bir aşk romanının sayfalarında buluştuk biz.telaşsız, sakin sade hayatlarımızı sürdürürken boşlukta fark ettik birbirimizi. kafayı çevirirken etrafa atılan bilinçsiz bakışlardan biriydi sanırım. ama bu bilinçsizlik bizi öylesine bağladı ki. ya da ruhlarımız bir yerlerde öylesine sıkı sarılmış ki adeta göz bebeklerimiz birbirine sarıldı. can havliyle bir yangından kaçar gibi. denize düşmemek için o korkulan yılana sarılır gibi. kendini düşünmeden bir kucağa atlamak gibi. hiç düşünmeden çocukluktaki gibi birini öpüp kaçmak gibi. anlık birbirimizin olduk hemencecik. o bir kaç saniye ikimize de ömür gibi gelmiş olacak anında ayrıldık birbirimizden. anında kollarımızı saldık kendimizden. sanki hiç birbirirmizin olmamaış gibi yabancılaştık. belki de sakinleşemizdi bu. yıllar sonra kendi yarısını bulanın rahatlamasıydı. muamma işte. birden karşındakiyle bütünleştiğini sanıp daha sonra ayrılmak. kendini o soğuk yalnızlığın, terkedilmişliğin içine hapsetmek. ruhun öylesine daralıp kendine zarar vermesi. her an kötü bir şey olacakmış gibi paranoyakalşmak. insanlardan korkmak. herkesi o sanıp zarar göreceğini düşünmek. kendini saklamak bunun imkansız olduğunu bilerek. uyumak, sanki sürekli uyunursa yarı ölü yaşam şeklide varlığı bir şekilde devam ettirmek mümkünmüş gibi. zaten var olma kaygısı taşımak ne mümkün şu hayatta. dilemesende o zehir zıkkım nefes ciğerlere gider. farkında olmadan, anlamadan bir lokma boğazından geçer. varlık bir asalak gibi varlığını devam etmeyi ustalıkla becerir sen anlamadan. yeter arıtk bitsin her şey son bulsun istersin mümkün değildir. hayat sana yaşama fırsatını vermiştir işte reddetmek ne haddine. insan yarısını bulamadan kaybetmişken nasıl yaşar? aşk romanındaki bir sayfadan nasıl korku-gerilim romanının içine düşülür? hani bu sayfalarda kaderimizi kendimiz yazardık? mutlu sonla bir şeyleri bitirmek mümkündü? bize söylenen vaad edilen her şey yalanmış. unut onu, hayatı, varlığını. kapa gözlerini tek bir nefes çek, sonrası... sonrası umrunda olmasın.