Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
"İnsanlar yalnızca yaşamın amacının mutluluk olmadığını düşünmeye başlayınca, mutluluğa ulaşabilir. "-George Orwell Bir zamanlar bu koca şehrime Florance Nightingale'de tutuklu kalmıştı. Bu kimine göre mesleki bir özveri, idealist bir kadın önderliği idi, kimilerine göre "kutsal" bir vazifeydi. Ama o güzel eller Selimiye Kışlasında yaralı askerleri otama yaparken, sembolü olan ve tini aydınlatan sarı kandilin ışıklarında; ailesine bir kaç satır karalamıştı. "İstanbul vazgeçemeyeceğim bir güzelliğe sahip. Büyülendim bu koca şehrin güzelliğine..." Bu sözleri cerrahi dersi okutan hocamız anlatırdı, sık sık. İstanbul aşığı olan sadece o güzel yürekli hemşire miydi? Hayır, değil tabi ki. Şair ve yazarlarımızdan en güzel örnek vermek gerekirse ben Nazım Hikmet yerine, Yahya Kemal Beyatlı'dan söz etmek isterim. Neden mi? Bir anısı var üzerimde... "Edebiyat hocalığı yaptığı dönemlerde bir öğrencisi olan Sedat İçgören ağabeyim, dostum ve her duygumu paylaştığım o değerli insanın anlattıkları gelir aklıma. Bir gün Y. Kemal Beyatlı ve arkadaşları Küçüksu tepelerinde bir konağa davetli olurlar. Sedat İçgören O sıralar bir konservatuar öğrencisi ve son sınıfta oku maktalarmış. Her şair ve davetli eşleri ile gelmiş. Tabi ünlü şairde kendisine hayran bir kız öğrencisiyle davete icabet etmiş. Yemek sonrası konağın geniş bahçesinden muhteşem İstanbul Boğazı ve az sonra batacak günün kızıllığı hakim. Her insan ve orada bulunan o zamanın edebiyat duayenleri, tek tek kadehlerini "şerefe" kaldırmakta en sevdiklerine. Yani yanlarındaki hanımefendi ve eşlerine... Sıra Yahya Kemal Beyatlı'ya gelir. Bütün gözler onun üzerindedir. Yanında genç ve nazenin bir güzel, heyecanla onun dudaklarından az sonra dökülecek dizleri, yutarcasına bir bekleyiş halinde... Kalp çırpıntıları sanki her bir davetlinin duymasına engel olsun diye bir eliyle göğsünü sıkıca bastırmakta. Ve o an gelir. Kan kırmızısı kadeh yavaşça yukarı doğru kalkar. Üstat yüksek sesiyle kadehini batan günün ışıklarına tutar. Sessizlik hakimdir. "İstanbul_umum. Kadehimi Sarayburnu’ndan batan güneşine kaldırıyor_um. İstanbul_um." Yıllar önce istemediğim ve hazır olmadığım bir anda bağrından kopartıldım bir doğa olayı ile. Tatilde ve gecenin döşünde başlarımızı yaslamıştık. Bir anda yaşam rotamızı değiştirecek yolcuları olmuştuk, 1999 Ağustos gecesinin… Yılların anısını ardımızda bıraktığımız İstanbul’umu istemeden terk etmiştik. Kalacak başka yerimiz, barınacak bir yuvamız olan yazlık evimizde, İda’nın zümrüt yeşili eteklerine tutunmuştuk. Dört candık ve yaşıyorduk. Umutlarımız hala yeşildi. Ama özlem her an yüreğimizin kapısında nöbetteydi. Dün gece İstanbul’umu yine rüyamda gördüm. İda’nın içimi üşüten ayazına aldırmadan uyku halinde karaladığım satırları az önce karalamıştım. Belki de; "Seni özlemeyeceğim artık, bana yar olmasını bilemedin" dediğim İstanbul_umu özledim de, kendime itiraf etmekten sakınıyorum. Kim_bilir? Emine Pişiren/Edremit-Akçay/18.11.2008 _________________
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |