgeçmemize neden olabiliyor.Zararın neresinden dönsek kardır, yeter ki seçeneklerimizin ve tercihlerimizin farkında olalım. Bahsettiğiniz örneğin toplumumuzda yaygın olduğunu düşünüyorum, ben de onlardan biriydim.Kopya ben in varlığının ve bize zararlarının farkına vardığımız an önümüzde yeni bir yol açılıyor, o yolu kullanmak ya da kullanmamak kişinin önceliklerine, ihtiyaçlarına, amaçlarına, inançlarına bakış açısına ve kendisiyle savaşmayı göze alıp almamasına bakıyor. İçten, değerli, anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla.Didem




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İlişkiler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Duru Sohbetler 1
Anlamlandırma Arayışı
Bir Aldanışın Ardından
Gündüz Düşleri 1
İyi ki Var Can Dostlar
Mutluluk Anahtarlarına Örnekler

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cem Mumcu - Kendine Bakma Kitabı
Duru Sohbetler 2
Korkuların; Engellerindir Yaşam Sevinçlerinin!
Sarmaşık Sakal Yansımaları
Hayal Kafesi
Gündüz Düşlerim 2
Sekiz Saniye Yansımalarım B
Gözlem Yansımalarım2
Kısalara Selam
Kendimi Kaybettim, Hükümsüzdür!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kırılmak [Şiir]
Sanatla Soluklanmak [Şiir]
Yaşam yakında yakala [Şiir]
Haykırmak İstiyorum [Şiir]
Anne Çocuk Eğitim Vakfı - Anne Destek Semineri [Öykü]
Gelen Gülüş [Öykü]


Didem kimdir?

Kendini arayan, dünyayı ,hayatı anlamlandırmaya ve onun içinde etkin olarak var olmaya çalışan, suskunlar ordusundan ayrılmaya çabalayan biriyim. Yazılarımda bazen; aklımdan, yüreğimden, içimden geçenleri, bazende farklı kişilikleri deneyimleme örneklerimi görebilirsiniz.

Etkilendiği Yazarlar:
Doğan Cüceloğlu, Jülide Sevim, Üstün Dökmen, Louise Hay,Allice Miller,Leyla Navaro,Emre Kongar,Kemal Sayar, Milan Kundera, Engin Geçtan,Türkay Demir, Gabriel Garcia Marquez, J.R.R.Tolkien,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Didem, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.