..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > erkan şahin




27 Ağustos 2008
Kalbin Hep Çocuk Kalsın  
erkan şahin
İlk kez nefretle atmış olduğum bu taş,canını haddinden fazla yakmış olmalıydı.Yaralı bir hayvan gibi soluyor,ağzından köpükler çıkarıyordu.Kayalıklardaki müthiş mücadele sonlanmış gibiydi.İçten içe kaynayan bir suskunluk tüm çevreyi sarmıştı.Ağlıyordu…


:AGIH:

Çocuk gözlerimdeki Karadeniz,kasabamızın payına düştüğü kıyılarda,deniz olmanın çok daha ötesinde bir değere sahipti benim için.Başkalarının sıradan bir doğa olayı olarak algıladığı her bir devinimi,içinde taşıdığı yüce ruhun türlü tepkisel ifadeleriydi aslında.Bu gizi yalnızca ben mi çözmüştüm?Kahkahası,öfkesi ve hırslarıyla,o da tıpkı bizler gibiydi işte;ve hatta bir çoğumuzdan daha duygulu…
İlk ne zaman,nasıl başladığını şimdi anımsayamadığım dostluğumuzu,çok uzun yıllar sürdürmüştük onunla.Sevgiyle maviye boyadığımız yeryüzüne dürüstlüğü ve güveni serpiştirirdik.Kimi zaman birbirimize kırılsak ta,yeniden sarılıp öpüşmemiz gerektiğini hiçbir zaman unutmaz,nice sahte dostlukların inadına,gözlerimizdeki nemi kurutmadan barışırdık.Bu yüzden dostluğumuzun başlangıcı gibi,nasıl son bulduğunu da bir türlü hatırlayamam.Ve şu yaşımda dahi bilemem,birlikteliğimizin denizci düğümünü ilk ne zaman ,kimlerin çözdüğünü…

* * *

Onunla birbirimize en yakın olduğumuz,o yıllar öncesinin tanığı devasa kayalıkların,şimdi ne denli ufalmış olduklarını fark ettim.Özellikle bir yarımada yavrusunu andıran ve asi bir çıkışla sulara sokulan bu gözenekli kayaya tırmanışım,çocukluğumda belki yarım saatimi rahatlıkla alırdı.Ama bu kez iki üç hamlelik sıçrayışla zirvesine ulaşmıştım.
Her zaman gelip oturmuş olduğum taht biçimli kuytuya yerleşir yerleşmez,derin maviliklerden kopup gelen tatlı bir esintiyle ürperdim.Önce tenimi okşadı bu esinti ve ardından yüreğimi yokladı.
Keskinliğini kaybetmeye yüz tutan yosun kokuları arasında,kayanın diplerine sokulmaya çalışan dalgacıkların sesini dinledim.Ruhu okşaması gereken bu seslerin arasında bir sitem mi gizliydi acaba:”Neden uğramadın yıllarca,nerelerdesin?”der gibi…Yoksa bambaşka bir konu muydu bahsedilen?Bir zamanlar konuştuğum bir dili, şimdi tek bir sözcüğünü dahi anlamayacak kadar unutmak ne acı…
Uzaklarda,beyaz sakarcıkların uçuşan köpüklerine daldırdım bakışlarımı.Yükselen bir dalganın peşi sıra,çığlık çığlığa süzülen aç bir martının kanatlarına tutundum.Gözlerimde başlattığım bu hazırlıkla,bir zaman yolculuğuna çıkacak,yirmi yıl öncesi bir durakta inecektim;yedi yaşımın,o ilk heyecanlarında…

* * *

Aylar öncesinden sözü edilmeye başlanan bir konu ,o gün kesinleşmişti artık.Okula başlayacaktım.Çarşıdan yeni bir çift ayakkabı alıp getirmişti annem.Taze kokulu ayakkabıları sabırsızca geçirivermiştim ayaklarıma.Biricik dostumun yanına gitmeli ayakkabılarımı göstererek,ona da bu haberi vermeliydim.Annemin arkamdan,”Şimdiden giyip eskitme”bağrışlarına aldırmadan,ellerim iki yana açık, bir martı gibi çoktan kumsala inivermiştim.
Bu sadık dostumla,sahilin doğu ucundaki kayalıklarda konuşurduk.Çünkü ağzı oradaydı.Yarım ada yavrusuna benzeyen kayaya çarparak çıkardığı sesler de,onun dilinden dökülen şifreli sözcüklerdi.Ben de bu dili konuşabiliyordum;ve onunla bu sayede anlaşıyorduk.
Gittikçe şiddetlenen poyrazla birlikte,dalgalarda usuldan coşuyordu.Bu kadar erken hareketlenmesi hayra alamet değildi.Anlaşılan yine kızdırmışlardı onu.Bazen sakarcıklar oluşturup kendi kendine homurdanıyor,bazen de kayalıklara sert yumruklar savuruyordu.
“Okula başlayacağımı bugün söylemesem mi?”diye geçirdim içimden.Usulca kayaya tırmanıp,tahtıma yerleştim.İşte bir haber getirdiğimi anlamış,kayayı dövmeye ara verip,beni dinlemek üzere kulak kesilmişti deniz.Onu daha fazla merakta bırakmadan,konuşmalıydım.Hem ayrılmayacaktık ki biz.Yine her zaman gelip verdiği deniz kabuklarını alacak,kıyıdan topladığım renkli çakılları ona hediye edecektim.Belki bundan sonra bu kadar sık birlikte olamazdık ama olsun,yine de gelecektim işte.Rüzgarın okşayıp dağıttığı saçlarımı gözlerimin üzerinden kaldırıp:
“Artık okula başlıyorum.Haftaya kayıt ettirecek babam”dedim.
Hemen bunun peşinden,ayaklarımdan çıkarıp kucağıma oturttuğum ayakkabılarımı gösterdim ve:
“Baksana.Okulda giymem için annem almış.Ne kadar güzel değil mi?”sözleriyle tamamladım müjdemi.
“Hafiften kabaran bir dalganın kayanın diplerine sokulup dağılışını gördüm.Bir kaç damla tuzlu su yüzüme uçuştu:”Ne yapalım yani?”demekti bu.Evet.Haberim hoşuna gitmemişti.
Sesimi olabildiğince yumuşatarak,üzülmemesi gerektiğini,her gün okul çıkışı yine yanına geleceğimi söyledim.Kıyıya vuran çöplerini temizlemekten,verdiği deniz kabukları karşılığında ona renkli çakıllar hediye etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğime söz verip,yeminler ettim.Oldukça yükselen bir dalga,o görkemine rağmen zavallı bir alçakgönüllülükle kayaya yaslandı:
“Önemli değil”diyordu boğuk sesiyle.”Nasıl olsa eskisi gibi olmaz artık”.
“Hayır!”dedim bağırarak.”Söz,yine geleceğim işte.”
Artık iri dalgalar,peşpeşe kayalıkta patlıyordu:
“Olmayacak”diyordu ısrarla.”Bunu sen de biliyorsun.Tıpkı öncekiler gibi,sen de terk edeceksin.Hem daha da önemlisi,yaşadığımız her şeyi sana unutturacaklar.Hayallerinle birlikte beni de yok edeceksin.”
“Asla!”dedim.”Göreceksin,ben her zaman gelip burada konuşacağım,Sen dinlemesen bile…”
“Git artık”dedi azgın bir dalga.”Sabahtan beridir çok kötüyüm.Fabrikadan yığınla kül boşalttılar gözlerime.”
“Hep bir bahane bulursun zaten.Artık dürüstlüğünü yitirmeye başladın.Özellikle okul olayından ilk bahsettiğim geçen haftadan bu yana.Unuttum sanma;babam balığa çıktığı o gün az kalsın sandalımızı batıracaktın.Yok babam yeteri kadar balık tutmuş ta,yok onu bir çok kez uyarmışsın da.Sanki ben de inanmıştım.Eskiden hiç yalan söylemezdin.Ama artık çok değiştin.Az önce okuldan bahsettiğimde önemli değil demiştin,ama bak şimdi nasıl kuduruyorsun.”
“Sen gelmezden önce de sinirliydim.”
“Ama bu kadar değildin.Baksana büsbütün hırçınlaştın.Kabul et işte,kıskandığını kabul et!”
Deniz yüzeyi oldukça hareketlenmişti.Birbirinin peşi sıra koşturan dalgalar üzerinde bulunduğum kayayı artık acımasızca dövüyor,kayanın iniltilerine aldırmaksızın köpük köpük onu boğmaya çalışıyordu.İçimde birikmiş hıncı bu karmaşadan istifadeyle zehir gibi boşaltmaya devam ediyordum:
“Sen ancak kendini düşünürsün.Hep yanında olalım,seni hiç yalnız bırakmayalım istiyorsun.Dün şu karşı kayalıklarda,o zavallı çocuğun canını alırken yine sadece kendini düşünmüştün değil mi.Annesinin perişan haline hiç mi için yanmadı?”
“Onu da uyarmıştım!”dedi yankılanan sesiyle.
“Yalan!Kimbilir şu anda beni bile nasıl yanına almak istiyorsundur!”
“Çocuksun sen.”dedi alay ederek.Adeta kan beynime sıçramıştı.Sanki kendisi çok büyüktü.Çığlık atarcasına haykırarak:
“Asıl sen çocuksun!”dedim;ve yumruk kadar bir kaya parçasını kaldırıp kafasına fırlattım.
İlk kez nefretle atmış olduğum bu taş,canını haddinden fazla yakmış olmalıydı.Yaralı bir hayvan gibi soluyor,ağzından köpükler çıkarıyordu.Kayalıklardaki müthiş mücadele sonlanmış gibiydi.İçten içe kaynayan bir suskunluk tüm çevreyi sarmıştı.Ağlıyordu…
Fazla ileri gitmiş olabileceğimi düşündüm bir an.Ama hemen sonra bunu hak ettiğini düşünerek içimi ferahlattım.O anda dalgalar yeniden oluşmaya başladı.İyice kabaran bir dalga kayaya çarpınca,suratıma tükürürcesine köpükler savurdu.Hızla ayağa kalktım.Gidecektim.Ancak gözlerim,geride sırasını almakta olan oldukça büyük bir dalgaya kilitlendi.Yaklaştıkça daha da büyüyordu ve kayaya çarptığında beni tamamen ıslatabilirdi.Ayakkabılarımı göğsüme bastırıp çabucak kaçmak istedim.Bu telaşımın sonucunda,ayakkabılarımdan biri parmaklarımın ucundan kayarak aşağıya,o dev dalganın kucağına yuvarlanıverdi.
“Ayakkabım!”diye haykırdım.
“Oh oldu sana!”der gibi bir çığlık eşliğinde kafamdan aşağı soğuk ,tuzlu sular boşaldı.Sırılsıklam bir vaziyette,dalgalar arasında bir sandal gibi batıp çıkan ayakkabımı izliyordum.
“Ver ayakkabımı”derken ağlamaya başlamıştım.
Islak saçlarım alnıma yapışmış,gözlerimi kapatıp bu acı manzarayı görmemi engellemeye çalışıyordu.Ben hıçkırıklar içindeyken o kahkahalar atıyor,ayakkabıma dalga oyunları yaparak,çaresizliğimle dalga geçiyordu.Gözlerimden akan yaşlar,yüreğimden kopup gelen sözlerin ifadesiydi:”…daha yeni alınmıştı,annem almıştı…Annemin güzel elleri değmişti ona;giyme demişti…”
Dalgalar arasında çırpınan ayakkabım değil,annemdi sanki.Vahşi denilen doğa annemi benden koparıp alıyordu;ve ölüm de böyle yaşanıyor olmalıydı.
Tepemde sağa sola süzülen martılardan medet umarcasına,rüzgara karışan sesimle yalvarıyordum:
“Yardım edin,ne olur yardım edin!”
Çaresizliğim,bu perişan halim denizin umrunda değildi.O,az önceki nefretini keyfe dönüştürmenin sarhoşluğuyla,kahkahalar içinde eğleniyordu benimle.Bu arada ayakkabım akıntının etkisiyle kayalık bölgeden kurtulmuş,”kurtar beni”der gibi batıp çıkarak,açıktan açığa kumsal yönünde ilerliyordu.Elimdeki tek ayakkabıya kader ortağım gibi sarıldım ve koşarak kumsala indim.Dalgaların şiddeti burada koyun etkisiyle çok daha azdı.Kıyı boyunca çaresiz ayakkabımı takip ediyordum.Bazen çıplak ayaklarımla sulara sokuluyor,boyumu aşabilecek bir dalgayı görünce korkup geri kaçıyordum.Çakıl taşları ayaklarımı acıtıyordu artık;ve deniz kabukları acımasızca kesip kanatıyordu.”İyi oldu sana!”diyorlardı sanki,denizden yana çıkarak…

Umutlarımın tükendiğini hissettiğim bir anda,hemen arkamdan gelen ve kulaklarımı okşayan tatlı bir sesle irkildim.”Babam mı?”diye düşündüm.Yaş dolu gözlerimle dönüp arkama baktığımda,saçı ve sakalı yer yer ağarmış,bana gülümseyen bir adamla karşılaştım.
“Ne oldu küçük?Niçin ağlıyorsun?”
Onu daha önce hiç görmemiştim;ama babama ne kadar çok benziyordu.Hıçkırıklarla sığındım ona:
“Amca,o ayakkabımı aldı!”
Saçımı okşarken tatlı bir merakla sordu:
“Kim yavrum?”
“O” dedim, ”deniz!Ayakkabımı aldı,bak şurada!”
Adam,gözlerini kısarak dalgaların arasına baktı.Yüzündeki tebessüm,denizden “O” diye bahsetmemden kaynaklanmış olmalıydı.Üzerindeki gömleği çıkardığını görünce,adeta yüreğime su serpiliverdi.Heyecan ve mutluluğun birbirine karıştığı bir duyguyla gülümsüyordum artık:”Allahım,adam kurtaracaktı annemi…Annemi mi …Hayır,ayakkabımı…O bir yardımseverdi.Evdeki domino taşlarımın en güçlüsü olan Çarli gibi yani.Çünkü ben Çarli’yi işte böyle bir yardımsever olarak yaratmıştım.Büyük rakamlı domino taşları ne zaman bir kötülük yapsa hemen Çarli yetişir,küçük rakamlı taşları onların elinden kurtarırdı.Çarli en büyük rakamlı taştı ve onların en güçlüsüydü.Ve güçlü olduğu kadar da iyi kalpliydi.Çünkü kurtardıklarını her zaman sevgiyle kucaklardı.
Adam birkaç kulaç atıp uzandı ve ayakkabımı alıverdi.Kurtarmıştı işte Çarli Amca;bana annemi,yok hayır,ayakkabımı geri getiriyordu.Çarli Amca,ona en fazla ihtiyacım olduğu bir anda imdadıma yetişmişti.
Büyükçe bir dalganın önünde süzülüp,kıyıya ayak bastığında,saçından ve sakalından sular damlıyordu.Gülümseyerek ayakkabımı uzattı.Elime alır almaz sarıldım ayakkabıma;ne kadar da üşümüştü.Elbiseme sürterek kurutmaya çalıştım.Çarli Amca kumların üstüne oturdu ve yumuşak bir sesle sordu:
“Çok mu seviyorsun ayakkabılarını?”
“Başka ayakkabım yok.Okula başlayacağım için annem bunları yeni aldı.O da kıskandı ve…”
Ben daha sözümü bitirmeden Çarli Amca kahkahayla güldü:
“Deniz mi kıskandı?Niye,kendisi okula gidemiyor diye mi?”
“Bilmem…”dedim.Artık ben de gülüyordum.Kısa bir gülme krizinin ardından aceleyle konuştum:
“Şeyy…Teşekkür ederim Çarli Amca.”
Çarli Amca sözü,bir anda çıkıvermişti ağzımdan.
“Kim?”diye sorunca,ben de anlatmak zorunda kaldım.Önce denizle aramızdaki gizli dostluktan,sonra evdeki oyun arkadaşımdan;yani yüreği sevgi dolu olan Çarli’den bahsettim.Anlattıklarımdan çok hoşlanmıştı.Gömleğini giyerken bile yüzündeki tebessüm devam ediyordu:
“Demek bu yüzden ben de Çarli Amca oldum.”
“Evet,çünkü sen iyisin.Ama o kötü!”
Son cümleyi söylerken kaşlarımı çatmış,denizi işaret etmiştim.Bir daha onunla konuşmayacağımı ve asla barışmayacağımı da sözlerime ekledim.
“Yani büyüdüğünü kanıtlayacaksın ona öyle mi?diye sordu ve yanıtımı bekledi.Ben suskun kalınca o devam etti:
“O bunu,seni çok sevdiği için yaptı.İstese ayakkabını vermeyebilirdi…”
“O vermedi,sen aldın!”dedim kurnazca.
“Ama o vermek istediği için alabildim.Yoksa ayakkabını,ne bileyim,batırıp kaybedebilirdi…Ve hatta…Hatta beni buraya çağırmazdı.”
“Seni o mu çağırdı?”
“Elbette.Az önce dalgaların arasındayken,seni ne kadar çok sevdiğini de kulağıma fısıldadı.”
Söylediklerine tam olarak inanmasam da,bu sözler oldukça hoşuma gitmişti.Merakla sordum:
“Onunla sen de konuşabiliyor musun?”
“Eh,senin kadar değil ama,sevgi yalnız sözcüklerle anlatılmaz ki.Hem siz iyi dostlarsınız.Birbirlerini gerçekten seven dostlar,hiçbir zaman darılmaz.”
Yüreğimde nefret adına bir şey kalmamıştı.Ne kadar iyiydi şu Çarli Amca.Aslında hiç te darılmayı istemediğim dostumla beni yeniden barıştırmıştı.İçimi gıdıklar gibi bir duygunun eşliğinde,günün son ışıklarının durgunlaştırmakta olduğu şakacı dostuma baktım.Uslanmış dalgacıklarıyla güneşin kızıl parlaklığını yansıtarak,adeta bana göz kırpıyordu.Çarli Amca yalnızca ayakkabımı değil,güzel bir dostluğu da kurtarmıştı.

Sevgiyi yüreğime yeniden yazan bu meçhul adamla vedalaşıp,evin yolunu tuttuğumda,söylemiş olduğu son cümleyle ne anlatmak istediğini düşünüyordum:
“Kalbin hep çocuk kalsın.”demişti;ne demekse?...

* * *

Karşı kayalıklardan havalanan bir grup martının çığlığıyla düşlerimden sıyrıldım.Nasıl da dalmıştım maviliklere;ve sisler arasında kalmış o geçmişe…Karşımda yayılmış usulca beni gözleyen eski dostum da anımsamış mıydı acaba o günleri?Ve kimbilir şu anda neler düşünüyordu?Artık onu çözebilmek öyle imkansız ki.Eskisi gibi konuşmuyor çünkü;ya da ben duyamıyorum.Oysa söz vermiştim Çarli Amca’ya,kalbim hep çocuk kalacaktı;o söylediğinde anlamasam da…



Şubat-1997



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çakır Reis

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hako (Bir Zavallı Deli)
Kendi Kendine Konuşan İsmail

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Kavak Fidanı [Şiir]


erkan şahin kimdir?

1971 Zonguldak doğumluyum. Sanat tarihi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdim. Halen öğretmen olarak çalışıyor,fırsat buldukça da öykülerimi yazıyorum. Edebiyat,sanat ve felsefe dışında doğaya özellikle de denize aşığım.

Etkilendiği Yazarlar:
Sait Faik,Halikarnas Balıkçısı,Dostoyevski,Oskar Wılde.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © erkan şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.