..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam hoştur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiştir. -Asimov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > erkan şahin




22 Ağustos 2008
Çakır Reis  
erkan şahin
...Fırtınanın vahşi sesi koyun sarp kayalıklarında yankılanıyordu.Gökyüzünü kat kat kara bulutlar kaplamıştı.Güneş yüzünü gizlemişti bu sabah...


:BJCB:


“ Tak ! Tak ! Tak ! ”
Son çekiç darbelerini vurmuş , ıskambozları da takmıştı artık . Yeni kalafatlanmış tekne , yaş ağaç ve macun kokusunun büyülü atmosferinde , titiz işçiliği ve görkeminden kaynaklanan gururla ustasının gözlerinde yansıyordu .
“ Var mı Karadeniz’de böyle bir tekne ? “ diye geçirdi içinden . Titreyen nasırlı parmaklarıyla cigarasını sararken , bir yandan da derin düşüncelere dalmış gibiydi:
“ Çakır ‘ ımı şimdi mi getirsem ? Ama yok , olmaz ; motoru takalım hele , boyasını da vurayım , ondan sonra …Tastamam görsün. “
Teknenin önüne ilerleyip , küpeşteye sert bir yumruk indirdi :
“ Hey be ! İnsan bu tekneyle en azgın fırtınalara kafa tutar . Ne karayel korkutur , ne yıldız ne de poyraz …”
Yedi metrelik bu genç teknenin dalgaları nasıl yarıp gideceğini zihninde canlandırdığı anda , hemen ardından duymuş olduğu sesle , o anlık hayallerini sonlandırıverdi . Motorcu Necmi ‘ ydi gelen :
“ Hay ellerine sağlık Salim Usta . Yıllardır bu işle uğraştın amma , en iyisini kendin için yaptın . Ne yalan söyleyeyim , gördüğüm en şahane tekne bu . “
“ Onu Çakır ‘ ım için yaptım . Çakır bununla denizdeyken görenlerin gözü kamaşacak . Eşi benzeri yapılamayacak bir daha . Haydi , bir an önce takalım şu motoru . “
Vakit kaybetmeksizin işe koyuldular . Önce motorun oturacağı ayaklara matkapla vida yuvaları açıldı . Koca motor , bir iki denemenin ardından bu kalın meşe ayaklara yerleştirilerek sıkıca monte edildi . Sonra tekrar tekrar yapılan ince hesaplamalarla şaftı ve pervaneyi taktılar . Bükülen her vidanın , yerine konulan her parçanın peşine Salim Usta ‘ nın gözlerinde bir zafer ışığı parıldıyordu . Gençliğinden bu yana hepsi birbirinden güzel onlarca tekne yapmış , ancak hiç birinin bitiminde böylesi bir zafer sarhoşluğu yaşamamıştı . Çünkü bunun yeri ayrıydı ; bu tekne , hayattaki tek varlığı , henüz on yaşındaki oğlu Çakır içindi . Çakır ‘ ı yaşama döndürecekti bu tekne .
Batmakta olan güneşin yorgun ışıkları uykuya hazırlanan denizi bir yorgan şefkatiyle sarmalarken , Motorcu Nemci ‘ nin işin sonlandığını müjdeleyen sesi duyuldu :
“ Tamamdır usta , geçmiş olsun . Çalıştır da bir bakalım . “
Salim Usta motorun kolonuna bir çırpıda dolayıverdi ipi ve “ bismillah “ deyip hızla asıldı . On üç beygirlik lombardin , tüm köyü zelzeleye vermek istermiş gibi gürleyip sarsılmaya başladı . Kulakları yırtarcasına yankılanan bu ses , Salim Usta ‘ nın ayaklarını bir köy düğününde çekilen halay gibi hoş bir tempoyla ritme dönüştürmüştü . Gaz koluna yüklenip te motoru delirttikçe , zamanı ve mekanı aşıyormuşçasına bir duyguya kapılıyordu . Yorgun yüreğine yeterince güç depolayan motorun sağlamlığına kanaat getirince , önce gazı rölantaya indirdi , sonra da istop düğmesine bastı . Hayır dua eşliğinde gönderdiği Motorcu Necmi ‘ nin ardından takım hırdavatı toplayıp kendisi de evinin yolunu tuttu .

Salim Usta ‘ nın gecekondusu , balıkçı sığınağını destekleyen koyun gerisinde , yaşlı kestane ağaçlarıyla örtülü bir tepenin yamacındaydı . Kendini bildi bileli baba yadigarı olan bu harabede yaşamış , askerlik görevinin hemen ardından evlendiğinde yuvasını da yine burada kurmuştu . Elinde sağlam bir sanatı olduğundan , ailesini geçindirmekte pek zorlandığı söylenemezdi . Evliliğinin ertesi yılı bir de dünyalar güzeli , deniz gözlü bir oğlu olmuştu ki , Rabbinden daha ne isteyebilirdi ?
Çakır bereketini de yanında getirmiş , ustanın aldığı siparişler daha bir artmıştı . Bazı günler geceli gündüzlü çalıştığı olurdu . Karadeniz ‘ in en uzak sahillerinde dahi onun hünerli ellerinden çıkmış bir tekneye rastlanırdı . Salim Usta , ömrünün en mutlu anlarını işte o dönemlerde yaşadı . Ama mutluluk , durmak bilmeyen bir akıntıdan çok , esip geçiveren bir yele benzerdi . Bu yüzden onun mutluluğu da fazla sürmedi .
“ Eğer yüzün güldüyse “ demişti rahmetli babası , “ ağlamaya da hazır ol . Çünkü gülmenin bedeli ağlamaktır . “ Ve gün geldi ağladı Salim Usta . Yakalandığı kör bir fırtınada , teknesiyle birlikte karısını dalgalara verdi . O zamana dek karşılaştığı her durumun bir Tanrı yazgısı olduğunu savunan bu adam , bu kez kaderci anlayışının masumiyetine bürünemedi . Yaşadığı bu olay yüzünden başta kendisi olmak üzere her bir şeyi suçladı ; denize küstü , insanlara küstü , hayata küstü …Yalnızca kadehlere sığınıverdi . Yüreğini kavuran ateşi boşalttığı şişelerle söndürmeye çalışırken , sahip olduğu değerleri de bir bir yitirmekteydi . Titreyen elleri yüzünden tek bir tekne siparişi almaya cesaret edemedi ; ve bir gün vurup kilidi üstüne atölyesinin kapılarını kapadı .
Ancak ızdırap , yavrusunun nazına dayanamayıp yüreği yumuşayan bir babaya benzemezdi . Salim Usta , çektiği çilelerin yeter olduğunu düşünüp gizliden gizliye gelecek güzel günlerin umudunu taşısa da , mutluluk ve keder mevsimler gibi , gün ile gece gibi peşpeşe bir sıra gözetemezdi . Bir bedel işiydi bu , ve anladı ki gülmenin bedeli henüz ödenmemişti . Kader , işte tam bu dönemlerde Salim Usta ‘ya son darbesini de vurmaktaydı . Hayattaki tek varlığı biricik oğlu Çakır , amansız bir hastalığın pençesine düşüverdi . Elinde avucunda neyi kaldıysa bu uğurda harcayıp tüketti , ama olmadı . “Kanında bozukluk var “ dediler . “ Allahtan umut kesilmez “ deyip köyüne geri gönderdiklerinde , Salim Usta ‘ nın dışında herkes umudunu kesmişti .
“ Asıl doktorların kanı bozuk ! Tek amaçları para yemek . Hiç bir şeyi kalmayacak Çakır ‘ ımın , çocuktur işte . Hele bitsin şu tekne , hele gelsin palamut zamanı bak nasıl iyileşecek . Deniz yavrumu yeniden ayağa kaldıracak . “
Salim Usta her ne kadar gönlünü hoş tutmaya çalışsa da , görüyordu ki her geçen gün Çakır ‘ ı biraz daha tüketmekteydi . Yavrucağın yıllar var ki babasından tek bir dileği olmuştu ; anasını kendilerinden koparıp alan teknenin yerine bir yenisine sahip olmak . Başka ne istemiş olsa bir dediğini iki etmez karşılardı Salim Usta . Ama denizi bir düşman bellemiş olduğundan uzun bir süre yavrusunun bu isteğine karşı çıktı . Ne zaman ki oğlu hasta düştü o vakit daha fazla diretmedi inadında ; ve oğluna hayat vereceğini düşündüğü tekneyi yapmak üzere yeniden kolları sıvayıp işe koyuldu . Soluk almaksızın çılgınlar gibi çalıştı . Çünkü biliyordu ki , zaman en acımasız rakibi olarak karşısına dikilmiş , en değerli varlığını elinden almak üzere kendisiyle amansız bir yarışa tutulmuştu .

Yorgun elleriyle gecekondunun kapısını araladığında , Çakır ‘ ın cılız ama o tatlı sesi okşadı kulaklarını :
“ Baba…Bitti mi ? “
“ Yalnızca boyası kaldı yavrum . Yarın bitecek . “
Çocuk eski bir yün yatakta , mavileri ağarmış bir çarşafın üzerinde uzanmaktaydı . Dal gibi incelmiş boynunda başını çevirecek kadar gücü olmadığı belliydi . Salim Usta nasırlı parmaklarıyla , incitmekten korkar gibi usul usul yavrusunun saçlarını okşadı . Yarı açık göz kapakları arasındaki solgun maviler içinde yüreğine su serpecek bir umut pırıltısı aradı . Neredeydi o çakır gibi gözler ? Bu sönük bakışlar ne kadar yakışıksızdı …
Karşısındaki mecalsiz bedenden en azından bir ses işiteyim düşüncesiyle her gece sorduğu soruyu tekrarladı :
“ Hele anlat Çakır ‘ ım . Nasıl boyayacaktım ? “
“ Masmavi olsun baba . Her yanı deniz mavi…”
“ Olacak oğlum . Gözlerin gibi mavi olacak . “
Ardından iki yorgun beden birbirlerine sarılıp derin bir uykuya gömüldü .
Gün açar açmaz yavrusunu her zamanki gibi komşu kadına emanet etti ve atölyesinde aldı soluğu . Biraz tinerle sulandırdığı boyaya , fırçasını daldırıp daldırıp sürdü . Çakır ‘ ın gözleri gibiydi fırçadan dökülenler ; belki biraz daha parlaktılar o kadar . Baktığında gözleri kamaşır da yeniden eski canlılığına kavuşur düşüncesiyle mavileri taze tahtaya kat kat vurup yediriyordu . Her bir kat biraz daha ışıltı demekti .
Güneş bugünlük benden bu kadar deyip eteği avucunda gitme hazırlığındayken , artık yapılması gereken tek bir iş kalmıştı . Titreyen elini bir diğeriyle destekleyerek ince uçlu fırçasıyla ÇAKIR REİS diye yazıverdi teknenin önüne .
Eve döndüğünde komşu kadın kapıda karşıladı :
“ Çok kötüledi , sayıklıyor . “
Endişesini güçlükle oluşturduğu tebessümünün ardında gizleyerek sesleniverdi içeriye :
“ Çakır ‘ ım , ben geldim . “
“ Tamam…oldu…mu ? “
“ Oldu oğlum , boyası da tamam oldu . Kurur kurumaz denize açılacağız . “
“ Dümeni…ben tutacağım…değil mi ? “
“ Elbette , senin teknen değil mi o ? Elbette sen tutacaksın . “
Çakır ‘ ın çatlak dudaklarında belli belirsiz bir gülücük oluştu . Ardından baygınlıkla uyku arası bir sessizliğe gömülüverdi . Salim Usta yavrusunun minicik ellerini avucunda tutarken , yağmur yüklü bir buluta dönen gözlerine daha fazla hakim olamadı . Aylardır bedenine gömüp çoğalttığı kederler beyninde şimşekler gibi çakıyor , yüreğinden sağnak gibi boşalıyordu . Yüzü yıpranmış bir yastığı ağzına tıkayarak hıçkırıklarını gırtlağında boğmaya çalıştı . Bir müddet bu vaziyette ürkek çocuklar gibi içini çeke çeke ağladı . Parmaklarıyla yaşlarını silmeye çalıştığı gözleri duvardaki takvime takılıverdi . İki üç ay yaşar demişti doktorlar ; ama işte dördüncü ay da bitiyordu . “ Onların dediği gibi olacak değil ya . Gelsin de görsünler , nasıl dayanıyor yavrucak . Bir açılsın denizlere , yesin poyraz rüzgarını , hele yaksın denizin tuzu tenini , nasıl ayağa kalkacak bak . Görecek herkes , ölmeyecek benim oğlum , ölmeyecek ! “

Fırtınanın vahşi sesi koyun sarp kayalıklarında yankılanıyordu . Gökyüzünü kat kat kara bulutlar kaplamıştı . Güneş yüzünü gizlemişti bu sabah .
Dışarıdaki rüzgarın uğultusuna kesik kesik iniltiler karıştı :
“ Baba…tekneme götür beni . “
“ Ama fırtına…”
“ Çabuk…baba. “
Salim Usta bir kez daha “ama “ demedi . Islak gözlerini gizlemeye çelışırken bir yandan da yavrusunu gocuğuna sarmaladı . Ve kundakta bir bebe gibi göğsüne bastırıp , düşe kalka sahile , teknenin yanına iniverdi . Çakır göz kapaklarını güçlükle aralayıp baktığı vakit , teknenin maviliği gözlerine yansıdı .
“ Nasıl Çakır ‘ ım ? Çok güzel değil mi ? “
“ Denize…denize açılalım. “
Salim Usta ne tenini acıtan yağmura , ne de kendisine karşı koyan rüzgara aldırıyordu . Çakır ‘ ı aceleyle teknenin kıç üstüne yatırdı . O anda yanlarına yaklaşan iki balıkçı çocuk bu girişime engel olmaya çalıştılarsa da başaramadılar .
“ Heyy bee ! En eskisiyim ben bu denizlerin . Gevezelik yapacağınıza el atın da tekneyi suya verelim . “
Koca tekne koyun kısmen durgun bir kıyıcığından denize sürüldü . Uzaktan olayı görüp barakalarından çıkan yaşlı balıkçılar telaşla haykırmaya başladılar . Ama Salim Usta kulaklarını tıkamıştı . Onun tek bir amacı vardı artık ; Çakır ’ ın dalgalara kavuşması .
Kudurmuş yıldız rüzgarının coşturduğu deniz , koyun hemen çıkışında kana susamış bir canavar gibi kükremekteydi . Birbirini aşmak için yarışan dalgalar , sığınağı koruyan dev beton blokları dövüyordu . Çekip çalıştırdı motoru Salim Usta . Dümeni kontrol ederken bir yandan da dudaklarını Çakır ‘ ın kulaklarına yapıştırdı :
“ Hah hah haa…Nasılmış Çakır ‘ ım ? “
“ Dışarı baba…dalgalarla oynayalım. “
Bu ürperti verecek dilek karşısında bir an bile tereddüt etmedi . Dümeni kırıp koyun dışındaki o azgın dalgaların içine yol aldı . Tekne bir fındık kabuğu gibiydi artık . Bir dalganın sırtında göklere çıkıyor , sonra derin kuyular içinde kayboluyordu . Teknenin küpeştesini aşıp içeri sıçrayan sular , Salim Usta ‘ nın sakallarından Çakır ‘ ın sarı saçlarına akıyordu .
“ Al yavrum , sen tut hadi dümeni “ diyerek yekeyi çocuğun zayıf parmakları arasına tutturmak istedi . Ancak her seferinde düşüyordu el . Ve ardından minik başı da babasının kolları üzerine devriliverdi . Salim Usta ‘ nın “ Çakııır ! “ diye atmış olduğu feryat katlanıp gelen bir dalganın içinde yitip giderken , sahilde toplanmış kalabalık yalnızca beton bloklara çarparak parçalanan bir tekne görebildi .


Mayıs-2003



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kalbin Hep Çocuk Kalsın

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hako (Bir Zavallı Deli)
Kendi Kendine Konuşan İsmail

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Kavak Fidanı [Şiir]


erkan şahin kimdir?

1971 Zonguldak doğumluyum. Sanat tarihi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdim. Halen öğretmen olarak çalışıyor,fırsat buldukça da öykülerimi yazıyorum. Edebiyat,sanat ve felsefe dışında doğaya özellikle de denize aşığım.

Etkilendiği Yazarlar:
Sait Faik,Halikarnas Balıkçısı,Dostoyevski,Oskar Wılde.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © erkan şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.