Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Canım sıkılıyor anneciğim deyince annem çocukları bahçeye toplamak için ‘Saklambaç oynayan kaleye mum diksin der ve benim için ağaca elini koyar benim aşağı inmemi bekler gibi yapardı ama hiç beklemezdi. Başka çocuklar oynamaya başlarlardı oyunu. Bense dolaptaki cağın içinde beni bulmalarını beklerdim. Sonra uyuya kalırdım bazen yemekler bile yenmiş olurdu. Varlığım ve yokluğum hiç fark edilmezdi. Böylesine büyük ahşap evlerde her birimiz kaybolurduk. Artık büyüdüm. Canım sıkılıyor diyemiyorum. Ama daha büyük bir laf edip şöyle diyorum. Biz kadınlar erkeklerin can sıkıntısı için yaratılmışız! Biz yaratılınca da can sıkıntısının sonu gelmiştir. Tanrı bizi yaratınca da en büyük hatasının biz olduğunu anlamıştır. Şeytana rakip yaratmıştır bizi. Bizden sonra cehennem korkusu sarar artık insanlığı. Tüm iç çekmelerim, ürpermelerim bundandır. Artık iç çekmelerimi bastırmayacağım! Öyle günler vardır ki en kara sevdadan daha kara bir duygu gelir başıma dikilir, hor görüldüğümü anlarım. Hor görürüm artık bende! İnsan hor görüsüdür bu! Neyi hor gördüğüm kimi hor gördüğüm konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmamak için bu günün hangi insanıdır bu diye araştırırım. Benim yazgım sonucu zaman dışı olmak zorunda kaldığım insanlardan bu günün erkek insanının beni boğduğunu hisseder onların pis kokan kokularını alırım. Kızmayın! Geçmiş karşısında da bütün bilge adamlar gibi büyük bir hoşgörü taşırım. Binlerce yılın tımarhane dünyalarına girerimde hüzünlü bir dikkatle dinleyen bir erkek insana rastlamam! İnsanlığı bunların ruh hastalıklarından dolayı sorumlu tutuyorum. Ruh hastası olanlar asıl hasta değilim! Ahlaklıyım diyenlerdir. Rastlantının suçsuzluğunun katledilmesi, mutsuzluğun ‘günah’ kavramıyla kirletilmesi, kendini iyi hissetmenin tehlike, kendini fizyolojik olarak kötü hissetmenin de vicdan kurdunca zehirlenmesidir onlar için. Çocukluğumdan beri peşimi bırakmamıştır onların yaptıkları. Üşüdüğüm için kendimi kapadığım o cağlı dolaplardaki odalarda biz kadınlara yaptıkları hala gözlerimin önündedir. Çocuk gibidir onlar! Nasıl ki çocuğun arzusu annesi ile bütünleşmek, onda eksik olan şeyin yerini almak onun arzusunun nesnesi olmak ve böylelikle de dolayımsız tatmin durumuna erişirmektir ya! Çünkü çocuk kendisinde cinsel arzular uyaran ebeveyne yaklaşır. Anneleri hiç büyütemez onları! Kürek kemiklerinin arasından büklüm, büklüm adaleler fışkıran koca sırtları öylesine geniştir ki, üzerine kapandıkları kadınlara ne yaptıklarını göremezsiniz? Belleri oldukça güçlü görünmelerine rağmen, kıllı kalçalarının ve kuyruk sokumu gamzesinin üzerinde huni gibi daralır. Kadınların üzerindeyken çıkardıkları sesleri banyo yaparken de, suları etrafa sıçratırken de yaparlardı. Bu kadar yıkanmalarına rağmen hiçbir suyun bunları arındırmayacağını ta o zamanlardan bilirdim. Şimdi önümdeki dosyalarda kadınlara ve kızlara yaptıklarını anlatsam da bir görseniz! Hayatlarında en çok memnun oldukları zaman soyunuk oldukları, çırılçıplak oldukları zamanlardır. Kadınların onları bu haliyle seyretmelerinden de çok haz alırlar. Erkekliklerinin hissedilmesi için en masum olan kadınlara bile fahişeler gibi davranmasını, pantolonlarının önünün edepsizce ovalanmasını isterler. Karşılarında yaptıklarını yüzüne vuracak, yaptırdıkları karşısında dehşete düşecek hiç kimse olsun istemezlerdi. Sadece derin bir iç çekişle kasılıp kalırlardı. Ses çıkarmamaları için kadınların dişlerinin arasına sıkıştırdıkları çarşafların ısırılışından bile haz alarak, kadınların onları içlerine alması içinde etlerini aralayarak içlerinde dalgalanan sertliklerinden arzu ve mutluluk duymalarını, ‘siz zaten bunun için doğdunuz ‘ diyerek inlerler, hareketlerini daha da serleştirerek, kısa süren bir gidip gelmenin sonunda rahatlarlardı. Arkasından da ‘banyomu hazırla’ komutu ile giyinmeden odanın içinde dolaşır, cağın içine girince de hiç hareket etmeden çocuk gibi kollarını uzatır, kadınların onları yıkama hareketleriyle de mest olurlar, temizlenirlerdi. Saklambaç oynadığım bu yerde erkeklerden kendimi saklamaya yemin etmiştim. Korkuyordum! Öyle bir meslek seçmeliydim ki hem kadınları korumalı hem de erkelerin yaptıkları karşısında kendilerini nasıl savunacaklarını görmeliydim! Avukatlığı bunun için seçtim. Piskanalizle düzeltilemeyen evliliklerde kadınların yanında yer alacak onların boşanma davalarını ücretsiz yapacaktım! Nazın hikayesi bunlara en iyi örnekti. Kızı savunmasına şöyle bir şiirle başlamıştı. Annesine yazmıştı bu şiiri.’ Olamam sevgili kızın. Bana deme bebeğim. Ben artık senin kuman. Babamın metresiyim! Onun öyküsünde buluşmak dileğiyle. Sevgilerimle Nezihe ALTUĞ 07.01.2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nezihe ALTUĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |