Sessizlik tanıdık bir sesin kulağıma çalınan tınısı gibi derinden ve benden başkasına duyulmayacak kadar şizofrenik yanılgılarıyla hissettiriyordu varlığını.Kaygı, kibir, bencillik sistem denilen dokuma tezgahına yatırılmış hayatıma ince ince işleniyordu, her darbesi iğnenin o anlık bir acıma hissinden ziyade tüm vücudumu saran büyük bir ağrıya dönüşüyordu. Sahip olmayı istemek uğruna feda ettiklerim, beynimin ücra köşesinde biraz küskün, biraz kırgın ve ağlamaktan ertesine kalmış buğulu kırmızı gözleriyle beni bekliyorlardı. Sadık birer dost gibi tüm yanlışlarıma rağmen gitmemişlerdi, beni benden iyi biliyorlardı yenildiğim vakitler ne kadar güçsüz olduğumu, zaman zaman kendime nasıl öfke duyduğumu, yalnızlıklar içine balıklama daldığımı ve çıkmak içinde çaba göstermediğimi daha öncede görmüştüler; o yüzden bırakmadılar beni yeniden tutunmam için çokçaları solan, yaşkende defalarca eğdirilen umut ağacıma biriktirdikleri gözyaşlarını döktüler. Başaramasamda görevimi varamasamda olmam gerekli yerlere en azından denedim diyebilmemi öğüt ettiler.