..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Modern Şiir > Hulusi Geçgel




24 Nisan 2009
Modern Türk Şiirinde Ece Ayhan  
Hulusi Geçgel
Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin özgün şairlerinden biridir. Yayımladıkları şiirlerle, bir yandan yeni bir şiir hareketinin oluşmasına katkıda bulunurken, bir yandan da özgün kalabilmeyi başarmıştır.


:DCHC:
Özet
Ece Ayhan, 1931’de Datça’da doğdu. Babası Behçet Çağlar Gelibolulu; anesi Ayşe Çağlar Eceabatlı’dır. Behzat Çağlar’ın istifasından sonra, aile Çanakkale’ye yerleşti.
Ece Ayhan çocukluğunu Çanakkale’de geçirdi. Babasının işi nedeniyle İstanbul’a yerleştiler ve ilk ve ortaöğretimini burada tamamladı. Yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde yaptı.      Ömrünün son yıllarını Çanakkale’de geçirdi. 22 Temmuz 2002 tarihinde İzmir Gürçeşme Huzurevi’nde öldü.
Yeni şiirin bir harekete dönüşmesinde en büyük paya sahip şairlerden biri de, Ece Ayhan’dır. 1954’te yayımladığı ilk şiiriyle birlikte hareketin içinde yer almıştır. Yayımladığı şiirleriyle ve günlük, deneme, söyleşi yazılarıyla, yeni bir şiir anlayışının doğmasında ve bir harekete dönüşmesinde rol oynamıştır. Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin özgün şairlerinden biridir. Yayımladıkları şiirlerle, bir yandan yeni bir şiir hareketinin oluşmasına katkıda bulunurken, bir yandan da özgün kalabilmeyi başarmıştır. Onun şiirleri, altına imzasını atmasa bile, hemen fark edilebilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Ece Ayhan, İkinci Yeni
Abstract
Ece Ayhan was born in Datça, in 1931. His father Behzat Çağlar was from Gallipolli, and his mother Ayşe Çağlar was from Eceabat. Family settled in Çanakkale after Mr. Çağlar’s resignation.
     Ece Ayhan spent a part of his childhoad in Çanakkale and he completed his primary and secondary school education in İstanbul due to his parent’s appointment. Mr. Ayhan completed his BA Degree in Faculty of Politics in Ankara University (1953-1959). He spent his last years in Çanakkale and passed away in July, 2002 in İzmir in nursing house. He was buried in Yalova Village which is located in Çanakkale’s county, Eceabat.
     One of the most distinguished forerunner poets of the New Poem has been Ece Ayhan, who raised its movement. He played important roles in making a new poem understanding come out and turn into a movement through his poems, daily, discourses and asseys he published. He has taken part in the movement through his first poem that he published in 1954. His poems have always been as selective and distinguished even if his signature has not been seen on them.
     Keywords: Ece Ayhan, İkinci Yeni




GİRİŞ
Ece Ayhan, İkinci Yeni şiirinin önde gelen temsilcilerindendir. Gerek şiirleriyle gerekse deneme, anı, günlük türündeki yazılarıyla bu şiir hareketinin ilkelerinin belirlenmesinde ve giderek bir akıma dönüşmesinde öncü bir rol oynamıştır.
İkinci Yeni şiirinin ilk çekirdek örnekleri, 1954’ten itibaren Yeditepe, Şiir Sanatı, A, Yenilik, İstanbul dergilerinde görünmeye başlamıştır. Yeni bir şiirin habercisi olan bu şiirler, 1956’dan itibaren Muzaffer Erdost’un girişimleriyle, Pazar Postası gazetesinde toparlanmış ve giderek ilkeleri belirginleşen bir harekete dönüşmüştür. Yeni şiirin ilk örneklerini, daha önceki şiir anlayışlarına uygun kitaplar da yayımlamış olan İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar gibi şairler yanında, adları ilk kez duyulan Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan gibi yeni isimler vermişlerdir. Oktay Rifat da, 1956’da yayımladığı Perçemli Sokak adlı şiir kitabıyla hareketin hemen başlarında yeni şiire katılmıştır.
İkinci Yeniciler, şiire getirdiği yeni bir sözdizimi ve kapalı söyleyiş özelliğiyle, günümüz şiirine de bir temel oluşturmuşlardır. Garipçilerin bildirişimi amaçlayan basit dil kullanımına ve Toplumcu Gerçekçilerin politik mesajlı içeriğine tepki göstererek, şiirin bir de “sunuş” tarafının olduğuna dikkati çekmek istemişlerdir. Ancak, bunu yaparken, tepki hareketlerinin birçoğunda olduğu gibi, aşırılıklara kaçmaktan kurtulamamış ve biçimcilikle suçlanmışlardır.
Ece Ayhan’ın Yaşam Öyküsü
Ece Ayhan, 10 Eylül 1931’de babasının mal müdürlüğü göreviyle bulunduğu Datça’da, ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası Behzat Çağlar, Geliboluludur. Annesi Ayşe Hanım’ın baba tarafı Gelibolu’nun Kavak köyünden göçerek Eceabat’ın Yalova köyüne yerleşmiştir. Behzat Bey’in babası ağır ceza mahkemesi başkâtipliği, dedesi de Gelibolu müftülüğü görevlerinde bulunmuşlardır. Ayşe Hanım’ın babası Hafız İbrahim Deniz, yarı çiftçilik, yarı tüccarlıkla uğraşmış, Eceabat’a bağlı Sivli Köyü halkının imam istemesi üzerine, atandığı bu köyde imamlık yapmıştır.
1932’de Küre’ye mal müdürü olarak atanan Behzat Bey, 1933’e kadar sürdürdüğü bu görevinden istifa edip Çanakkale’ye yerleşmiş ve bir avukatın yanında arzuhalcilik yaparak ailesini geçindirmeye çalışmıştır.
Ece Ayhan, ilkokula 1938’de Eceabat’ta başlar, ikinci sınıfı Çanakkale’nin İstiklâl İlkokulu’nda okur. Ailesinin 1940 Kasım’ında Çanakkale’den ayrılarak İstanbul’a yerleşmesi üzerine, üçüncü sınıfa Karagümrük / Atikkale’de bulunan “19. İlkokul”da [daha sonraki adı Hırka-i Şerif İlkokulu] devam eder ve ilk öğrenimini bu okulda tamamlar.
Orta okulu, Vefa Lisesi’nin karşısında bulunan Zeyrek Ortaokulu’nda; lise öğrenimini de Taksim Lisesi’nde [daha sonraki adlarıyla Beyoğlu Lisesi, İstanbul Atatürk Erkek Lisesi] tamamlar. Yüksek öğrenimine 1953’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başlar ve 1959’da mezun olur. Aynı yıl, İstanbul maiyet memurluğunda başladığı stajını ve kaymakamlık kursunu tamamlar. 1962’de Deniz Hafize Hanım’la evlenir ve kaymakam olarak atandığı Gürün’de (Sivas) göreve başlar. 1963’te Alaca’da (Çorum) kaymakamlık ve belediye başkanlığı görevlerine atanır; aynı yıl tek çocuğu olan Ege dünyaya gelir. 1964’te Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subay öğrenci olarak başladığı askerlik hizmetini tamamlar ve 1965’te Çardak (Denizli) kaymakamlığına atanır.
Disiplinli bir yaşam tarzı ve memurluk hayatı, edebiyat çevrelerinde bugün de “hırçın şair”, “huysuz şair” olarak anılan Ece Ayhan’ın yaradılış özelliğiyle bağdaşmayacak olgulardır. Ece Ayhan, 1966’da devlet memurluğu görevinden ayrılarak “soluk alıp verdiğini gerçekten duyduğum tek kent” dediği İstanbul’a yerleşir.
Kısa aralıklarla birçok işe giren sanatçının İstanbul’da yaptığı başlıca işler arasında; Meydan Larousse ansiklopedisinde yazarlık, Sinematek’te ve Yeni Sinema Dergisi’nde müdürlük, Genç Sinema Grubu’nda yöneticilik, Ağaoğlu Yayınevi’nde çok kısa bir süre redaktörlük sayılabilir.
Kansere yakalanan eşi Deniz Hafize Hanım’ı 1968’de kaybeder. Ekonomik durumunun çok kötü olması ve yaşının küçüklüğü gibi nedenlerle oğlunun bakımını eşinin ebeveynine bırakır.
Ece Ayhan, 1974’ten ölümüne kadar, beynindeki tümörün yol açtığı birtakım hastalıkların sıkıntılarıyla yaşamıştır. Sağ kulağının ileri derecede işitme engeline ve sağ gözünde de hasara sebebiyet veren tümör, dünyaca ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in ameliyatlarıyla ölümcül olmaktan çıkarılmıştır. Ancak, tümörün diğer organlarda meydana getirdiği hasarlar, sanatçıya yaşamı boyunca sıkıntı vermiştir.
Büyük bir ekonomik sıkıntı içinde yaşayan sanatçı, Çanakkale Belediye Başkanlığının yardımlarını görür. Belediyenin geçici işçi kadrosuna alınarak sosyal güvenliğe kavuşması sağlanır ve böylece SSK hastanesinden ücretsiz olarak yararlanır. Ancak, sağlığının günden güne bozulması ve bacaklarının felç olması üzerine, yakın dostu şair Metin Üstündağ’ın yardımıyla Ağustos 1999’da Çapa Tıp Fakültesi’ne yatırılır. Buradaki tedavi giderleri SSK tarafından karşılanır. Sigorta kapsamı dışında kalan kurumlarda gördüğü tedavilerin giderleri ise, arkadaşlarının ve eserlerinin yayın hakkını alan Yapı Kredi Yayıncılık’ın yardımlarıyla karşılanır.
İstanbul’da önce Maltepe Huzurevi’ne, daha sonra da şair arkadaşı (dönemin başbakanı) Bülent Ecevit’in isteğiyle bakım şartları ve fizikî kapasitesi daha iyi olan Özel Acıbadem Huzurevi’ne yerleştirilir. Bu süre içinde, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Haseki Hastanesi, Haydarpaşa Hastanesi, Şişli Osman Ağa Kliniği (2 defa), Central Hospital ve en son da Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yatılı tedavi görür.
Bütün bu tedavilerin sonucunda felçten kurtulup ayağa kalkabilen sanatçı, Nisan 2001’de tekrar Çanakkale’ye yerleşir ve geçimini telif hakkını Yapı Kredi Yayınları’na verdiği eserlerinin geliriyle sağlar. Düzenli ve yerleşik bir yaşam tarzını bir türlü sevemeyen Ece Ayhan, âdeta tüm sevenlerini ve dostlarını terk ederek tedavi görmekte olduğu Çanakkale’den Temmuz 2002’de ayrılır ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Gürçeşme Huzurevi'ne yerleşir ve 13 Temmuz 2002’de burada vefat eder. 16 Temmuz 2002’de, Çanakkale’nin Eceabat ilçesi Yalova köyünde toprağa verilir.
Eserleri
A- Şiir Kitapları
1. Kınar Hanımın Denizleri, Ankara: Açık Oturum Yayınları, 1959.
2. Bakışsız Bir Kedi Kara, İstanbul: De Yayınevi, 1965.
3. Ortodoksluklar, İstanbul: De Yayınevi, 1968.
4. Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler, İstanbul: E Yayınları, 1973.
5. Yort Savul, İstanbul: Ağaoğlu Yayınları, 1977 (İlk dört kitabını içeren şiir kitabı).
6. Zambaklı Padişah, Ankara: Tan Yayınları, 1981.
7. Çok Eski Adıyladır, İstanbul: Adam Yayınları, 1982.
8. Çanakkaleli Melâhat’a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi, İstanbul: Korsan Yayınları, 1991.
9. Son Şiirler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993.
10. Bütün Yort Savul’lar!, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994.
11. Bütün Yort Savul’lar!, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999, Gen. 2. Baskı.

B- Anı, Günlük, Deneme, Söyleşi Kitapları
1. Defterler, Ankara: Tan Yayınları, 1981.
Günlüklerinin bir bölümünü 1981’de ilk kez bu eseriyle yayımlamıştır.
2. Yeni Defterler, Ankara: Tan Yayınları, 1984.
     Daha önce yayımladığı Defterler’e yeni eklemeler yaparak genişlettiği günlüğüdür.
3. Yalnız Kardeşçe, İstanbul: Evrim Sanat Galerisi, 1985.
     Kültür, sanat ve edebiyat konulardaki yazılarını ve söyleşilerini topladığı kitabıdır.
4. Kolsuz Bir Hattat, İstanbul: Beyaz Yayınları, 1987.
Sosyal ve kültürel konulardaki yazılarını ve söyleşilerini topladığı eseridir.
5. Şiirin Bir Altın Çağı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993.
     Ayhan’ın, daha önce Yalnız Kardeşçe ve Kolsuz Bir Hattat isimli kitaplarında daha küçük hacimde topladığı gerek kültürel ve siyasal, gerekse yazınsal konularda varolanı sorgulayan yazıları ve söyleşileri, bu sefer daha geniş bir hacimde toplanmıştır.
6. Başıbozuk Günceler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993.
     Günlüklerinin bir bölümünü daha önce Defterler ve Yeni Defterler adıyla yayımlayan sanatçı, bunları gözden geçirerek “yeni günlükleri”yle birleştirmiştir. Günlük, Ece Ayhan’ın 1974 Ekim’inde Zürih’te hastaneye yatırılmasıyla başlamakta ve 1990 Ağustos’una kadar gelmektedir.
7. Sivil Şiirler, İstanbul: Cem Yayınları, 1993.
Söyleşi ve deneme türündeki yazılarıyla şiirlerinden oluşan kitabıdır.
8. Aynalı Denemeler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995.
Ece Ayhan’ın tarih de dahil olmak üzere toplum ve devlet hayatında ters durduğunu düşündüğü konuları, bir ayna tutarak “düzünden okuma”ya çalıştığı denemeleridir.
9. Dipyazılar, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1996.
     Turgut Uyar, Rabia Bayraktar, Nigâr Bint-i Osman, Türk şiiri, İkinci Yeni, sinema vb. konularda kaleme aldığı denemeleri ve söyleşileri içermektedir.
10. Morötesi Requiem, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997.
Kendi deyimiyle, bir “kırık dökük anlatı taslağı”dır. “Ağzı bozuk bir minyatür” olarak nitelendirdiği bu eser, güncelerini ve denemelerini çağrıştırmakta, poetikası hakkında ipuçları vermektedir.
11. Sivil Denemeler Kara, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1998.
     “İkinci Yeni” yerine, “sivil şiir” ya da “kara şiir” adlarının daha uygun olacağını her fırsatta dile getiren Ece Ayhan’ın yaşamın her alanına özgürce değindiği denemelerdir.
12. Hay Hak! Söyleşiler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002.
     Ece Ayhan’ın, “sanat dünyamızın marja yakın duran” sanatçılarıyla (ressam, müzisyen, karikatürist, sinemacı) yaptığı söyleşilerin toplandığı kitaptır.
Şiirinin İçerik Özellikleri
Ece Ayhan, okurun önüne net fotoğraflar koymaktan hoşlanmayan bir sanatçıdır. Okurun bu gizli metnin varlığını sezmesini ve bulanık görüntülere ulaşmasını yeterli görmektedir. Chateaubriand’ın “Şiir seçme ve gizleme sanatıdır” sözünün en güçlü karşılıklarından birini Ece Ayhan’ın şiirinde bulduğunu söylemek mümkündür.
Ece Ayhan’ın şiirini tema bakımından tasnif etmek oldukça güçtür. Çoğu bir metnin parçaları olarak yazılan bu şiirler, ancak kitapların bütünlüğü içinde bir anlam kazanmaktadırlar. O, kent insanının girişik iç dünyasını böyle bir şiir kurgusu içinde vermeye çalışmıştır. Şiirlerinde tek başına anlamlandırılamayan motifler, kitap bütünlüğü içinde bir araya getirildiğinde, gizlenmiş bir metnin varlığı ortaya çıkmaktadır.
Onun şiiri, kitaplarından yola çıkılarak çözümlendiğinde; tarih, toplumsal değişme, çocuk-eğitim, karamsarlık-mutsuzluk, yalnızlık-korku, hayat kadınları-cinsellik ve ironi temaları üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Ece Ayhan’ın şiirine hâkim olan duygu, karamsarlık ve mutsuzluktur. O, çocukluğundan bugüne çok büyük ekonomik sıkıntılar içinde yaşamıştır. Oturduğu evlerin çoğu, elektriksiz ve susuzdur. Eşini 1968’de kaybeden sanatçı, yalnız bir hayat sürmüş ve son on yılını huzurevlerinde yaşamıştır. Bunlara bir de, 1974’ten beri yaşadığı ciddi sağlık problemleri eklendiği zaman şiirindeki mutsuzluk duygusunun kaynağı daha iyi anlaşılacaktır. Metinler çözümlendiğinde, karamsarlık duygusunun dıştan kaynaklandığı görülmektedir. O, sürekli olarak içinde yaşadığı toplumun bir “insan topluluğu” olup olmadığı hususundaki şüphelerini dile getirmiştir. Onun mutsuzluğu ve karamsarlığı, kendi deyişiyle“uçsuz bucaksız kötülük dayanışması”nın olduğuna inandığı bir ortamdan kaynaklanmaktadır.
Ece Ayhan’ın şiirlerinin önemli bir kısmı, birbirinden bağımsız eserler olarak değil de, bir kitaptaki metni meydana getiren parçalardan biri olarak yazılmışlardır. Ortodoksluklar, Zambaklı Padişah ve Çok Eski Adıyladır kitaplarında toplanan şiirler başlık yerine numaralar taşımakta ve belirli bir konu etrafında bir araya gelerek bir metin bütünlüğü oluşturmaktadır. Her biri başlık taşımakla birlikte birbirinden sıra numarasıyla ayrılan Çanakkaleli Melâhat’a İki El Mektup kitabında yer alan şiirleri de bu kategori içinde değerlendirmek mümkündür. Kendisiyle yapılan bir görüşmede, “uzun bir zamandan beri niçin yeni şiir yayımlamadığı”nın sorulması üzerine Ayhan, “Şiirlerimi bütünlemek için. Bir alışkanlık oldu bende. Hepsini bütünleyene kadar parçasını yayımlamıyorum” (1993: 140) cevabını vermiştir. Bu özelliklerinden dolayı onun şiirlerindeki temaları, şiir kitaplarına göre belirlemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Kınar Hanımın Denizleri: Ayhan’ın 1959’da yayımlanan bu ilk kitabında yer alan şiirler; tarihe, coğrafyaya, ekonomiye göndermeler yapmakta ve Meşrutiyet sonrası devlet hayatının yakın tarihimizde yaşanan olayları, anıları sunulmaktadır. Kantolar ve kantocularla birlikte çöküntülerin bozulmuşluklarla, kokuşmuşluklarla birlikte varolan bir insan gerçeği Neyyire Hanım, Dikran Çuhaciyan, Deniz Kızı Eftalya, Kantocu Peruz, Kınar Hanım ile simgeleştirilmektedir.
Bakışsız Bir Kedi Kara: Ece Ayhan’ın “sıkı şiirlerim” dediği düzyazı şiir serisidir. Bu şiirlerde günümüz insanının sorunları, korkuları masalsı bir dünya atmosferinde dile getirilmektedir.
Ortodoksluklar: Bu eserde, ad olarak Romen rakamlarının verildiği XXVII adet şiir bulunmaktadır. Tarih göndermesinin öne çıktığı bu şiirlerde, “eski İbrani metinlerinden ve Bizans tarihinden derlenmiş” malzemeyle, bir anlamda “insanlığın acı çekme tarihi” yazılmaya çalışılmaktadır. Eserin en önemli göndermesi Bizans’a ve özellikle Bizans’ın başkentinedir. Şiddet imgelerinin öne çıktığı bu kitapta yer alan şiirler, göndermelerin hangi tarihsel anlatılara olduğunu çözmeyi zorlaştıran, neredeyse imkânsızlaştıran bir kurguya sahiptir. Bozulmuş bir gramerin taşıdığı belirsiz göndermeler kimi özel adları ve eylemleri öne çıkarmaktadır.
Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler: Onun okurla iletişim kurabildiği ve Yort Savul, Mor Külhani, Meçhul Öğrenci Anıtı gibi tanınmış şiirlerinin bulunduğu kitabıdır. Devlet-birey ilişkilerinin, toplum sorunlarının irdelendiği, politik şiir anlayışının öne çıktığı bu şiirler, daha çok bugünün Türkiye’sine göndermeler yapan temalarının okura yabancı gelmemesi nedeniyle, diline rağmen, sanatçıyı daha geniş bir okur kitlesiyle buluşturmuştur. 1973 Türkiye’sinin toplumsal ve politik çalkantılarını yansıtmaktadır. Ancak, bu şiirler Nâzım Hikmet çizgisinde sürdürülen politik şiir anlayışının tamamen dışında bir anlayışın ürünüdürler. İkinci Yeni’yle gelen dil ve üslûp özellikleri, politik söyleyişe feda edilmemiştir. Memet Fuat (1995: 243), Devlet ve Tabiat’taki şiirleri, toplum sorunlarına değinen şiirin başyapıtı olarak değerlendirmektedir.
Çok Eski Adıyladır: Ece Ayhan’ın, “Kırka yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı bir kitabımdır ve tabii en karamsar da!” (1993: 137) dediği kitabıdır. Eserde, “tarihi düzünden okumaya ayaklanmış çocuklar”ın sözcüsü olarak sondan başa doğru sıralanmış 42 düzyazı şiir bulunmaktadır. “Meclislik” sözcüğünü, “bir minyatürde figürlerin istifi” anlamında kullanan sanatçı, eserinin alt başlığını “Meclislikler, Minyatürler” koymuştur. Eserde yer alan şiirler, “bir minyatürde figürlerin istifi” misali, zincirleme tema birliği meydana getirmektedirler. Genellikle Osmanlı dönemine göndermelerin yapıldığı bu şiirlere, “tarihin düzünden okunma”ya çalışıldığı politik nitelikli tarih okumaları da denilebilir. Şair, tarihteki iktidar oyunlarını ve bu oyunların acı devlet ve toplum hayatına yansıyan olumsuz etkilerini öne çıkarmaktadır.
Orhan Alkaya, Kemal Yalgın’la beraber Ece Ayhan’ın Çok Eski Adıyladır şiir kitabı için hazırladığı “Çok Eski Adıyladır Sözlüğü”nün sunusunda eserin içeriğiyle ilgili olarak şu değerlendirmede bulunmaktadır:
Çok Eski Adıyladır bir mitologyadır; İstanbul mitologyası... İstanbul; Yahya Kemal’den Tevfik Fikret’e, Mimar Sinan’a, paşalara, beylere uzanan bir yelpazede “daha bir tarihleşmiş”tir Çok Eski Adıyladır kitabında (Ece Ayhan, 1995: 81).
Zambaklı Padişah: Bu kitapta toplanan şiirler, Ece Ayhan’ın tersinden yazıldığını iddia ettiği tarihi, düzünden yorumlama çabası olarak görülebilir.
     Çanakkaleli Melâhat’a İki El Mektup: “Dışta bırakılanların, hal ve gidişi sıfır olanların, yasaklananların” şiirini yazdığını söyleyen Ece Ayhan, Cumhuriyet’e bir de bir hayat kadını olan “Çanakkaleli Melâhat”in gözüyle bakılması gerektiğini savunmaktadır. Ona göre “Melâhat”, devletin karşısında olmadığı gibi içinde de olmayan “sivil” bir kahramandır.
Son Şiirler: Ece Ayhan, 1993’te yayımlanan Son Şiirler kitabının aslında “Son Sivil Şiirler” olması gerektiğini, “son” sözcüğünü kendisinin unuttuğunu belirtmektedir. Yakın tarihimizin sosyal ve –özellikle de- edebiyat hayatına ironik bir bakışı açısı getiren şiirlerden oluşmaktadır.
Şiirinin Üslûp Özellikleri
Modernizm, diğer bütün sanat dallarında olduğu gibi edebiyatta da, özellikle biçim bakımından gelenekten kopmayı getirmiştir. Sanatçılar, dikkatlerini içerikten biçime, somuttan soyuta çevirmişler ve sanatı bir düşünüş tarzı olmaktan çıkararak bir sunuş / yapış tarzı olarak algılamaya başlamışlardır.
     İkinci Yeniciler de, bilimsel gelişmelerin ve teknolojik ilerlemelerin etkisi altında kabuk değiştiren “gerçeklik”in yeni durumunu, “neo-realizm (yeni-gerçeklik)” olarak isimlendirmişler ve bu gerçekliği şiirle işlemeye çalışmışlardır. Ancak, algılanması kadar temalaştırılması da çok zor olan bu yeni-gerçekliği yansıtabilmek için, yeni biçimlere ve anlatım tekniklerine ihtiyaç duymuşlardır. Yabancılaşan kentli insanın gerçekliğini, kendilerinden önceki şiirin konu öyküleme ve şiir dili teknikleriyle anlatmanın neredeyse imkânsız olduğunu görmüşler ve Batı’nın Gerçeküstücülük, Dadacılık, Varoluşçuluk gibi modern şiir akımlarının tekniklerinden yararlanmaya çalışmışlardır.
     Rimbaud’nun şiirlerini hiç elinden düşürmeyen Ece Ayhan, ayrıca modern şiirin Apollineire, Lautréamont ve Cummings gibi avangard (öncü) temsilcilerini de yakından takip etmiştir. Onların gerçeği birebir yansıtma yerine; bölerek, grotesk düzleme taşıyarak anlatan estetik ilkelerinden yaralanarak kendi şiirinin içerik / biçim yapısını ve dilini oluşturmaya çalışmıştır.
     Ece Ayhan, şiirinin hiçbir döneminde klasik nazım şekillerini kullanmamış, klasik ölçü ya da geleneksel kafiye örgüsüne yaslanmamıştır. Modern şiirin getirdiği biçimle içeriğin ayrılmazlık ilkesini benimseyerek Birinci Yeni’nin şiirimize koyduğu yasakların yıkılmasında ve biçim yeniliklerinin getirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.
Şiirinde sinema sanatının dilinden de yararlanan sanatçı, dili ve anlatımı kurguların verdiğini, dolayısıyla sesin fazladan bir şey olduğunu savunmuş ve sesin yerine görüntüyü koymuştur. İkinci Yeni’nin diğer şairlerinde de görülen ton dışılık (atonallik), bakışımsızlık (asimetri) ve ses kakışması (dissonans); Batı’da ortaya çıkan “atonal müzik” tekniğinden alınarak şiire taşınmıştır. Müziğe açılımlar getirmek üzere geliştirilmiş bir tekniğin şiire aynen aktarılması, şiir sanatı açısından son derece yanlış bir üslûp özelliğini doğurmuştur. Zira ses yapısındaki ahenk, şiiri edebiyatın diğer türlerinden ayıran en belirgin özelliklerinden biridir. Bu estetik yapının ortadan kaldırılması, İkinci Yeni şairleri adına pek de olumlu bir sonuç doğurmamıştır.
Ece Ayhan’ın şiiri, İkinci Yeni’nin diğer şairlerinde de olduğu gibi, lirizmden ve musikiden yoksun bir söyleyişe sahiptir. Kelimelerin fizyolojik sesleri bırakılarak, zihinde canlandıracağı görüntülere ve sese önem verilmektedir.
O, birer ahenk unsuru olan ölçü ve kafiyenin şiirde gereksiz olduğunu düşünmektedir. Bu görüşü, modern şiirin “kalıp” karşısındaki tutumuyla da örtüşmektedir. Modern şiir, klasik şiirin dış yapısını kuran “vezin, durak, nazım birimi, kafiye” gibi “mihanikî” ahenk enstrümanlarından kopmayı getirmiştir.
Ece Ayhan, geleneksel şiirin “mısracı” zihniyetinden uzaklaşarak mısrayı bir “anlam birimi” olarak görmemiş, şiirlerini doğrudan doğruya kelimelerle kurulan bir yapıya kavuşturmuştur O, bütün kitaplarında biçim arayışı içinde olmuştur. Hiçbir kitabında aynı biçimi kullanmamış, şiirlerini dizeden düzyazı formuna kadar değişik şekillerde kurmuştur. Dize kuruluşlu şiirin sınırlarını zorladığı anda, düzyazı şiire geçmekten kaçınmamıştır.
İkinci Yenicilerin, Garip şiirinin en belirgin dil özelliği olan “basitlik, alelâdelik ve sadelik”ten ayrılarak, konuşma dilinin dışında, yeni bir ses ve dilbilgisi oluşturma gayretlerinin en uç örneklerini Ece Ayhan vermiştir. Onun şiir dili, kurduğu sözdizimleri ve alışılmamış bağdaştırmalarla doğal dilin sınırlarını zorlamış, kimi zaman kelime deformasyonlarıyla dışına da taşmıştır. Bu sınırda dil kullanımı, doğal dile verebileceği zararlardan ötürü o gün için çok eleştirilmiştir. Ancak, bu akım etkisini kaybedip ortadan çekildikten sonra, şiir dilinin yalnızca bir öyküleme aracı olmadığı, kendi başına da estetik bir değer taşıdığı fikrinin yerleşmesini sağlamıştır.
Garipçilerin gündelik hayatı içinde anlattığı sokaktaki insan, İkinci Yeni şiirine karmaşık bir iç dünyası duyguları olan kentli birey alarak girmiştir. Bu yeni gerçekliğin anlatılması biçim ve öz yeniliği gibi, dilin yenileşmesini de gerektirmiştir. Çünkü İkinci Yeniciler, yayımladıkları çeşitli yazılarla, yeni gerçekliğin yerleşik dilbilgisi kurallarıyla anlatılamayacağını savunmuşlardır.
Bu düşünceden hareketle, yeni bir şiir dilinin oluşturulmasında en çok emeği geçenler arasında Ece Ayhan da bulunmaktadır. Adına bir sözlük hazırlanacak kadar özgün bir şiir dili oluşturmuş; yeni bir sözdiziminin kurulmasına ve şiirimizin kelime dünyasının genişletilmesine katkıda bulunmuştur.
Onun şiir dilinde imgelerin özel bir yeri vardır. Soyutlamaya ve akıl dışı söyleyişe gitmede dilin bu imkânından en geniş şekilde yararlanmaya çalışmıştır. Bu imgelerin en belirgin özelliği, “alışılmamış bağdaştırmalar”la aktarılmasıdır.
Sonuç
Ece Ayhan, başından beri yaslandığı ilkelerden taviz vermeyen tutumuyla, İkinci Yeni’nin en özgün şairidir. Bu hareket hızını kesip ortadan kalktıktan sonra da, şiirinin çizgi dışı olan özgün yapısıyla, belli bir okuyucu kitlesi ve bazı genç şairler üzerindeki etkisini sürdürmüştür.
Şiirinin ilhamını genel olarak “döküntüler, dışta bırakılanlar, düşürülenler, hal ve gidişi sıfır olanlar, yasaklananlar”dan alan Ece Ayhan, şiirlerinde hayat kadınlarına ve cinselliğe de çok sık yer vermiştir. Toplumun “düşmüş” bir kesimi olarak gördüğü hayat kadınlarının çaresizliklerini ve onlara yapılan kötü muameleleri sosyal bir yara olarak şiirine taşımıştır.
İçinde yaşadığı toplum düzenine, devlet-birey ilişkilerine, eğitim sistemine, tarihe vb. sürekli olarak eleştirel bir tutumla yaklaşan sanatçı, bu içeriğin sunumunda ironiye de genişçe yer vermiştir. Son Şiirler kitabında, ironi bir anlatım yolu olmaktan çıkarak şiirlerin başlıca teması durumuna gelmiştir. Bu şiirlerde, toplum hayatımızda öne çıkan birçok kişi, birtakım özelliklerine göndermeler yapılarak ironik bir şekilde ele alınmışlardır.
Onun şiiri; biçim, içerik ve dil bakımından birtakım aşırılıklar taşısa da, 1960 sonrası şiirimize geniş biçim açılımları sağlamıştır. Bugünkü şairlerimizin önünde, şiirimizin diğer bütün sanatçılarıyla birlikte, yararlanacakları bir deneyim olarak durmakta ve şiirimize bir zenginlik sağlamaktadır. Şiir dilinin özgünlüğü üzerine eleştirmenler tarafından “Ece Ayhanca” nitelemesinde birleşilen sanatçı, kullandığı imgelerle ve sembollerle şiirimize yeni bir yapı ve zenginlik kazandırmıştır.
KAYNAKÇA
Ece Ayhan,
1993 Şiirin Bir Altın Çağı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ece Ayhan,
1995 Aynalı Denemeler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Memet Fuat,
1995 İki Yönlü Yozlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın modern şiir kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şiirde Modern ve Modernizm Üzerine
Şiir ve Musiki
Bir Görüntü (İmgeler) Sanatı Olarak Şiir
Şiirimizde İçki ve İşret Üzerine
Şiir ve Eleştiri
Şiirde ve Şairde Kendilik Sorunsalı
Ses Mimarlarımızdan Kitabı Üzerine

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Drama ve Eğitici Drama
Modern Türk Şiirinde İkinci Yeni
Denemekten Korkmayan Bir Yazı İnsanı: Enis Batur


Hulusi Geçgel kimdir?

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hulusi Geçgel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.